Türkiye’de 12 Haziran 2011 Seçimleri öncesi Artvin’in Hopa ilçesinde miting düzenlemek isteyen dönemin başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kente gelişi öncesinde başlayan protesto gösterisi sırasında kalp krizi sonucu ölen emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun ölümü, yaklaşık 10 yıl aradan sonra ağır ceza mahkemesinde yargılamaya konu olacak.
14 Nisan’da Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde ilk duruşması görülen davanın ikinci duruşmasında hakim, Lokumcu ailesinin avukatlarının iki duruşmadır dile getirdiği ‘‘görevsizlik’’ talebini yerinde buldu.
Eğer Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi, dosyası kabul ederse dava o mahkemede görülecek.
Avukat Eyüboğlu: ‘‘Bizi bıktıran sürecin devam etmesine ilişkin kaygımız devam ediyor’’
Geçtiğimiz duruşmada aynı talebi reddedilen Avukat Meriç Eyüboğlu, buruk bir sevinç yaşadıklarını söylerken hukuki sürecin yeniden kördüğüm olabileceğine dair endişesinin ne olduğunu da tarif etti.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Eyüboğlu, ‘‘Buruk bir sevinç temkinli bir umut içindeyiz. Dokuz yıl dört ay bekletildikten sonra bir iddianame ile karşılaştık. Peki bu iddianame neden zorunluydu? Çünkü Metin Lokumcu’yu kaybettikten bir yıl sonra Türk Tabipleri Birliği, Lokumcu’nun ölümünün kimyasal gazdan kaynaklandığını ortaya koyan bilimsel bir rapor hazırladı. Daha o zaman açılabilecek bir dava iken bunca yıl bekledik. Beklediğimize değdi mi? Değmedi, yargılanması gerekenlerin çok azı yargılanıyordu. Üstelik de yargılama maddesi taksirle insan öldürmek olduğu için yeterli tatmin edici bir madde değildi. Üstelik ceza mahkemesi, tekrar asliye cezaya gönderebilir. Asliye ceza da bu sefer Yargıtay’a göndermek zorunda. Bizi bıktıran sürecin devam etmesine ilişkin kaygımız devam ediyor’’ dedi.
Lokumcu davasının iddianamesinde 31 Mayıs 2011 günü Hopa’daki göstericileri dağıtmak için kimyasal gaz kullandığı 13 polis sanık olarak yer alıyor.
14 Nisan’daki ilk duruşmaya katılmayan polisler, bugünkü ikinci duruşmaya da çağrılmadılar.
Ulaş Lokumcu: ‘‘Bugün en azından adaletin kalıntısı olduğunu gördük’’
Metin Lokumcu’nun oğlu Ulaş Lokumcu, mahkemenin geçtiğimiz duruşmada avukatlarının taleplerini reddettiği için bugünkü duruşmaya fazla bir beklentiyle gelmediklerini söyledi.
VOA Türkçe’ye konuyu değerlendiren Lokumcu, ‘‘Biz öncelikle böyle bir şey beklemiyorduk. Çünkü ilk duruşmada duvara tosladık. Avukatlarımız adeta hukuk dersi verdiler hakime ve savcıya o gün ama bütün taleplerimiz reddedildi. Bugün de o moral bozukluğu ile geldik. Ama yine de adalet arayışımız bitmeyecekti, mücadele edecektik. Bugün en iyi ihtimalle babamın öldürüldüğü Hopa Meydanı’nda keşfi sağlayabiliriz umudu vardı. Ama hakim bizi çok şaşırttı. Görevsizlik kararı verdi. Yepyeni bir süreç başlayacak bizim için. Daha zorlu bir süreç olacak ama biz en azından bu adalet için savaştık ve bir kazanım elde ettik. Umut yeşerdi içimizde, en azından adaletin kalıntısının olduğunu gördük’’ dedi.
Çorbacıoğlu: ‘‘Hopa’da miting yapmak isteyen kimse Metin Hoca’nın ölümünün sorumlusu da odur’’
31 Mayıs 2011 tarihindeki miting öncesi Hopa’da asayişi sağlamak için çalışan dönemin CHP Artvin milletvekili adayı Yüksel Çorbacıoğlu, o gün bilinçli olarak olayların provoke edildiğini ve yerel yöneticilerin mitingi erteleme önerisine rağmen mitingin yapıldığını ifade etti.
VOA Türkçe’ye konuşan Çorbacıoğlu, ‘‘O seçim döneminde Bakan Hayati Yazıcı, Hopa halkı tarafından protesto edildi. Adeta bu protestonun hesabını sormak için özellikle orada miting söz konusu oldu. Biz olayların olacağını biliyorduk. Tüm muhalif unsurlar miting öncesi temizlenmeye çalışıldı. CHP’nin pankartları indirildi. Sonuçta Hopa savaş alanına çevrildi. İktidar amacına ulaştı. Metin hocanın ölümüne sebep oldular. Hopa’da miting yapmak isteyen kimse Metin Hoca’nın ölümünün sorumlusu da odur. Bugün o gazı kullanan polisler yargılanıyor. Bugün Türkiye’de tek adam rejiminin kurulmasının da mafya ve yolsuzluğun hakim olmasının da ayak izleri 2011’de Hopa’da ortaya çıktı’’ diye konuştu.
Davada neler oldu?
Meriç Eyüboğlu, sanık polislerin mahkeme salonunda olmamasının hem Türk hukukuna hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına aykırı olduğunu savundu.
Eyüboğlu, ‘‘İlk duruşmada sanıkların gelmesini reddederek hepimizi hayal kırıklığına uğratan bir karar verdiniz. Bu konuda ciğerimiz yanıyor. 9 yıl beş ay sonra iddianame yazıldı. 9 yıl 10 ay sonra mahkemeye geldik. Ama Metin Lokumcu’nun ailesi sanıkların gözlerine bakamıyorlar. Bu adalet duygusunu rencide eden bir şey. Sanıkların burada ifade vermelerini burada yüzlşemelerini istiyoruz. Ayrıca bu karar yalnız vicdanen değil teknik olarak da yanlış. Anayasa’nın 36.Maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. Maddesi, ayrıca Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 201. maddesi soru sorma hakkı konusunda çok açık. Soru sorma hakkı neden önemli? Çünkü ceza hukukunda amaç maddi gerçekliğe ulaşmak. Ceza usulü hukuk açısından da bu böyle. Delillerle temasımız engelleniyor. Hem savcılığın hem de bizim soru sorma hakkımız ihlal ediliyor. Sizin de mahkeme olarak doğrudan temasınız gerekir. Sorguyu yapmamanız mahkemenizin delillere doğrudan temas etme ilkesini ihlal ediyor. Sanıkların buraya getirilmesini ve soru sorma hakkımızı kullanmak istiyoruz’’ dedi.
‘‘Gaz yemişti Metin Hoca bir de üzerine kalkanla sıkıştırıldı’’
Tanıklardan o dönem Kemalpaşa Cumhuriyet Mahallesi muhtarı Şenol Çelik, o günkü Hopa kaymakamının tüm muhtarlardan miting alanı çevresine gitmelerini istediğini söyledi.
Çelik, ‘‘Alana gittiğimizde insanların horon oynadığını gördüm. Biz de kaymakam dediği için alanı gezmeye ve kontrol etmeye devam ettik. O sırada bir polisin telefon konuşmasına şahit oldum. Şöyle diyordu: ‘Birazdan küçük Moskova ne hale geliyor görürsünüz’. Bütün Çevik Kuvvet’in bütün bir alanı sardığını gördüm. Panzerden su ve gaz bombaları gelmeye başladı. Herhangi bir anons duymadık. Ben de gazlardan kaynaklı boğulma tehlikesi geçirdim. Sonrasında yine çıkıp polislerle konuşmaya çıktım. Metin Hoca’nın bir yerde polisler tarafından sıkıştırıldığını gördüm. Zaten gaz yemişti Metin Hoca bir de üzerine kalkanla sıkıştırıldı. Sonrasında oradan birlikte uzaklaştık ama bir daha göremedim. Sonrasında hastaneye götürüldü ve ölüm haberi geldi’’ diye konuştu.
‘‘O kadar gaz kullanıldı ki, bir dükkanın çatısı yandı’’
Bir başka tanık Kamil Ustabaş ise Hopa esnafının gazdan kaçan kişilere yardım etmesinin daha fazla ölümün önüne geçtiğini öne sürdü.
Ustabaş, ‘‘31 Mayıs 2011 günü dönemin başbakanının mitingi vardı. Bölgede HES’lerin yapılmaması için bir basın açıklaması vardı. Hopa Dereleri Koruma Platformu bunun için bir çağrı yapmış. Hopa’nın girişinde polisin yığınağı vardı. Hopa’daki iki caddede polislerle kapatılmıştı. Hopa’daki polisin 10-15 katı sanırım polis getirilmişti. Horon sonrasında hiçbir uyarı yapılanmadan polis tarafından saldırıya geçildi. İnsanlar da can havliyle Dumlupınar Caddesi’ne kaçtı. O kadar gaz kullanıldı ki, bir dükkanın çatısı yandı. Yine Hopalı insanlar o yangını söndürdü. Başbakan korumasının gidip ‘gaz şöyle sıkılır’ diyerek polisin elinden gazı alıp gösterdi. Buna çok net şahit oldum’’ dedi.