HABER ANALİZ | ADEM YAVUZ ARSLAN
O meşhur görüntüyü hatırlarsınız.
Ne yaptığı belli olmayan bir avuç asker Boğaz Köprüsünün bir şeridini trafiğe kapatmış, Ankara ve İstanbul’da uçaklar uçuşuyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan, FaceTime görüşmesi ile halkı sokaklara çağırmış ve kimsenin ne olduğunu tam olarak anlamadığı anlar.
Tuhaf bir şekilde ‘darbecilerin’ elindeki İstanbul Havalimanına inen Erdoğan yanında damadı Berat Albayrak ve o dönemin AKP İl Başkanı Selim Temurci ile kameraların karşısına geçmiş.
Erdoğan son derece rahat.
Damat Berat Albayrak şehitlerden bahsedilirken bıyık altından gülüyor. İl Başkanının yüzü bembeyaz çünkü ‘tiyatro’dan habersiz. O gerçekten bir şeyler olduğunu sanıyor.
17 Aralık’ta kısık sesle oğluyla ‘sıfırlama’ konuşması yapan Erdoğan’dan çok farklı bir ‘Reis’ var kameraların karşısında.
Darbe girişimi gibi çok ciddi bir durumu “Bu Allah’ın bize bir lütfu” olarak tanımlayacak kadar rahat ve ‘ajandasından’ emindi.
Gerçekten de takip eden sürede yaşananlar Erdoğan için “Allah’ın lütfu” oldu.
Yolsuzluk soruşturmalarından kurtuldu, emniyeti, yargıyı, bürokrasiyi darmadağın etti, kendine biat etmeyen herkesi ‘FETÖ’cü yaftasıyla tutuklattı. Yerlerine donanımsız ama partili isimleri doldurdu.
TBMM tamamen işlevsizleştirildi.
Muhalif, daha doğrusu tamamen Saray’a biat etmemiş medya susturuldu, soru sorabilecek gazeteciler ya tutuklandı ya sürgün edildi. Sözde muhalif ya da sözde solcu Cumhuriyet ve Sözcü gibi gazeteler ise Erdoğan’ın türküsünü söyleme konusunda Saray’dan bile istekli olduğu için yoluna devam ediyor.
Peki, 15 Temmuz’un beşinci yılında neredeyiz? Erdoğan’ın “Allah’ın lütfu” dediği işler ne alemde?
VER COŞKUYU DÖNEMİ
Öncelikle şunu ifade etmek lazım: 15 Temmuz’un beşinci yılındayız ve Erdoğan rejiminin elinde propagandadan başka bir şey yok.
Saray’a bağlı yargı ceza yağdırıp geçti ama bu davaların tamamı bozulmaya mahkum. Bırakın esası, usulde bile temel hatalar yapıldı.
Kamuoyu ise Erdoğan rejiminin propaganda yağmuru altında.
‘Çakma Gobbels’ Fahrettin Altun’un sınırsız eleman ve bütçeye sahip İletişim Başkanlığı filmler, diziler, paneller, konferanslar hatta internet oyunları, aplikasyonları ile 15 Temmuz coşkusu vermeye çalışıyor.
Üretilen içerikler bir yana, bizzatihi 15 Temmuz propagandasının da iktidar için iyi bir rant alanı olduğunu belirtmekte fayda var. Devrik Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun dediği gibi, adamlar baktıkları her yerde dolar yeşili görüyorlar.
15 Temmuz’u da bir rant alanı olarak değerlendiriyorlar.
Aslında propaganda için yapılanlara bakarak bile Erdoğan rejimi adına durumun ne kadar açmazda olduğunu görmek mümkün.
Çünkü bir şeyin propagandası için bu kadar asılıyorsanız ‘hikâye’nizde eksik-gedikler vardır. Elinizdeki sınırsız imkanlara rağmen ilgi odağı olamıyorsanız, satmaya çalıştığınız hikayenin kötü olmasındandır.
Bu yazıda 15 Temmuz darbe girişiminin tuhaflıkları, iktidar adına çelişkileri ve absürdlüklerini anlatacak değilim. Tr724 yazılarım ve YouTube yayınlarıma bakılabilir.
Onun yerine 15 Temmuz sonrasına ve Erdoğanın ülkeyi getirdiği yere bakalım. 15 Temmuz’dan 5 yıl sonra ne olduğunu konuşalım.
ERDOĞAN ‘ALLAH’IN LÜTFU’NU NASIL REZİL ETTİ
Erdoğan ‘her şeyin daha iyi olacağı’ bir dönemin müjdesini vermişti.
15 Temmuz’un oluşturduğu atmosfer sayesinde önünde hiçbir engel kalmamıştı. Hatta sözde muhalif özde Erdoğan taraftarı çevreler bile sorgusuz sualsiz Erdoğan’ın arkasında saf tutmuştu.
Yani istediği her şeyi yapabilecek bir güç elde etti.
Peki, geride kalan 5 yılda neler yaptı? Nereye geldik?
Türkiye, tarihinde görmediği bir tutuklama ve infaz fırtınasıyla karşılaştı. Yüz binlerce insan soruşturuldu, on binlercesi tutuklandı. OHAL adı altında yargısız, sınırsız ve sorumsuz infazlar yapıldı. Kadınlar, çocuklar, bir günlük bebekler kelepçelendi.
Tutuklandı.
İşkenceler, adam kaçırmalar, gözaltında kayıplar yeriden rutin haline geldi.
Türkiye’nin adı yeniden işkence, adam kaçırma ve infazlarla anılır oldu. Öyle ki, dünya medyası Erdoğan rejiminin hukuksuzluklarını yazmaktan yoruldu.
Medya organlarına el kondu. Muhalif gazeteciler Silivri’ye dolduruldu.
Erdoğan, devleti dönüştürdü, tek parti yönetimine çevirdi. Kontrol ve denetim sistemi kalmadı.
Erdoğan öyle bir düzen kurdu ki üniversitelerin kantin başkanlarından spor kulüplerinin çamaşırhane sorumlusuna kadar her şeye karar verecek gücü elde etti.
Bir başka ifadeyle ‘Usta’nın ihtiyacı olan her şey elindeydi.
Ama Erdoğan’ın vaat ettiklerinin tam tersi oldu.
Ekonomi battı. Bir zamanlar AB yolunda olan, diğer Müslüman ülkelere referans olarak gösterilen Türkiye narko-terör ile mafyayla, cihadist ihraç eden bir yönetimle anılmaya başlandı.
Ordusunu kendi siyasi çıkarları için kiraya veren bir yönetim var şimdi.
Her şey soyuldu, merkez bankasındaki rezervler bile. 128 Milyar dolar uçtu gitti. Ne olduğunu sormak bile mümkün değil.
Kadın cinayetleri azdı. İktidar kendi eliyle çıkardığı yasaları iptal etti. İstanbul Sözleşmesi kaldırıldı.
Yolsuzlukla mücadelede öyle bir lige yükseldik ki adımız artık Burkina Faso ile yan yana yazılıyor.
Medyayı tekeline alan Erdoğan trol ordusu kurdu. Sadece yurtta değil dünyanın dört bir yanında da tacizler saldırılar yapıldı.
Türkiye’nin adı Suriye, İran ve Kuzey Kore gibi ‘haydut devlet’lerle birlikte anılmaya başladı.
Kendileri 1,150 odalı, yazlık, kışlık ve baharlık ayrı ayrı saraylar, yüz milyonlarca dolarlık uçak filosuyla zevk-ü sefa içinde yüzerken First Lady halka “porsiyonları küçültme” tavsiyeleri yaptı.
“Saray ne kadar büyükse soytarısı o kadar çok olur” kaidesi işledi. Erdoğan döneminde ‘pezevenkler’e bile Saray’da koltuklar verildi.
Bir zamanlar bölgesine demokrasi ihraç edebilecek potansiyeli olan ülke şimdi cihatçı ihraç ediyor, uyuşturucu rotasının yeni merkezi.
Diyanet, parti teşkilatına, camiler, iktidarın arka bahçesine dönüştürüldü. Diyanet her türlü kirli işe alet edildi.
Örnekleri uzatmak, detayları arttırmak mümkün. Fakat özeti şu; “Allah’ın lütfu” diye yola çıkıp Türkiye’yi bataklığa sapladılar. 15 Temmuz’un 5. yılında eldeki tek ve tartışmasız gerçek budur.
Bu faturanın sorumlusu ise Erdoğan iktidarı ve sözüm ona liberal-demokrat geçinip Erdoğan iktidarının her türlü hukuksuzluklarına zımmi destek veren çevrelerdir.
Yeri gelmişken şunu da hatırlatayım: ‘Sorumluluklarını’ başkalarına yıkmak için fırsat kollayan sözüm ona liberal çevreler gelinen fecaat durum için “AKP nin önünü Cemaat açmıştı” diyerek faturayı mağdura kesmeye çalışıyorlar.
Hiç kusura bakmasınlar.
Bu propagandayı Aktroller bile yemez. Cemaat, AKP’nin hiçbir günahına ortak değil. AB derken, demokratikleşme derken yanındaydı, destekledi.
O dönem Türkiye’nin nerede olduğu ortada. Ne zaman ki Erdoğan’ın pis işlerine karşı çıktı terörist ilan edildi.
Cemaat’in Erdoğan’ı desteklediği dönemlerde ne işkence vardı, ne faili meçhuller, ne kokain sevkiyatları.
Fakat bütün bunlar ortaya dökülmesine rağmen Erdoğan’a desteklerini sürdüren çevreler sözüm ona liberal-solcu-bağımsız çevrelerdi. Şimdi kalkmışlar ellerini yıkayıp çıkmaya çalışıyorlar.
Hiç kusura bakmasınlar, Erdoğan gibi onların da elleri kanlı.
Sonuç olarak, ‘Allah’ın lütfu’ dedikleri 15 Temmuz rejiminin beşinci yılında karşımızda batağa saplanmış bir Türkiye var.
Tek ve tartışmasız gerçek budur!
Kaynak: Tr724