Tarihler 7 Temmuz 2015’i gösteriyordu. Tam iki gün önce yapılan halk oylamasında, iktidarı henüz aynı yılın Ocak ayında üstlenen sol SYRİZA koalisyonunun lideri Aleksis Çipras’ın yürüttüğü kampanya kazanmıştı.
Avrupa Birliği’nin (AB) Yunan ekonomisine mali destek karşılığında talep ettiği tasarruf programını reddeden kampanya, Yunan halkının yüzde 65’ini ikna etmiş; halk oylamasında “Dayatmalara hayır” denmişti.
AB, halk oylamasından önce eğer oylamada “Hayır” çıkarsa, bunun Yunanistan’ın “Euro para biriminden; dolayısıyla AB üyeliğinden de çıkması, yani ‘Grexit’ anlamına geleceği” uyarısında bulunmuştu.
Oysa genç Başbakan Çipras ile radikal solcu kurmayları ve kendine özgü karakteri ile ün salan Ekonomi Bakanı Yanis Varufakis, AB’nin bu uyarılarını “blöf” olarak kabul ederek; AB’ye rest çekmeyi planlıyorlardı.
Halk oylaması da zaten bunu amaçlıyordu.
Asıl hedef ise Yunanistan’ı iflasın eşiğine getiren yüklü borçların “kırpılması”; “yeniden yapılandırılması” ve IMF ile AB’den alacağı yeni kredilerin karşılığında talep edilen tasarruf programını hafifletecek müzakerelerin yeniden başlatılmasıydı.
Yani, Yunan halkının “dayatmalara Hayır” diyerek, AB’nin ‘ültimatoma benzeyen ağır ekonomi şartlarını’ reddettiği ve ‘AB’den çıkmayı bile göze almaya hazır olduğu’ mesajı verilecekti.
Sonradan, bunun da bir “blöf” olduğu ortaya çıkacaktı.
Ancak AB, Yunanistan’ın çektiği bu restin “blöf” olduğunu görecek ve bu kez kendi hakiki restini çekecekti.
Sert bir müzakereci olarak tanınan dönemin Almanya Ekonomi Bakanı Volfgang Schauble’nin, “Peki o zaman, biz size 50 milyar euro hibe edelim, siz Euro’yu da AB’yi de terk edin, başınızın çaresine bakın” sözü manşetlere taşınmıştı.
Aleksis Çipras, halk oylamasının uyandırdığı yankıların gölgesinde işin ciddiyetini 2 gün sonra anlamaya başlayacaktı.
Bu iki gün içinde ilk önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le bir telefon görüşmesi yaptı.
Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, görevi süresince yaşadıklarını kaleme aldığı anılarında “Putin’in, Çipras ile telefonda görüştükten sonra kendisini aradığını ve Çipras’ın Yunanistan’ın Euro’dan çıkması olasılığında Yunan milli parası olan Drahmi’lerin Rusya’da basılıp basılamayacağını sorduğunu” ancak Putin’in bunu reddettiğini söylediğini yazdı.
Diplomatik gözlemciler, Putin’in bir “filhelen” yani “Yunan dostu” olmasına rağmen, Yunanistan’ın ‘Grexit’ macerasının arkasında Rusya’nın rolü olacağı izlenimini bırakmak istemediği için Grexit’e karşı çıktığı görüşündeler.
Bu iki gün zarfında Çipras, Hollande ile yaptığı telefon görüşmesinden de sonuç alamamıştı.
Çipras kendisine “dost” bildiği liderlerden aradığı desteği bulamadığı gibi, Putin’in de Hollande’ın da “İstersen aracılık edelim, seni Almanya Başbakanı Angela Merkel ile görüştürelim” dediklerine şahit oluyordu.
İş oldukça ciddiye binmişti.
Çipras, bir karar vermek zorundaydı.
Çipras’ın AB karşısında diz çökmeye hazırlandığını sezen Ekonomi Bakanı Varufakis istifasını verecek ve Çipras’ı korkaklıkla suçlayarak hükümetten temelli ayrılacaktı.
Çünkü Varoufakis sonuna kadar AB’ye karşı oynanan “blöfün” tutacağına; AB’nin Yunanistan’ın AB’den çıkmasına tahammül ve cesaret edemeyeceğine inanıyordu.
AB’nin ve özellikle Almanya’nın ciddiyetine kani olan Çipras nitekim pes edecek ve AB ile kayıtsız şartsız müzakerelere oturmasına karşı yöneltilen eleştirelere de “Aldanmışım. Duvara tosladık… Duvarı yıkamadık ama en azından biraz sarstık” yanıtını vermek zorunda kalacaktı.
Çipras, “AB dayatmalarına hayır” sloganı ile halk oylamasını kazanmasına rağmen, “Yunanistan’ın Euro ve AB dışında kalacağı” ve AB’nin ilk “exit” ülkesi olacağı endişesi daha ağır basmaya başlamıştı.
Çipras, AB liderleriyle 17 saat süren çetin müzakerelerin sonunda “dayatmaları” kabul edecek ve Yunan yakın siyasi tarihine “Hayır oylarını evet’e dönüştüren lider” olarak geçecekti.
Buna rağmen aynı yılın Eylül ayında ilan ettiği erken seçimleri tekrar kazanmakla da her şeye rağmen “ütopik ama karizmatik lider” olduğunu da gösterecekti.
2010 yılında patlak veren ve yaklaşık 10 yıl süren ekonomik kriz, Yunan halkının yüzde 40 oranında gelir kaybına uğramasına yol açacak; işsizlik oranı yüzde 27’lere ulaşacaktı.
Yunan ekonomisinin, AB’nin uyguladığı programlarla düzlüğe çıkmaya başladığı 2020 yılında düzenlenen seçimleri ise gerek AB gerekse ABD ile özdeş olarak gösterilen muhafazakar Yeni Demokrasi Partisi (YDP) kazanacaktı.
YDP lideri ve Başbakan Kiryakos Miçotakis, AB liderleriyle kurduğu iyi ilişkiler bir yana, AB bütçesinden ayrılan fonların da sayesinde, bir zamanlar “sırf kredi vermemek için faiz yükselten” uluslararası para kuruluşlarından % 0.5 faize kadar inen krediler almayı başarıyor.
KAYNAK: BBC TÜRKÇE – STELYO BERBERAKİS