Darbe girişimin beşinci yıldönümünde Reuters haber ajansı Türkiye’de ekonomiyi, 2023 seçimlerini ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üçüncü 10 yılında da görevini koruma olasılıklarını değerlendirdi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın darbe girişimini atlatmasından beş yıl sonra, yönetimini üçüncü on yıla taşıma şansı, halkın refahını, eşitliğini ve istihdamını etkileyen ekonomik gerilemeyi tersine çevirip-çeviremeyeceğine bağlı olabilir.
Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yılı olan 2023’te seçimlerle karşı karşıya. Anketler, son üç yılda bir döviz krizi, keskin bir durgunluk ve Corona virüsü pandemisinin ardından Erdoğan’a desteğin düştüğünü gösteriyor.
Bazı anketler, AKP’nin kırsal kesim ve işçi sınıfı muhafazakarları arasında güçlü tabanını korumasına rağmen, iktidar koalisyonunun gayriresmi bir muhalefet ittifakının gerisinde kaldığına işaret ediyor.
Bu yıl, Türkiye’nin 2020’de daralmadan kaçınan birkaç ülkeden biri olmasının ardından ekonomik büyüme yeniden hızlandı. Ancak son yılların zararı, gıda ve diğer temel mallarda yüzde 20 veya daha fazla enflasyona dönüşe neden oldu.
Fitch Ratings’in Avrupa ülkeleri direktörü Douglas Winslow, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın anket puanlarına çetin bir ekonomik arka plan ışığında bakarsanız, gelecek 12 ay boyunca bir seçimin olumlu göründüğünü düşünmeleri için koşulları hayal etmek oldukça zor” dedi. .
Dünya Bankası, geçen yıl 1,5 milyondan fazla Türk’ün yoksulluk sınırının altına düştüğünü tahmin ediyor.
Yoksulluğun bir ölçüsü olan ve Dünya Bankası tarafından izlenen Gini’nin gelir ve servet dağılımı endeksi, eşitsizliğin 2011’den bu yana arttığını ve 2013’ten bu yana hızlandığını, Erdoğan’ın görevdeki ilk on yılı sırasında, 2006 ile 2010 yılları arasında elde edilen büyük kazanımları ortadan kaldırdığını gösteriyor.
Türkiye’nin en uzun süredir görevde olan lideri, Erdoğan’ın AKP’si, 1970’lerden bu yana yaşanan en büyük ekonomik bunalımın ardından 2002’de, daha iyi bir hayat isteyen Türkler’i uzun süredir hüsrana uğratan kötü yönetim ve durgunluklardan çıkarma vaadiyle iktidara geldi.
Dönemin başbakanı Erdoğan, yaklaşık on yıllık bir refah getirmek için ekonomik toparlanmadan ve yüzünü Batı’ya dönmekten yararlandı.
O dönemde yoksulluk ve işsizlik dibe vurdu. Önceki 10 yılda üç haneli olan enflasyon yüzde 5’e inerek Türk lirasının yerli ve yabancılar için cazibesini arttırdı.
Erdoğan dokunulmaz görünüyordu. Ancak eşi benzeri görülmemiş hükümet karşıtı protestoların Türkiye’yi kasıp kavurduğu ve daha büyük ekonomiler ivme kazanırken küresel olarak yükselen piyasalarda sermayenin kaçtığı 2013’te işler değişmeye başladı.
Bir Reuters analizine göre, 2013’te kişi başına düşen milli gelir, işsizlik ve diğer ekonomik refah ölçütleri açısından bir dönüm noktası yaşandı
Resmi istatistiklere ve Turkey Data Monitor’e göre 2013 yılında aynı zamanda yabancı yatırımlar tavan yaptı ve o zamandan beri liranın değeri düştü, Türkler’in küresel satın alma gücünü tüketti.
Erdoğan, hükümeti 2013’te Gezi Parkı’nda başlayan protestoları bastırdığında pek çok kişiyi şok etti.
Sabancı Üniversitesi’nden öğretim üyesi sosyolog Ateş Altınordu, baskıların “AKP’yi yeni bir kuruluş olarak belirginleştirdiğini ve halkın onlara karşı döndüğünü gösterdiğini” söyledi.
15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi, analistlerin Türkler’in ekonomik refahını daha da kötüleştirdiğini söylediği sert bir olağanüstü hal başlattı.
Altınordu, 2013’ten bu yana AKP ve Erdoğan’ın, ekonomiye muhtemelen çeşitli şekillerde zarar veren otoriterliği daha da arttırmak için harekete geçtiği görüşünde.
Seçmen tabanı
Sağlık hizmetleri gibi diğer kilit ölçütler, Erdoğan’ın 2003’te göreve başlamasından bu yana önemli ölçüde iyileştikten sonra hala sağlam.
2001-2002 Uluslararası Para Fonu (IMF) programı kapsamında uygulanan kemer sıkma politikaları hafiflerken, Erdoğan Avrupa Birliği’ne katılmak için gereken serbest piyasa politikalarını benimsedi. AB, o zamanlar AKP’nin başlıca hedeflerinden biriydi.
2008-2009 küresel mali krizi Türkiye’yi vurdu ama aynı zamanda yükselen piyasalarda getiri arayan yatırımcıların akınını da beraberinde getirdi.
Ucuz dış kredi, AKP’nin art arda sekiz ulusal seçim kazanmasına yardımcı olan inşaat kaynaklı bir ekonomik patlamanın sürmesine yardımcı oldu.
Washington Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü Soner Çağaptay, kaleme aldığı bir raporda, ‘’Erdoğan’ın hayranlarından ve sadık destekçilerinden oluşan bir tabanı var çünkü halk, 20. yüzyılın büyük bölümünde Kemalistler’in yönetiminden önemli ölçüde daha iyi yaşam standartlarının tadını çıkardı’’ diyor.
Çağaptay, Erdoğan iktidara gelmeden önce Türkiye’de bebek ölüm hızının savaş öncesi Suriye’ninkiyle karşılaştırılabilir olduğunu ve şimdi İspanya’nınkine yaklaştığına da dikkat çekti.
Ekonomik ve siyasi zorluklar
Ancak diğer refah göstergeleri, 2013’te ABD Merkez Bankası’nın gelişmekte olan piyasalardan sermaye çekeceğinin ipuçlarını vermesiyle bozulmaya başladı.
Erdoğan’ın milliyetçi müttefiklere dönmesi ve daha sonra iktidarı sarayında yoğunlaştıran bir başkanlık sistemini kabul etmek için düzenlenen bir referandumu kazanmasıyla siyasi gerginlikler yoğunlaştı.
İktidarı ele geçirmeye karşı çıkan bazı önemli ekonomi yetkilileri, AKP’yi terk etti. Analistler o dönemde iktidar politikalarında çatlakların ortaya çıkmaya başladığını söylüyor ve liranın 2018’de krize girmesine rağmen faiz oranlarını düşürmesi için Merkez Bankası’na yapılan baskıyı örnek gösteriyor.
Lira, yarıdan fazlası son üç yılda olmak üzere 2013’ten bu yana dolar karşısında değerinin yüzde 75’ini kaybetti. Birçok Türk artık varlıklarını yabancı para birimlerinde saklamayı tercih ediyor.
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası bölgesel ekonomisti Roger Kelly, “Siyasi açıdan, 2013’ten beri Türkiye ve Batı’nın birbirinden ayrıldığına dair bir his var. 2013’ten bu yana bir bozulma gördük ama bunu o yıldan önce atılan olumlu adımlar bağlamında görmemiz gerekiyor” dedi.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***