Erdoğan’ın hikayesi bitti, duvara dayandı. Cerahatler her yerden patlıyor ve artık pis kokular burnu tıkalı meczup AKP’lileri dahi rahatsız ediyor. Erdoğan’ın gidişi sadece zaman meselesi. Ülkeyi tüketti, toplumu bitirdi.
Peki bundan sonra ne olabilir?
Kendisine halef olarak düşünülen “Damat Berat” ve “Süslü Sülü” Erdoğan sonrası için siyasi rekabetten düştüler. Ama bu kirli düzenin kurulmasında büyük katkısı ve vebali olan Hakan Fidan ve Hulusi Akar’a dikkat etmek gerekiyor. İkisi hala diri ve güçlüler. Ayrıca ikisi de batı ile, global güçlerle uzlaşabilecek ilişki ağına sahip. Akar yıllarca NATO subaylığı yaptı. Hakan Fidan ise sanılanın aksine İran’a yakın olmaktan çok hep ABD’ye yakın oldu. Belki de mevcut rolüne ABD’de etkili bir kısım odaklar onu özel olarak hazırladılar… Ama o bize “anti emperyalist” ve “İslamcı” bir profilde pazarlandı. Zira göreceği misyon için bu profil daha yararlıydı.
Her darbe döneminde olduğu üzere 15 Temmuz kurgusuyla Türkiye’nin ekonomik imkanları heder edildi, insan kaynakları biçildi. Bunun gerçekleşmesinde Erdoğan rejimine en büyük destek Hulusi Akar’dan ve Hakan Fidan’dan geldi. Berat Albayrak ve Süleyman Soylu otoriter zulüm düzeninin icraatlarında önemli işler yaptılar, ama stratejik etkileri sınırlıydı. Sadece iktidar hırsıyla ve hırsızlık aşkıyla açıklanamayacak şekilde bu ekip ülkeyi batırdı ve bitirdi. İslamcı urbasıyla boy gösteren, milli ve dini değerleri sonuna kadar istismar eden Erdoğan ve avaneleri ülkede her alanı çökertti.
Bundan sonra hızlı şekilde Erdoğan’ın etrafı boşalacaktır. Bütün otoriter liderlerde gördüğümüz üzere çatırdayan Erdoğan rejiminde gemiyi terk etme, kendini kurtarma furyası başlayacaktır. Erdoğan’ın en has kadroları bu lanet dönemle anılmamak için mazeret üretme yarışına girişecektir. Pek çok kimse güçlü ve muktedir olduğu için Erdoğan’ın etrafında duruyordu. Meşruiyetini ve gücünü yitirdikçe dağılma hızlanacaktır. Nitekim bu dağılma başladı. Erdoğan’ı kutsayanlarda dahi giderek yükselen bir kaygı ve korku hissediliyor.
Erdoğan’ın ve AKP’nin bütün yıpranmışlığına rağmen diri ve güçlü kalan Hakan Fidan’ın, Erdoğan sonrası için liderliği ele geçirip İran’daki Devrim Muhafızları ordusuna benzer yapılar kurabileceği ve İslamcı otoriter bir rejim inşa etmek isteyeceği yönünde korkular ve beklentiler var. MİT’in imkanlarının, SADAT, cihadist gruplar, silahlandırılan AKP’liler gibi organize silahlı yapıların böyle bir rejim inşası için kullanılabileceği endişeleri var.
Erdoğan’la veya Erdoğan sonrası Türkiye’de teokratik bir rejim kurulacağını düşünmüyorum. Ne Erdoğan’ın ne de İslamcıların bunu yapacak gücü var. Ne kendilerinde ne de toplumda bu yönde bir istek var. Aksine Erdoğan rejimi insanlarda İslam’a olan inancı, güveni en düşük seviyeye indirdi. AKP eliyle öne çıkan kirli, yobaz ve yozlaşmış dindar profili nedeniyle dine ve dindara nefret tarihin zirvesinde. Ayrıca global denklemde Türkiye için böyle bir misyona ihtiyaç yok. İran Şiileri, Suudi Arabistan Selefileri ve Sünni Müslümanları peşine takıp birbirine kırdırmak ve Müslümanların parasını enerjisini tüketmek için yeterli çabayı sergiliyor.
Türkiye’de Erdoğan sonrası “otoriter, İslamcı bir rejim” kurulmasını isteyen bir kesim olabilir ama kanaatimce iç ve dış dengeler buna uygun değil. Benim kanaatim Türkiye’nin tekrar eski normallere döneceği yönünde. Erdoğan rejimi yıkıldıktan sonra ülke yeniden yarı demokratik, yarım hukukun işlediği, devlet ve toplum üzerinde Ergenekon-vari gölgelerin devam ettiği, Kemalist bir rejim olarak yoluna devam edecektir. Zira Türkiye’ye biçilen rol batı ile doğu, Müslümanlarla Hristiyanlar, Ortadoğu ile Avrupa arasında tampon olmaktır. Göçmenleri tutan, krizleri absorbe edip doğrudan Avrupa’ya yayılmasını engelleyen bariyer olmaktır. Ayrıca Kemalist seküler rejimin bütün normları anayasada ve yasalarda olduğu gibi durmaktadır. İktidar yıkıldıktan sonra devlet ve toplum üzerindeki derin laikçi Kemalist gölgenin yerini almasına engel olabilecek demokratik kesimler, insan kaynakları AKP eliyle biçildiği için bunu kolayca başaracaklardır.
Eğer muhalefet güçlü bir taleple ve sürükleyici lider adaylarıyla siyasi atmosferi domine edemezse, hala pasif ve etkisiz kalırsa Erdoğan yıkılacak, ama Hulusi Akar, Hakan Fidan gibi kişiler Erdoğan sonrası için sahne alacaktır. Kirli ve yozlaşmış Erdoğan iktidarı sonrası aynı tabana yaslanarak “demokrasiye dönüşün kahramanları!” haline geleceklerdir. Her türüyle muhalefet, aydınlar hukuk, demokrasi, insan hakları etrafında güçlü bir halka oluşturup yüksek sesle haykıramazsa Erdoğan’ın enkazı üzerinde onun kirli devletini inşa etmede destekçisi olan bu zatlar bayrağı devralacak ve bir süre de onlar ülkeye hükmedecektir.
NATO ve ABD ile sıkı ilişkileri olan bürokrat kökenli bu iki kişi eğer işaret alırlarsa ve artık iyice tükendiğini düşünürse Erdoğan’ın altından koltuğu çekmekte tereddüt etmezler. Kendi ordusuna ihanet eden, askerlerine işkence eden Hulusi Akar ve en kirli, karanlık işlerin planlayıcısı, mimarı MİT başkanından Erdoğan’ı deviren “demokratlar!” çıktığına şahit olabiliriz!
Peki bu ülkede gerçek manada bir demokrasi, hukukun üstünlüğüne dayanan bir sistem kurulamaz mı? Türkiye’nin yarı demokratik, hukukun yarım işlediği bir ülke olarak yoluna devam etmesi kaderi mi?
Elbette değil. Ama demokrasi, hukuk, adalet gibi kavramlar onu hak eden, onun için mücadele eden toplumlarda kalıcı olur. Tepeden inme, birileri dikte ettiği için var olan demokrasi ve hukuk kalıcı olmaz. Toplumun sahiplenmediği, bireylerin içselleştirmediği demokrasi, özgürlükler son yıllarda gördüğümüz üzere kolayca gasp edilebilir.
Türkiye’de gerçek manada çoğulcu, liberal demokrasinin kurulabilmesi için iki şey gerekli:
1) Bir toplumun ısrarlı ve kararlı bir şekilde demokratik bir rejimin kurulması için irade ortaya koyması.
2) Bütün kesimlerin aydınlarının, öncülerinin ihtilafları, mahalleciliği, eski kan davalarını bir kenara bırakıp herkesin huzurlu ve birlikte yaşayabileceği demokratik, hukukun üstünlüğüne, insan haklarına dayalı bir düzen üzerinde uzlaşması.