ABD’de bundan tam 52 yıl önce polisin New York’taki bir eşcinsel barına düzenlediği baskın bugün LGBTİ+ hakları açısından bir dönüm noktası olarak kabul ediliyor.
O dönemin tanıkları, yarım düzine kadar polisin yaptığı bu baskının gelecek nesilleirn hayatını şekillendirecek bir harekete yol açacağından habersizdi.
Mark tek bir taş bile atmadı. Polis memurlarına karşı çıkmadı. Ancak belki de kurşun kadar etkili bir şeyi vardı: tebeşir
Stonewall Inn barının dışında kaos yaşanıyır, polise bozuk para ve şişeler atılıyordu.
Evsiz genç, yukarıya doğru yürümeye başladı ve kaldırıma üç kelime yazdı. Sonra aynısını yolun daha yukarısındaki tuğla duvara da yaptı.
Tarihi değiştiren o üç kelime “Yarın gece Stonewall” idi.
Mark tarafından yazılan bu basit mesaj, Marty Robinson’ın gelişmeleri yayma, kendiliğinden başlayan bu başkaldırıyı daha büyük bir eyleme dönüştürme girişimiydi.
Bundan bir saat önce polis Greenwich Village semtindeki barı bir haftada ikinci kez basıyordu. Ancak bu sefer bir Cuma gecesi saat 01.00’de, tam da kalabalık olduğu sırada.
Ağırlıklı olarak lezbiyen, gay, trans ve evinden kaçmış diğer gençlerin oluşturuduğu yaklaşık 200 müşteri Christopher sokağına atılmışlardı.
Kalabalık, güvenlikleri için içeriye saklanmış polislere saldırıyordu. Eşcinseller polisten kaçmaya alışkındı ancak bu sefer, saldıran onlardı, kaçanlar ise üniformalılardı.
LGBT+ hakları hareketi o gece başlamadı ama ilerleyen saatler ve günlerde olacaklarla güçlenecekti. Ve o zamandan sonra atılan bütün adımlar, örneğin eşcinsel evliliklerinin yasallaşması ve daha hoşgörülü bir toplum, polisle çatışan gençlere ve sonrasındakileri organize eden eylemcilere borçlular.
1960’ların ABD’sinde eşcinsel erkek ve kadınlar yasa dışıydı, gizlilik ve korku içerisinde yaşıyorlardı. Doktorlar tarafından kaçık, dini liderler tarafından ahlaksız, hükümet tarafından iş göremez, televizyoncular tarafından yağmacı, polisler tarafından suçlu olarak etiketleniyorlardı.
Peki onları 28 Haziran 1969’da aniden karşı koymaya teşvik eden neydi?
Yıllar süren dışlanma
Ayaklanmanın olduğu dönemde, erkek ya da kadınların kendi arasında, rızaya dayalı cinsel ilişki ABD’nin Illinois eyaleti haricindeki bütün eyaletlerinde yasa dışıydı.
Eşcinseller federal hükümet ya da orduda çalışmıyorlardı ve cinsel tercihinizi açıklamanız, sizi hukuk ya da tıp gibi pek çok meslekten mahrum edebilirdi.
New York eyaletindeki kanunlar, ABD’nin pek çok eyaletinden eşcinsel kadın ve erkeğin New York’a taşınmasına rağmen – belki de tam da bu yüzden – özellikle yüksek cezalar öngörüyordu.
Her yıl binlerce kişi “doğanın gereğine karşı suçlar,” suç işlemeye teşvik ya da gayriahlaki davranışlar gerekçesiyle gözaltına alınıyordu. Ne giydiğiniz bile polisle başınızın derde girmesine yol açabiliyordu – cinsiyetinize uygun görülen üç parça kıyafetten azı, sizi kelepçeletebiliyordu.
Yale Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Profesör William Eskridge, eşcinsellerin bunu engelleyecek siyasi gücü olmadığı için, çok fazla öfkenin olduğunu söylüyor:
“Tutuşmayı bekleyen dinamit fıçısı gibiydi.”
Genç eşcinsellerin siyasilere mektup yazmak ya da imza kampanyası düzenlemek istemediğini, savaş karşıtı ya da siyahilerin veya kadınların eylem yollarını seçtiğini anlatıyor Profesör Eskridge:
“Sokağa dökülün ve olay çıkarın. Saldırın, saldırın, saldırın.”
Onlara barlar ya da gece kulüpleri de sığınak olamıyordu.
New York kentinde alkol satışına yönelik yasalar, eşcinsel erkek ve kadınlara alkol satmayı, mekanın “uygunsuz” bulunmasına ve kapatılmasına yol açabilecek şekilde yorumlanıyordu.
Aynı cinsiyetten biriyle dans etmek “ahlaksız davranış” olarak görülebiliyordu.
Şehirdeki eşcinsel barlarına yönelik baskınlar 1960’ların başında başladı.
Mafya bunun üzerine bu barların idaresini üstlendi, su katılmış içkilere daha fazla para isteyerek ve yetkililere rüşvet vererek.
Mafyanın bu sömürüsüne rağmen, Stonewall Inn’in yöneticileri burayı LGBTİ topluluğunun kendilerini ifade edebilecekleri ve duygusal yakınlaşmada bulunabilecekleri, bir nevi nadir bulunan sığınak olarak görüyorlardı. Sadece burada bir dans pisti bile vardı.
1969’un yazında, belediye başkanlığı seçimlerinden hemen önce, Stonewall açık bir hedef haline geldi ve baskınların sıklığı arttı.
Suçlular tarafından idare ediliyordu ve lisanssız alkol satıyordu. Mafyanın zengin müşterilerine şantaj yaptığına dair dedikodular da vardı.
Ancak polis binaya geldiğinde, neye giriştikleri hakkında hiçbir fikirleri yoktu – sadece yakın dönemde meydana gelen baskınlar nedeniyle değil, aynı zamanda düzenlenen saldırılar nedeniyle de oluşan mağduriyet hissi aşikardı.
Yazın en sıcak gecesinde alev alması için tek bir kibrit gerekiyordu.
‘Geri saldırıyorduk’
Aralarında New York Polis Departmanı’nın kamu ahlakı bölümünde çalışanların da olduğu yaklaşık 6 polis memuru bara girdi. Müşteri gibi görünen meslektaşları çoktan içerideydi.
Işıklar yandı, müzik durdu ve polis insanlardan dışarı çıkarken kimliklerini göstermelerini istedi. O zamanlar 23 yaşında olan Robert Bryan, ilk başta atmosferin festival havasında olduğunu söylüyor. Olay yerine baskından hemen sonra varmış. “Gülüşmeler ve şakalaşmalar vardı. İnsanlar barın dışına poz ve selam vererek çıkıyorlardı.”
O zamanın haberlerine göre, lezbiyen müşterilerin bazıları erkek polis memurları tarafından barda taciz edildi ve aşağılandı. Bardan çıkan lezbiyen bir kadının polis tarafından sertçe arabaya bindirilmek istenmesiyle atmosfer değişti. Küçük demir paraların atılmasıyla başlayan protestolar, taş ve şişelerin atılmasıyla sürdü.
Bryan bir polise tekme atma teşebbüsü sonrasında kovalanırken, polisin bara girerek, eline geçirdiği herkesi dövmeye başladığını anlatıyor.
Döndüğünde polisin binada kıstırılmış olduğunu söylüyor ki sonradan polislerin anlattıklarına göre öldürülmekten korkmuşlar. Polislerin sayısı bir el kadardı. Dışarıda ise yüzlerce protestocu toplanmıştı.
Bryan, “Yoğun duyguların yaşandığı, adrenalin dolu bir andı, tamamen akıldışı” diyor. “Tanrı biliyor ki yalnız olsaydım asla bir polise tekme atamazdım. Sonunda karşı koyuyorduk ve bu beni heyecanlandırıyordu.”
Çevik kuvvet polisi meslektaşlarını kurtarmak için geldi, ancak şiddet bir süre daha devam etti. En az 1 polis memuru başından aldığı yara nedeniyle hastaneye kaldırıldı. 13 eylemci gözaltına alındı.
Bir sonraki akşam ise daha büyük bir kalabalık vardı – Marty Robinson’ın tebeşirinin faydası olmuş olabilir, ancak gün içerisinde broşürler de dağıtıldı.
Bu sefer daha da şiddetliydi ve polis de biber gazı kullandı. Çöp kutuları ateşe verildi ve polise atıldı. Protestolar dört gece daha bu şekilde devam etti.
Ayaklanma sonlandığında akıldaki soru şuydu: Şimdi ne olacak?
Özgürlüğe ilk adımlar
25 yaşındaki Martha Shelley ayaklanmadan tam 1 ay sonra Stonewall yakınlarındaki bir parkta bulunan bir çeşmenin üzerine tırmandığında, hayatından endişe etti. Ama birkaç yüz kişiden oluşan kalabalığa önemli bir mesajı vardı – gölgelerden çıkıp, güneş ışığında yürümek.
Şimdi 75 yaşında olan Shelley o güne dönüp baktığında, “Ürkütücüydü” diyor. “Vurulabileceğimin farkındaydım.”
Onun çağrısından ve Marty Robinson’ın coşkulu konuşmasından sonra hep birlikte, el ele ve slogan atarak, Stonewall Inn’e yürüdüler. Oraya vardıklarında, kalabalıktan dağılmalarını istedi. Daha fazla şiddet olaylarının yaşanmasından korkuyordu.
Bu, New York’ta eşitlik talep eden eşcinsellerin ilk kez özgür bir şekilde yürümesiydi.
Stonewall’dan önce aktivistler topluma uyum sağlamaya ve gemiyi sarsmamaya çalışıyorlardı. Ancak ayaklanmadan sonra, nazik ricalar öfke dolu taleplere dönüştü. Shelley ve Robinson tarafından düzenlenen yürüyüş, bir sonraki yıl düzenlenecek ilk onur yürüyüşü kadar tarih kitaplarında yer almıyor.
Ancak önemi çok büyük. İlk cesaret verici adım atılmıştı.
Organize olmak
Bu yeni atmosfer en iyi Stonewall’un yol açtığı en önemli itici güçte vücut buldu – Eşcinsel Kurtuluş Cephesi (GLF)
Birkaç hafta içerisinde kuruldu ve tek bir varlıktan ziyade daha çok grupların gevşek bir birlikteliği gibiydi.
İsim, Vietnam’daki Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne bir göndermeydi.
Shelley, “Sonrasında organize olmasaydık, bu ayaklanma hiçbir işe yaramayacaktı” diyor.
Eşcinsel Kurtuluş Cephesi sadece birkaç yıl varlık gösterdi ancak o dönem mücadele edilecek bir dizi meseleyi ele alarak büyük bir başarı gösterdi.
Shelley, “En önemlisi kendi bedenin üzerinde kontrolü sağlamaktı” diyor.
“Bu, özgür cinselliği, kadınların üreme haklarını, hapse girmeden uyuşturucu almayı ve ekonomik özgürlüğü” kapsıyordu. Irkçılık karşıtlığını da bunlara ekliyor.
Ve bu özgürlükler de ırk, din ya da vatandaşlık durumu farketmeksizin herkese uygulanmalıydı.
GLF, Kara Panterler gibi dönemin başlıca isyancı örgütleriyle ittifaklar kurdu. Üyeleri ilk Onur yürüyüşünü organize etti ve Shelley’nin sokaklarda sattığı “Come out!” adlı bir gazete çıkarttı.
GLF toplantıları kaotikti ve atılması gereken adımlar konusunda derin görüş ayrılıkları vardı. Ancak örgütün kurulmasıyla yeni bir dönem başladı ve Gay Aktivistler İttifakı (GAA) ve Shelley’nin de kurucu üyelerinden biri olduğu radikal lezbiyen grup Lavender Menace’a giden yol açıldı.
Bir yıl sonra GLF Londra’da da kuruldu ve hareket küresel bir kimlik kazandı.
İlk Eşcinsel Onur yürüyüşü
Şu anda dünya genelinde çok sayıda Onur eylemi yapılıyor. Ancak mütevazi bir şekilde başladı.
Ellen Broidy, Stonewall’dan kısa süre sonra, akşam yemeği yiyen üç arkadaş hak talebiyle daha radikal bir yürüyüş yapma fikrini konuştuğunu anlatıyor.
Christopher Street Kurtuluş Günü, Stonewall’dan tam bir yıl sonraydı ve Greenwich Village’ta başlayıp, Altıncı Cadde’den Central Park’a giden 51 blok boyunca sürdü. 3 ila 15 bin kişinin katıldığı belirtiliyor.
Broidy, en heyecan verici şeyin, yol üzerinde katılan insanların sayısı olduğunu söylüyor.
“Ana mesaj ‘Buradayız, eşcinseliz, buna alışın’. Ama daha fazlasını hissettim. Devrimdeki rolümüzü oynuyarduk.”
“Ordu’da görev alma hakkı ya da evlenebilmek için yürüdüğümüzü düşünmüyorum. Yani hukuki değişikliklerden çok, baskı sistemlerini yok etmekle ilgiliydi.”
Şiddet yaşanacağından o kadar eminlerdi ki, bazıları savunma sporları dersleri aldı. Ama şiddet olmadı. Kısa süre içinde diğer kentler de aynısını yaptı ve Londra’daki ilk etkinlik iki yıl sonra yapıldı.
Broidy “Doğal ve gerekliydi. İlk olarak 1970’de New York’ta olmasaydı, Londra’da ya da Madrid’de ya da Mexico City’de olmazdı.” diyor.
Bugün siyasi mesajı yine ortada ama Onur etkinlikleri şu anda eşcinsel kültürünün müzik ve şirketlerin sponsorluğunda kutlanması gibi bir şey oldu.
Broidy, bazı şeylerin kaybedilmiş olabileceğini düşünüyor.
“Bence karnaval arabaları, Citibank ya da American Airlines oladan daha güçlü bir etkinlik olurdu. Evet bir ilerleme var ama kapitalist bir pazarda” diyor.
Elde edile ilerleme
İlk Onur yürüyüşünden sonra, ilerleme hızı arttı. Sonraki on yılda gay ve lezbiyenlere yönelik kısıtlamalar kaldırıldı ve tıp bilimi, eşcinsellerin psikiyatrik tedaviye ihtiyacı olduğu yönündeki, uzun süredir koruduğu görüşünü değiştirdi.
1977’de Harvey Milk, San Fransisco’da ABD’nin ilk seçilmiş açık eşcinsel yetkilisi oldu. İki yıl sonra Washington’a yapılan ulusal yürüyüşte 100 bin kişi yer aldı.
Eşcinsel ilişkiye ceza veren yasalar 1980’lerde iptal edildi ve eşcinsellik uygulamada yasal oldu. Ancak eşcinsel evlilik 2015’te federal düzeyde tanınan bir hak oldu.
2019’da hala kat edilmesi gereken bir mesafe var. Eşcinseller yine birçok eyalette işten kovulabiliyor.
Hak savunucuları Trump yönetiminin, uğruna mücadele verilen özgürlükleri geri alarak, ülkeyi geriye götürdüğünü de söylüyor.
Ancak ilk açık eşcinsel başkan adayının ortaya çıkması, gelişmenin sürdüğüne işaret ediyor.
Aslında bu alanda kat edilen mesafenin en iyi göstergesi, Pete Buttigieg’in alışılmadık soyadı ve Norveççe bilmesinin, cinsel yöneliminden daha fazla merak uyandırmış olması.
O gece polisle çatışan ya da sokakta yürüyen hiç kimse, bu gelişmeyi tahmin edemezdi.
Bu nedenle, “Stonewall: Eşcinsel Devrimini ateşleyen isyan” kitabının yazarı David Carter, o gece mafyanın elindeki o bara yapılan polis baskınıyla nelerin ortaya çıktığını durup, düşünmek gerektiğini” söylüyor.
“İnsanlık tarihinde, bu kadar kendiliğinden olan bir eylemin, insanlık tarihinin gidişini bu kadar iyi yönde etkilemesi çok beklenmedik ve nadiren görülen bir şeydir.”
KAYNAK: BBC TÜRKÇE