HABER YORUM | MUHSİN AHMET KARABAY
En baştan belirteyim. Bu söz bana ait değil. Zaten imla kuralları ile bakıldığında, tırnak içinde yazılmasından alıntı olduğu anlaşılıyor. “İşaret fişeği” gibi gördüğüm önemli bir isme ait olduğu için kayıtlara geçmesi açısından başlığa çıkardım.
Önce başlıktaki telmih sanatı ile neye gönderme yapıldığını hatırlatama izin verin.
AK Parti iktidarının daha ilk yılı idi. 3 Kasım 2002 seçimlerinden birinci parti olarak çıkan AK Parti hükümet kuracak çoğunluğu almıştı. Ancak Recep Tayyip Erdoğan, genel başkanı olarak girdiği seçimlerde yasaklı olduğu için milletvekili seçilememiş, ilk hükümeti Abdullah Gül kurmuştu.
CHP lideri Deniz Baykal’ın da desteği ile 9 Mart 2003’te Siirt’te milletvekili seçimleri yenilenmiş ve Erdoğan milletvekili olarak 14 Mart’ta başbakanlık görevini Gül’den devralmıştı. Birinci Erdoğan hükümetinin kurulmasının daha ikinci ayında 23 Mayıs 2003 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde manşetten, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e atfen “Genç subaylar tedirgin” diye manşet atılmıştı. Özkök’e göre, “Bazı AKP milletvekilleri, orduyu yıpratmak isteyenleri cesaretlendiriyor” idi. Bu ifadeler de haberde üst başlık olarak yer almıştı.
Bu manşet iktidara ordu tarafından verilmiş bir gözdağı mı idi, yoksa Fırat Kozok’un yazdığı “Uzun Koşunun Ortasında Balbay’ın Maratonu” kitabında Mustafa Balbay’ın ağzından aktarıldığı gibi ordunun tüm kademelerinde bir rahatsızlık olduğu bir gerçekti de kendisi sadece gazetecilik görevini yerine getirerek bunu mu yansıtmıştı? Burada bir noktanın altını çizmekte yarar var. Balbay’ın hangi amaçla bunu yazdığı ayrı bir tartışma. Lakin askerde bir homurdanmanın olduğu su götürmez bir gerçekti. Çok yankı yapmasının nedeni de zaten haberin doğruluğu idi.
HEP SON ANDA BİR ENGEL ÇIKTI VE KENDİSİ KURTULDU
Dün (5 Haziran 2021) katıldığı bir programda “Yaşlı gazeteciler tedirgin” diyen “işaret fişeği” isim bu ifadesi ile neyin rahatsızlığını dile getirdi. Biraz onu irdelemek istiyorum.
İslamcı kimliği ile bilinen bu yazar-gazeteci, 28 Şubat’ta tankların yürütüldüğü Sincan’daki “Filistin Gecesi”nin organizatörü idi. Davetiyede onun adı vardı. Halkın karşısına kendisi çıkacak, kendisi konuşacaktı. Ancak ne olduysa oldu, kendi ifadesiyle “küçük dili şişti” ve sesi çıkmaz oldu, bundan dolayı da Sincan’daki anma gecesine gidemedi.
Sonrasında ortalık ucuz kahramanlıkların gösteri alanına dönünce bu ismi meydanlarda bol bol görecektik.
Bu bir tesadüf idi. Belki gerçekten de “küçük dili şiştiği” için anma gecesine gidemedi. “Benim yerime sen git. Milleti biraz heyecanlandır” diye gönderdiği Nurettin Şirin, kendisinin yerine 7.5 yıl hapis yattı.
Bu ilk “tesadüf” idi. İkinci “tesadüf” ise yine Filistin konusu ile ilgili olacaktı. 2010 yılının Mayıs ayında meşhur Mavi Marmara gemisi, İHH’nın öncülüğünde İsrail’in ablukası altında olan Gazze’ye yardım götürecekti. Birileri yardım bahanesi ile ortalığı ayağa kaldırıyordu. Gemi Gazze’ye yardım mı götürecekti, İsrail ile savaşmaya mı gidiyordu artık anlaşılmaz olmuştu. Götürülene bakıldığında yardım taşıyordu, yapılan konuşmalara bakılır ise İsrail’e savaşmaya gidiyordu.
Mavi Marmara gemisinin organizasyonunun her yerinde, her aşamasında bu İslamcı yazar-gazeteci vardı. Ancak Mavi Marmara 800 yolcusu ile denize açıldığında, bu isim gemide yoktu. Kendisinin “Önceden belirlenmiş olan bir programı” vardı. Onun için gemide kendisi olamayacaktı.
Gazze açıklarına gelindiğinde vicdansız İsrail komandoları, gemiye 31 Mayıs 2010’da baskın düzenleyip ölüm saçtığında bu isim önceden belirlenen özel programında idi. Gemide bulunmanın bedelini 10 aktivist canı ile ödemiş, 60 dolayında aktivist de yaralanmıştı.
İŞARET FİŞEĞİ GAZETECİNİN SÖYLEDİKLERİ
Hürriyet yazarı “Düşkün Abdulkadir”in aktardığına göre Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sedat Peker’in videolarını ve videolarda gündeme getirdiği konuları “ciddiye almayın” diyor. İşte bu İslamcı yazar-gazeteci, şu günlerde Sedat Peker’in videoları ile ilgili önemli bir konuşma yaptı. Bu isim sözlerinin her cümlesinde video ve öne sürülen içerikleri çok ciddiye aldığını ifade ediyor.
Bu yazara göre, Sedat Peker devlette her alana girmiş ama devlette resmi bir bağı yok. Bu videolar devletin (doğrusu Erdoğan iktidarının), kendi içinde iken bir şekilde dışına çıkan biri ile hesaplaşmasından ibaret.
İşte bu önemli isme göre videolar tam da bundan dolayı önemli. Kendisi yaşlı (esas demek istediği gün görmüş, tecrübeli) gazeteci statüsünde olduğu için uyarı yapma gereği duyuyor. Bunu da “Yaşlı gazeteciler tedirgin” sözleriyle dile getiriyor.
Bu İslamcı yazar-gazetecinin kim olduğunu yazmamın gereği yok. Sizler daha ilk paragraftan itibaren anladınız zaten. Abdurrahman Dilipak’ın “Yaşlı gazeteciler tedirgin” sözleri, Türk siyasi tarihinde iki önemli olayın bir numaralı aktörü olduğu anekdotu ile birlikte değerlendirdiğinizde anlam kazanıyor.
İçeriden birisi kabul edilen çete reisi Sedat Peker’in şimdi dışarı çıkıp, (ya da çıkartılıp) söyledikleri Dilipak’ı çok tedirgin ediyor.
Dilipak’ın esas itibariyle, AK Parti iktidarının kritik dönemlerinde yazdığı işaret fişeği niteliğinde yazıları vardı. Olur da bir gün devran dönerse, “Bu yazılarım not düşme niteliğinde olsun. Ben artık bu gemide değilim” niteliğinde yazılardı bunlar. O sıralarda bu yazıların tek başına bir önemi yok gibiydi. Şimdi ise “Ben son görevimi de yaptım. Birlikte değiliz, kayıtlarda yer alsın” niteliğinde bir çıkış bu son konuşması.
Daha açık ifade ile “küçük dili şiştiği için” Sincan’a gidemeyişi, “önceden planlanan bir programı” nedeniyle Mavi Marmara’ya binemeyişi gibi bir işaret fişeği bu.