ABD Başkanı Joe Biden ve Irak Başbakanı Mustafa Kazımi, ABD’nin ülkedeki muharip güçlerini çekmesi için anlaşmaya vardı. ABD, 18 yıl önce George W. Washington’ın emriyle girdiği Irak’tan 2021 yılının sonuna kadar askerlerini çekecek.
Önce Afganistan, şimdi de Irak. Irak Başbakanı Mustafa Kazımi, ABD Başkanı Joe Biden ile görüşmek üzere Beyaz Saray’ı ziyaret ederken, süregelen “ABD-Irak Stratejik Diyalogu” kapsamında bu ülkede kalan tüm ABD muharip güçlerinin bu yılın sonuna kadar çekileceği açıklandı.
Bu açıklama, iki soruyu beraberinde getiriyor: Birincisi bu durum, sahada nasıl bir fark yaratır? İkincisi de Ortadoğu’nun büyük bölümüne korku salan ve Londra, Trinidad ve hatta Avustralya gibi uzak yerlerden bile savaşçı toplayabilen Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) geri dönüşüne kapı açar mı?
ABD’nin 18 yıl önce işgal ettiği Irak’ta şu anda yalnızca 2 bin 500 civarında düzenli askeri ve IŞİD’e karşı savaşan küçük ancak sayısı açıklanmayan Özel Harekat askeri kaldı. ABD, Irak’ın işgali sırasında 160 bin kişilik kuvvet konuşlandırmıştı.
Irak’taki ABD askerleri şu anda yalnızca üç üste konuşlu durumda. Bu güçler de zaman zaman İran destekli olduğu düşünülen milislerin roketlerle ve insansız hava araçlarıyla yaptıkları saldırıların hedefi oluyor.
ABD ordusunun şu anda temel misyonu, Irak güvenlik güçlerini IŞİD’in dönem dönem şiddetlenen saldırılarına karşı eğitmek ve destek vermek.
Ancak ABD ordusunun ülkedeki varlığı çok tartışmalı bir konu.
Özellikle ABD’nin Ocak 2020’de İran Devrim Muhafızları’nın elit birliği Kudüs Gücü’nün komutanı Kasım Süleymani ile Iraklı Şii üst düzey bir komutanı öldürmesinden bu yana İran destekli politikacı ve milis gruplar, bu askerlerin ülkeden ayrılması için bastırıyor.
Herhangi bir siyasi oluşumun parçası olmayan Iraklılar bile, ülkelerinin yabancı güçlerden kurtulduğunu görmek istiyor. Irak halkı için yabancı işgali çok duygusal bir konu olmayı sürdürüyor.
Asker çekme konusuna Washington’da da sıcak bakanlar var. Ancak bunun “Irak’ı İran’a teslim etme” pahasına yapılmaması gerektiğini savunuyor.
ABD, uzun zamandır Biden’ın Ortadoğu’daki “sonsuza dek sürecek savaşlar” olarak tanımladığı durumdan kurtulmaya çalışıyor. ABD ve müttefiklerinin, dikkatlerini giderek Asya-Pasifik bölgesine ve Güney Çin Denizi’ne çevirmeleriyle birlikte, Afganistan’dan asker çekilme süreci de hızlanıyor.
IŞİD 2.0?
Yaşanan bu gelişmelerin arkasında IŞİD’in yeniden ortaya çıkma ve tarihin tekerrür etme olasılığı endişe ediyor.
Eski Başkan Barack Obama, 2011 yılında ABD birliklerinin Irak’tan çekileceğini duyurdu. Bu tarihten sonra da az sayıda ABD askeri bu ülkede kaldı. Ancak Irak’taki siyasi kargaşa ve yanıbaşındaki Suriye’de başlayan iç savaşla birlikte, IŞİD’in ülkenin en büyük ikinci kenti Musul’u ele geçirmesi ve kontrol ettiği alanları genişletmesi için de mükemmel bir ortam oluşmuştu.
Şimdi benzer bir durum yaşanabilir mi? Yeniden yapılanan bir IŞİD, ABD’nin askeri desteğinden yoksun, morali bozuk bir Irak ordusunu bir kez daha kenara itebilir mi?
Artık bunun olma olasılığı birkaç nedenden dolayı eskiye kıyasla daha düşük.
IŞİD, 2010’ların ortasında Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin Şii hükümetine karşı Sünnilerin duyduğu derin hoşnutsuzluğu avantajına kullanmıştı. Maliki, başbakan olduğu 2006-2014 yılları arasında sistematik bir şekilde Sünnilerin haklarını sınırladı ve uyguladığı politikalarla birçoğunu IŞİD’in açık bekleyen kollarına itti.
Bugünün siyasi denklemi ise mükemmel olmaktan uzak olsa da, Irak’ın farklı etnik grupları için daha kabul edilebilir bir durumda.
İkinci neden IŞİD’in yenilgisinden bu yana, ABD ve İngiltere, Irak’ın silahlı gruplarla mücadele güçlerini eğitmek için çok zaman ve çaba harcamış olması. Bu eğitimlerin NATO’nun desteğiyle devam etmesi öngörülüyor.
Üçüncüsü, IŞİD’in stratejik liderliği ya da ondan geriye kalanlar, Arap dünyasının merkezinde güçlü silahlara sahip güvenlik güçleriyle savaşmaktan çok Afrika ve Afganistan’da devlet iradesinin olmadığı alanlarda etkinliğini artırmaya odaklanmış görünüyor.
İngiliz Ordusu’nun eski subaylarından, şu anda düşünce kuruluşu Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nde savunma analistliği yapan Ben Barry, “IŞİD isyancılarının saldırıları Irak hükümet güçleri tarafından kontrol altına alınabilir gibi görünüyor” dedi.
Ancak Barry sözlerini, “Bununla birlikte, Iraklı Sünnileri kapsayan siyasi bir anlaşma olmadığı sürece bu ayaklanmanın temel nedenleri yerinde kalacak” diye sürdürdü.
IŞİD, kısmen Batı’nın gözünü Irak’taki çekmesi nedeniyle 2014 yazında bölge genelinde başarılı bir askeri kampanya yürütebildi.
Daha sonra 80 ulustan oluşan bir koalisyonun onu yenmesi beş yıl sürdü ve milyarlarca dolara mal oldu. Bugün kimse bunları tekrar yaşamak istemiyor.
Dolayısıyla, ABD’nin çok az sayıda asker bırakarak muharip güçlerini geri çekmesine karşın, Batılı ülkeler, IŞİD’in veya diğer cihatçı grupların Irak’ı, başta Batı’daki ülkeler olmak üzere ülke dışında saldırılar gerçekleştirmek için bir üs olarak kullanıp kullanmayacağını da anlamak istiyor.
Barry, “ABD, Irak’taki IŞİD’in bu ülke dışındaki ABD hedeflerine bir saldırı hazırlığında olduğunu tespit ederse, Washington muhtemelen tek taraflı olarak saldırır” dedi.
ABD’nin, Körfez’de yakın ve açık denizde büyük bir askeri varlığı bulunuyor. Bu nedenle de böyle bir müdahaleyi yapabilecek araçları da mevcut.
İran’ın uzun vadeli oyunu
Buradaki daha büyük, uzun vadeli görünüm ise İran’ın çıkarlarını destekler nitelikte.
İran, 1979’daki İslam Devrimi’nden bu yana ABD güçlerini bu bölgeden uzaklaştırmaya ve kendisini de bölgenin önde gelen gücü olarak konumlandırmaya çalışıyor.
Ancak, Körfez Arap ülkelerinde İran’a duyulan güvensizliğin giderek artması ve ABD’nin 5. Filosu’nu konuşlandırdığı Bahreyn gibi altı ülkede üssünün bulunmasından dolayı bu amaçlarını hayata geçirmekte çok da başarılı olduğu söylenemez.
Bununla birlikte Irak’ta Saddam Hüseyin rejiminin 2003’te ABD liderliğinde devrilmesi, İran’ın nüfuzunu artırmasının önündeki en etkili engeli de ortadan kaldırdı. Tahran o zamandan bu yana bu fırsatı kaçırmadı. Şii milisleri, Irak güvenlik teşkilatının dokusuna başarıyla yerleştirdi ve kendisine yakın isimleri de siyasette güçlü bir konuma getirdi.
Suriye’deki iç savaş, İran’ın orada büyük bir askeri varlığının kapısını açarken, kapı komşusu Lübnan’da müttefiki Hizbullah ülkedeki en önemli güç haline geldi.
İran uzun vadeli bir oyun oynuyor. Liderleri, hem açık hem de gizli baskıyı sürdürdükleri sürece, eninde sonunda Orta Doğu’yu ABD’nin askeri odağında tutma çabalarına değmeyecek bir bölge haline getireceğini umuyor.
ABD üslerine sık sık yapılan roket saldırıları ve İran’ın ABD birliklerinin ülkeyi terk etmesi çağrısında bulunan sivil protestolara verdiği desteğin arkasında da bu yatıyor.
ABD’nin Irak’taki askeri operasyonlarının sona ermesini öngören bir anlaşma, Tahran’daki birçok kişi tarafından doğru yönde atılmış bir adım olarak görülecek.
KAYNAK: BBC TÜRKÇE
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***