15 Temmuz’a ilişkin Digiturk davasında askeri öğrencilerin avukatı Ayça Çiçek, cezaevinde beyin kanaması geçiren bir müvekkilinin 70 gün boyunca hastaneye götürülmediğini açıkladı. Ayça Çiçek’in verdiği bilgilere göre beyin kanaması geçiren ve 70 gün sonra kaldırıldığı hastanede acilen ameliyata alınan öğrencinin ailesine haber bile verilmiyor.
Gazeteci Şule Aydın’ın YouTube programında konuşan Çiçek, “Müvekkilim avluda top oynarken kafasını betona çarpıyor, beyin kanaması geçiriyor. Mide bulantısı ve baş dönmesi şikayetiyle cezaevi doktoruna gidiyor. Doktor, ‘Migrendir, bizi jandarmayla uğraştırma’ diyerek hastaneye sevk etmiyor. Bulantı ve baş dönmesi dayanılmaz hale gelince Kanuni Araştırma Hastanesi’ne naklediliyor. Acilen ameliyata alınıyor. Ancak ne ailesine ne bana haber verilmiyor. Ben müvekkilimin beyin kanaması geçirdiğini 1 hafta sonra cezaevi ziyaretimde koğuş arkadaşlarından öğrendim. Aileye de haber verilmemiş.” diyor.
Türkiye’de 15 Temmuz’dan sorumlu tutulan yüzlerce askeri öğrenciden 37’si Digiturk davasında tutuklu yargılanıyor. İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 19 Ocak 2018’de hiçbir somut delile dayanmaksızın verdiği mahkumiyet kararları, istinaf mahkemesince hukuka uygun bulunarak, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’ne gitmişti.
Yargıtay, 20 sanığa verilen ağırlaştırılmış müebbet ve müebbet hapis cezaları ile 35 sanık hakkındaki beraat hükmünü onadı. Olay tarihinde askeri öğrenci olan 37 sanığa ‘anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçundan verilen mahkumiyet hükümlerini ise bozdu. Bu sanıkların eyleminin ‘Anayasa’yı ihlal suçuna yardımı’ oluşturacağına hükmetti.
ÖĞRENCİLERİ ‘ÖRGÜTE’ BAĞLAMAYA ÇALIŞIYORLAR
37 askeri öğrenci 8 Temmuz’da yeniden hakim karşısına çıktı. Öğrenciler ve aileleri tahliye bekliyordu. Ancak İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi yine duruşmayı erteleyerek tutukluluğun devamına karar verdi. Mahkemenin amacı ‘darbe’den ceza veremeyeceği öğrencileri ‘örgüt üyeliğinden’ mahkum etmek.
Askeri öğrencilerin avukatı Ayça Çiçek, gazeteci Şule Aydın’ın YouTube kanalında dava süreciyle ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu. Mahkemenin ‘ankesörlü telefon kayıtlarını isteyerek’ duruşmayı 5-6-7 Ekim’e ertelemesine tepkiliydi. Çiçek, “5 yıldır örgüt üyeliği suçlaması yapılmamıştı. Bu zamana kadar çok sayıda ankesör operasyonu yapıldı. Bir şey bulsalarda çoktan dosyaya gönderirlerdi. Bunları tekrar sorgulamak demek ‘bi bakın bakalım diplerde bişey kalmış mı’ demek. Örgüte bağlamaya çalışıyorlar. Tamam biz bunu da kabul ediyoruz. Çünkü zaten müvekkillerim örgüt üyeliğinin yatarını yattılar. 5 yıldır tutuklular.” diyor.
MAHKEMENİN DERDİ ‘GERÇEKLER’ DEĞİL
5 yıldır süren yargılamalarda bir çok hukuksuzluğa imza atıldı. Digiturk davasında da aynı hukuksuzluklar yaşandı. Askeri öğrencilerin 11’inin ‘terör saldırı var’ denilerek kamptan helikopter ve otobüslerle İstanbul’un çeşitli noktalarına getirildikleri bütün sanık ve tanıkların ifadeleriyle sabit. 15 Temmuz’da 18-19 yaşında olan çocukların telefonlarının bile olmadığı da mahkeme kayıtlarında. Yani darbe girişiminden habersizler.
İETT’DE DARBE GİRİŞİMİ ÖNCESİ TOPLANTI YAPILIYOR
Avukat Ayça Çiçek’in anlattıkları da öğrencilerin ‘yanlış zamanda, yanlış yerde’ oldukları için yıllardır tutuklu olduklarını gözler önüne seriyor. Çiçek, gecenin bir yarısı ‘terör saldırısı var’ denilerek Vodafone Stadı’na götürülen çocukların rast gele durdurulan bir İETT otobüsüne bindirildiğini anlatıyor:
“Komutanlarının emri ile otobüse biniyorlar. DigiTürk binasına götürüyorlar. Otobüs şöförünün ifadeleri de mahkeme kayıtlarında. İETT görevlilerini o akşam 20.0 saatlerinde merkeze çağırıyorlar. ‘Bu akşam birilerini bir yere taşıyacaksınız’ diyerek talimat veriyorlar. İETT şoförü mahkeme ifadesinde, “Ben komutanla konuştum. Arkadaki çocukların yere çökmesini istediler. Çocuklarla hiçbir şekilde diyaloğa girmedim.” diyor. Öğrenciler yorgun. Digiturk binasında bazılarının uyukladığı görgü şahitlerin ifadeleriyle sabit. Zira kamptan apar topar götürülmüşlerdi.”
ÖĞRENCİLER SİLAH KULLANDI MI?
Ayça Çiçek, öğrencilerin Digiturk binasında silah kullanıp kullanmadığına ise raporlarla cevap veriyor: “Öğrencilerin silahları vardı çünkü kamptan gelmişlerdi ve terör saldırısına müdahale edeceklerini sanıyorlardı. Ancak Digiturk binasında silahlarını kullanmadılar. Şarjörleri dolu bir şekilde teslim ediyorlar. Sadece Casper binasında bir iki asker, polislerin binaya ateş açması nedeniyle havaya ateş ediyor. Orada iki vadandaş yaralanıyor. Birinin kolu sıyrılıyor, biri dizinden vuruluyor. Mahkeme sırasında bununla ilgili rapor istedik. Balistik inceleme talep ettik. Adli Tıp risk almadı ve ‘biz bu konuda yorum yapamayız’ dedi. Mahkeme Başkanı dahil o yaralanmanın G3 yaralaması olamayacağını söyledi. Yaralanan şahıs da kendisine polisin, ‘Seni vuran G3 değildi.’ dediğini anlattı.”
DELİL YOK, CEZA VAR!
“Casper binasına giden öğrencilere ‘adam öldürmeye teşebbüs’ten ceza verilmişti. Yargıtay bozdu. O iki kişinin kimin silahından çıktığı belli olmayan kurşunla yaralanıyor ama mahkeme askeri öğrencileri suçluyor! Hiçbir somut delil yok. Mermi çekirdekleri yok. Keşif istedik, bilirkişi raporu istedik hepsi reddedildi. Olay yerinde sadece 2-3 adet boş kovan bulundu, ki bu da bizi doğruladı. Polislerin silahlarıyla ilgili de inceleme yapılmadı. O polis amirlerinden birisine sordum, Yanlışlıkla genç polislerin silahından çıkan bir kurşunun vatandaşları yaralamış olma ihtimalini sordum. Polis amini ‘olabilir’ dedi. Ancak bu talebimiz de reddedildi.”
KİMİ KİME ŞİKAYET EDECEĞİZ?
Ayça Çiçek, eski mahkeme başkanlarının Yargıtay’a atandığını anlatıyor: “Bizim eski mahkeme başkanımız Yargıtay üyesi oldu. Bizim bütün taleplerimizi reddeden hakim bugün Yargıtay’da… Biz kimi kime şikayet edeceğiz? Mahkeme heyeti değişti, savcı değişti. Yeni heyette kimse eski dosyayı bilmiyor. Ancak karar değişmiyor.”
ERLERE FARKLI, ÖĞRENCİYE FARKLI KRİTER!
Avukat Ayça Çiçek, darbe davalarında erlerin hatta astsubayların bile ‘darbenin planlama aşamasında bulunamayacağı’ gerekçesiyle beraat verildiğini ancak öğrenciler hakkında farklı kriterler uygulandığını söylüyor: “Erlerin yaşlarının küçük olması da ‘beraat’ gerekçelerinde yer alıyor. Ancak erlerin içerisinde 1987 doğumlu olanlar vardı. Bizim öğrencilerden en büyüğü 1994 doğumlu! 1997 doğumlu olan askeri öğrenciler vardı. Erlere, astsubay ve uzman çavuşlara uygulanan kriterler askeri öğrencilere uygulanmıyor.”
KOMUTANLARINDAN ÇOK CEZA ALDILAR
Digiturk davasında da diğerlerinde olduğu gibi absürdlükler yaşanıyor. Bunlardan birini Ayça Çiçek şöyle anlatıyor: “O gece başlarında bir alay komutanları var. Alay komutanı hiç alakası olmayan başka bir dosyada yargılandı. Bir tane ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı. Bu dosyada yargılanan 4 öğrenci ise ağırlaştırılmış hapis cezasının yanı sıra, iki tane adam öldürmeye teşebbüs cezası ile haberleşmenin engellenmesi cezası aldı. Biz bunu anlayamadık.”
ÖĞRENCİLER SORU ÇALDI MI?
Ayça Çiçek’e askeri öğrencilerin soru çalıp çalmadıklarını da soruldu. Şunları söyledi: “Hepsi pırıl pırıl çocuklar. Öğrenciler 2018’den beri sınavlara giriyorlar. Bu öğrenciler bu sınavların hepsinden çok yüksek puanlar aldılar. Diğer öğrenciler gibi aylarca da ders çalışmıyorlar. Sınava başvuru yaptıktan sonra ancak kitap alabiliyorlar. Müvekkillerimden bir tanesi 9 Ağustos 2020 tarihinde girdiği DGS’de 186’ınca olarak hukuk fakültesine girmeye hak kazandı. Eşit Ağırlık’ta 600’üncü olan öğrenci var. Sayısalda 49. olarak YTÜ genetik bölümünü kazandı biri. Bir başka öğrenci İngilizce YDS’den 95 aldı. Başka bir öğrenci Rusça’dan 91 aldı. Kendi kendine çalışarak. Cezaevinde Japonca öğrendi bir müvekkilim. Bu çocuklar boş öğrenciler değil. Zeki çocuklar. Soru çalmaya ihtiyaçları yok… Zaten iddianamede bununla ilgili bir iddia da yok.”
EMNİYET VE CEZAEVİNDE İŞKENCE GÖRDÜLER
Ayça Çiçek, müvekkillerinin ilk gözaltı sırasında ve cezaevinde işkence gördüğünü de anlattı: “Müvekkillerimden bazıları Emniyet’te işkence görmüş. Kafalarını dolaplara vurmuşlar. Nezarette yalın ayak, aç bekletilmiş ve pisliğin içerisinde yatırılmışlar. Biz bunlarla ilgili suç duyurusunda bulunulmasını talep ettik mahkemeden. Sonrasında 9 Nolu F Tipi cezaevine götürüyorlar. Bazı gardiyanlar müvekkillerimi çırılçıplak soyuyor, otur kalk yaptırıyor ve tekmeliyorlar. Ancak suç duyurularımız mahkeme tarafından dikkate alınmadı.”
CEZAEVİNDE BEYİN KANAMASI GEÇİRİYOR, AİLENİN HABERİ YOK
“Bir müvekkilim avluda top oynarken başını betona çarpıyor, beyin kanaması geçiriyor. Mide bulantısı, baş dönmesi oluyor. Doktora söylüyorlar ama ciddiye alınmıyor. Beyin kanaması dayanılmaz hale geldiğinde, olaydan 70 gün sonra hastaneye kaldırılıyor. Kılcal bir damar çatlamış. Kan bir yerde birikmiş. Ve doktor “Bu güne kadar neredeydiniz?” diyor. Ameliyata alınıyor acilen. Bizim haberimiz bile olmadı bundan.”
BEYİN KANAMASINI 1 HAFTA SONRA ÖĞRENDİK!
Ayça Çiçek, müvekkilinin beyin kanaması geçirdiğini ise cezaevi ziyareti sırasında öğreniyor: “Koğuştaki arkadaşlarından öğrendim beyin kanaması geçirdiğini. Şok geçirdim. 1 hafta olmuş. Hemen hastaneyi aradım, ‘öldü müi’ diye sordum. Doktor 24 saat yanında refaketçisi olması gerektiğine dair rapor yazmış. Anak o çocuk 1 hafta boyunca refakatçisi olmadan hastanede yatmış. Ne bana ne ailesine haber bile verilmedi.”
BM’DEN TÜRKİYE’YE: SERBEST BIRAK, ZARARI TANZİM ET
Ayça Çiçek, BM’nin Harsız tutukluluk Çalışma Grubu’nun bir müvekkilinin başvurusu üzerine hazırladığı rapordan da bahsetti. Çiçek’in anlatımına göre söz konusu raporda, ciddi ihlaller olduğna dair tespitler yer alıyor: “Uzun tutuklulukla ilgili yeniden AYM’ye başvuru yapacağız. Ancak çok da umudumuz yok AYM’den. Zira bugüne kadar bizim başvurularımızı doğru dürüst incelemedi. Ancak AİHM’den dönerse döner. Müveklillerimden birisi BM’ye başvuru yaptı. BM’nin Haksız Tutukluluk Çalışma Grubu diye bir çalışma grubu var. Türkiye’de bu sözleşmeye tabi. Burada bir çok ihlalin tespiti yapıldı. Haksız tutukluluk olduğu, savunma haklarının kısıtlandığı, adil yargılanma hakkının ihtal edildiği, hakimin tarafsızlığı ilkesinin yok sayıldığı vs. raporda yer alan bazı tespitler. Hükümete 6 ay içinde serbest bırak ve zararını tanzim et diye yazı gönderdi. ‘Eğer bunu yapmazsanız 6 ay sonra bu raporu biz insan hakları konseyine göndereceğiz’ dediler aynı raporda. Bunlar çok büyük ihlaller. AİHM de aynı minvalde inceleme yapıyor. Muhtmelen biz bu başvuruyu AİHM’ne gönderdiğimizde aynı cevabı alacağımızı tahmin ediyoruz.”