Anayasa Mahkemesi kamudan ihraç edilen 125 bin KHK’lıyı ilgilendiren bir karara imza attı.
Mahkeme Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı oluşum ve gruplara ‘üyeliği’ ve ‘mensubiyeti’ bulunduğu gerekçesiyle ihraç kararı verilmesini anayasa aykırı buldu.
Yasadaki “Üyelik ve mensubiyet” ifadelerini iptal eden mahkeme, bir kişinin yasadışı bir oluşuma üye sayılıp sayılmayacağına “olağan dönemde” MGK’nın değil yargının karar vereceğini, düzenlemenin masumiyet karinesine aykırı olduğu görüşünü savundu.
Kararın ne anlamına geldiğine ve kamuoyuna verilmeye çalışılan mesaja geleceğim ama bu noktada durup can acıtıcı soruyu sormak lazım.
Sayın Anayasa Mahkemesi üyeleri siz şaka mısınız?
Bir fakültede “Hukuka Giriş” öğrencisine sorsanız bile, sizin büyük bir devrim gibi sunmaya çalıştığınız kararın aslında ‘olması gereken’ olduğunu söylerdi.
Her şeyden önce hukuk devletinde MGK gibi bir kurum olmaz, bu kurul kişi ve grupları terör örgütü ilan edemez, anayasayı ihlal edemez.
Diyelim ki oldu, anayasa üzerine yemin etmiş, cübbe giymiş yargıçlar bu kurumların önünde el pençe divan durmaz, eğilmez.
Bu arada kaderin cilvesine bakın ki AYM’nin “devrim gibi karar” diye pazarlamaya çalıştığı bu gelişmenin olduğu gün AİHM, Anayasa Mahkemesi’ni bizzat kendi üyelerine karşı hak ihlali yaptığı için mahkum etti. Yüksek Mahkeme için bundan daha büyük utanç vesilesi olmazdı.
GÖZ BOYAMADAN İBARET BİR KARAR
AYM henüz gerekçeli kararı yayınlamadığı için ayrıntılı yorum için erken ancak mahkemeden yapılan açıklamada bile ‘devrim’ diye sunulan kararın bir göz boyamadan ibaret olduğu görülüyor.
Söz konusu madde aynen şöyle:
“Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve ekli (1) sayılı listede yer alan kişiler kamu görevinden başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır. Bu kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmaz. Haklarında ayrıca özel kanun hükümlerine göre işlem tesis edilir.”
Gelelim göz boyama kısmına.
AYM anayasaya açıkça aykırı olan bu maddede bile hileyle ‘üyeliği’ ve ‘mensubiyeti’ kelimelerini yasadan çıkartıyor. Ancak bu kavramlardan daha çok keyfi yoruma açık ve hiçbir kıstası olmayan ‘veya iltisaklı yahut irtibatlı olan’ cümlesine dokunmuyor.
AYM, iptal ettiği bölümün yani üyelik ve mensubiyet kriterlerinin yargı kararı ile belirlenebileceğini, ‘iltisak’ boyutunun ise idari bir karar olduğunu söylüyor.
Her şeyden önce bu büyük bir çelişki ve kurnazlıktan başka bir şey değil.
Çünkü yargı kararı olmadan bir kimsenin idari bir karar ile terör örgütüne üyeliği, mensubiyeti, iltisakı, irtibatı olduğu söylenip ihracı yoluna gidilmesi normal bir hukuk devletinde mümkün değil.
Normal şartlarda eğer kanıtlanabiliyorsa bu dört kavram da aslında kendi içerisinde kademeli bir cezai sonuç doğurur ve hepsinde kişi mahkum olabilir fakat kanunun farklı maddelerinde.
Mesela üyelik ve mensubiyette fail “örgüt üyeliği veya yöneticiliği”, iltisak ve irtibatta “örgüte üye olmamakla beraber yardım veya propaganda veya diğer ilgili hafif madde veya fıkralardan” ceza alır.
Yani AYM’nin bu kararı hiçbir derde deva olmayacak.
İdare keyfi olarak “Ben üyelik ve mensubiyetten değil iltisak ve irtibattan ihraç ettim” diyebilir ve ihraç kararları devam eder.
Görüldüğü gibi değişen bir şey yok hatta asıl vahim olan kısım iptal edilmedi. Bir insanın üyelik ve mensubiyet ithamı belgelenebilir ispatlanabilir bir şeydir. Ancak iltisak ve irtibat kavramı o kadar geniş, keyfi ve tanımsız ki, bu ifadeye dayanılarak herkesi ihraç etmek mümkün.
AYM’nin yapması gereken şey geçmişte örneği de olmayan bu ‘irtibat’ ve ‘iltisak’ kelimelerini iptal etmeliydi.
Sonuç itibariyle söz konusu madde zaten Anayasaya aykırıydı ama asıl vahim olan kısmına dokunulmadı.
Bu kararın meali şu; “ey idare olağan dönemlerde dahil, kişilerin terörle irtibat ve iltisakları olduğunu söyleyip, kesinleşen bir yargı kararı olmaksızın ve masumiyet karinelerini de ihlal ederek savunma hakkı dahi vermeden ihraç edebilirsin”.
KARAR GEÇMİŞE DÖNÜK İŞLEMİYOR
Dahası mevcut iptalde ihraç olan KHK’lıların da yeniden göreve dönmesi iki nedenle mümkün değil.
Birincisi AYM kararları geçmişe dönük işlemiyor. Bazı hukukçular bu durumda geçmişe dönük işlemesi gerektiğini savunuyor. Hadi diyelim AYM bu görüşü referans aldı ve lehte bu kararı geçmişe doğru işletti.
Burada ikinci gerekçe devreye girecek: İhraç gerekçesi üyelik ve mensubiyet olsa bile bu iptal gerekçesiyle yapılan başvuru sonrası idare çıkıp “tamam da ben zaten iltisaktan ihraç etmiştim” deyip geri dönüş yolunu tümden kapatacak.
Kısacası hukuktan-etikten uzak bir kararla karşı karşıyayız.
AYM ‘hukuka uygun hareket ediyoruz’ izlenimi verip yerli ve yabancı kamuoyunda itibar toplamaya çalışıyor ancak biraz hukuk bilen herkes kararın ne anlama geldiğini görüyor.