HABER ANALİZ | HASAN CÜCÜK
Pandemiden dolayı sıkışık bir sezon yaşayan Süper Lig’de 2020-21 sezonu 15 Mayıs’ta sona ermişti. Euro 2020’den dolayı Avrupa genelinde ligler geç başlayıp, en geç mayısın üçüncü haftasında bitmişti. Sezon kepenk indirileli 2,5 ay olmasına rağmen takımlarımız transferde oldukça yavaş davranıyor. Şampiyonlar Ligi’ne katılmak için üç ön eleme maçı oynayacak Galatasaray’ın transferde ancak PSV’ye ikinci ön eleme turunda farklı yenildikten sonra harekete geçmesi klasiklerimizdendi.
KALİTE DÜŞÜŞTE
Her ne kadar kabul etmesek de, ligimizin kalitesi her geçen yıl düşüyor. Şampiyonlar Ligi’ne önümüzdeki yıldan itibaren lig şampiyonumuz ön eleme oynayarak katılacak. İki takımla Devler Ligi’nde mücadele ettiğimiz yıllar mazi oldu. Şimdilerde şampiyonumuzun katılıp katılamayacağını hesap aşamasındayız. Kehanete gerek yok, görünen köy gözümüzün önündeyken. Önümüzdeki yıldan itibaren, Şampiyonlar Ligi Türk ekipleri olmadan oynanacak.
Artık ligimize kaliteli oyuncu da gelmeyecek. Hagi’ler, Alex’ler, Sneijder’ler, Anelka’lar ve Quaresma’ları seyretmek artık hayal. Küçümsemek için yazmıyorum ama ikinci sınıf, hatta üçüncü sınıf topçularla dolacak kadrolar. Kulüplerin ekonomisi ortada. Dört büyüklerin gizli sahipleri bankalar. Borç gırtlağa dayanmış durumda. Saray’ın bir işaretiyle kayyım atanması, moralinin bozulmasına bakıyor. Sağ baştan hizaya girmelerinin nedeni içine düştükleri borç batağıdır. Para yıldız oyuncuyu çekiyor. Bir de kalite. Bizde de ne kalite ne de para kaldı. Edirne sınırları içinde kendimiz çalıp, kendimiz oynayacağız. Dünya derbisi diyeceğiz ama dünyanın haberi olmayacak.
YÖNETİM HATALARI
Ne yazık ki; ülkeye hakim olan vizyonsuzluk kulüpleri de içine aldı. Asırlık çınarların başında iş bilmez yöneticiler oturuyor. Futboldan anlamadıkları gibi işi ehline teslim edip, yöneticilik de yapmıyorlar. Doğrusu, yöneticilikleri de tartışılır. Bilançoya bakınca, kulüpler ancak bu kadar kötü yönetilir diyorsunuz. Rahmetli İlhan Cavcav, bazı hareketleri tartışılsa da yöneticilikte çığır açmıştı. Gençlerbirliği’ni sıfırdan alıp, Türkiye’nin neredeyse tek borçsuz kulübü hâline getirmişti. Afrika’dan ucuza aldığı oyuncuları, yıllarca pahalıya pazarlayıp kulübün çarklarını başarıyla döndürdü. Vefatından sonra oğlu babasının mirasını birkaç yılda heba etmeyi başardı.
Sezon biteli 2,5 ay olmuş. Ortada elle tutulur tek transfer yok. Yatıyoruz kalkıyoruz Rachid Ghezzal. Borsa gibi anlık değişiyor durumu. Bir Beşiktaş’a bir Galatasaray’a imza atıyor. Sanırsın futbolcu kıtlığı var. Zaten klasik hastalığımız, üç büyüklerden biri bir oyuncuya talip olursa diğeri hemen devreye girip fiyat arttırır. Kazanan oyuncuyu satan, kaybeden transfer eden olur. Daha fazla kasasından para çıkar. Temel’in son arzusunun “Dursun annesini görmesin” olduğu fıkrada gibiler. Bana yar olmayacaksa, ona da pahalıya patlasın!
TRANSFER POLİTİKASIZLIĞI
Avrupa kupalarında mücadele edecek ekiplerin transferde elini hızlı tutması lazım. Planlı hareket eden kulüpler daha ocak ayında sezon sonu kadrosuna katacağı oyuncuyla söz kesiyor. Teknik adamlar nokta transfer yapıyor. Bizdeki gibi yönetime çarşaf liste sunmuyor. O olmazsa diğer olur mantığı boşa para saçmak oluyor. Geçen sezon Fenerbahçe’nin 20’ye yakın oyuncu transfer etmesi ibretlik örnek. İki takımlık oyuncu transfer ediyorsun ama 40 haftada herkesin ezberlediği bir 11 oluşturamıyorsun! Bunu başarmak ustalık ve teknik adamlık becerisi ister. İki yılda 9 stoper transferden birlikte oynayacak iki ismi çıkartamamak. Bu da bir başka başarı!
Galatasaray, tartışmasız Avrupa arenasında en başarılı ekibimiz. UEFA Kupası ve UEFA Süper Kupası müzesinde. Ancak bunlar artık mazi. Avrupa’da adı saygıyla anılan bir ekip olmayı çoktan bıraktı. Maç kazanmaya adeta hasret kaldı. PSV’ye iki maçta da yenilip elenmesinden daha acı olan, ortaya koyduğu kötü futbol. 2,5 ay tatil yapmışlar. Sezon başında sezon sonu futbolu oynadılar. Euro 2020’de net gördük: Koşan, mücadele eden başarılı oluyor. Tam saha pres yapmayan, 90 dakika oyunda kalmayan ekiplerin işi zor. Galatasaray, ilk maçta turu kaybetmişti. Panik haliyle hemen transfer yapıp, taraftarın ağzına bir parmak bal sürdü. Sorsan Terim bu oyuncuları aylarca izliyordu. Biz de soralım, madem öyle neden daha önce kadroya katmadınız? Şampiyonlar Ligi treni çok mu önemsizdi? Kulübe can suyu olacak milyonlarca Euro’nun değeri mi yoktu?
Bizde soru soranı, eleştireni sevmiyorlar. Soru soruyorsun, “Biliyorsan sen yap” deniliyor. Sonra her sene aynı filmi tekrar seyrediyoruz. Temel’in yolda muz kabuğu gördüğü fıkrayla bitirelim: “Yine düşeceğiz!”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***