Türkiye’de son aylarda yaşamına son veren polislerin sayısında görülen artış dikkat çekiyor. Bu duruma Emniyet Genel Müdürlüğü raporlarında da yer veriliyor.
Geçtiğimiz günlerde Gaziantep’te görev yapan Muhammed Arslan isimli polis memuru ailesine yazdığı mektupta meslek yaşamında yaşadığı şiddeti şu sözlerle anlatmıştı:
“Canım ailem, vefakar anam, asker babam, canım kardeşim… Biliyorsunuz ki Peygamber ocağında darp edildim, küfür, tehdit ve hakarete maruz kaldım. Adalet kapısını yüzüme kapattılar, sürgüne gönderildim. Ama din kültürü öğretmenliğini bırakıp, baba mesleğini seçtiğim gün bana oğlum, ‘gitme’ demesinde ben senin gönlünü edip ikna edip gitmiştim polisliğe. Sen haklıydın ana her şeyimi söküp aldılar. Canım anam sakın hiç üzülmeyesin, ağlamayasın. Senin oğlun vatanına ve milletine asla ihanet etmedi. Alnınız açık, başınız dik olsun. Tarafıma yapılan onca baskı, zulüm, mobbing ve psikolojik işkenceden sonra dayanamayıp hayatıma son veriyorum.”
Kendisine bir süre ulaşılamayan Arslan’ın bulunduğuna dair açıklama yapan Emniyet Genel Müdürlüğü Arslan’a psikolojik destek sağlandığını duyurdu.
Polis memuru Muhammed Arslan hayatta. Ama bir hafta önce Antalya’da emniyet binasının 4’üncü katında, başına dayadığı tabancasını ateşleyerek yaşamına son veren 15 yıllık polis memuru Hakan A. değil.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2021 yılında geçmiş yıllara kıyasla intihar oranlarında bir artış olduğunu kabul ediyor.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yazılı olarak yaptığı açıklamaya göre 2017’de yüz binde 20 olan intihar oranı 2020’de yüz binde 11’e düştü.
Emniyet-Sen: 2021 yılının ilk altı ayında 40 polis intihar etti
Ama Emniyet-Sen verileri 2021’nin ilk altı ayında 40 polisin yaşamına son verdiğini söylüyor.
Yargıtay kararıyla kapatılan Emniyet-Sen Genel Başkanı Faruk Sezer ise polis intiharlarına dair sağlıklı bir veri paylaşılmadığı gibi, insan canının matematik hesabı yapılarak açıklanmasına tepki gösteriyor.
Sezer, bu intiharların altında yatan gerekçeleri polislerin çalışma koşullarının zorluğu, mobbing ve ekonomik zorluklar olarak sıralıyor.
“Uzun mesailer, ekonomik sıkıntılar, mobbing”
Emniyet mensuplarının mesai saatlerinin uzunluğu, yıllık ve idari izinlerin kullandırılmamasından şikayet ederek başlıyor söze Sezer.
”Emniyet teşkilatı çalışanları yıllık izinlerini aylar öncesinden bildirmiş olmalarına rağmen kullanamazlar. Önünümüzde kurban bayramı var. Polisler dokuz günlük tatilden faydalanmak için ya senelik iznini kullanacak ya da o tatilden faydalanamayacak. Bütün devlet memurları tatil yaparken siz daha fazla çalışacaksınız. O zaman bana bu dokuz günün parasını ver ya da o dokuz günü yıl içinde kullandırttır. Bu bir mobbingdir. Kişinin öz hakkın olan idari ve de yıllık iznini gasp ediyor. Bu izin vermeme hali keyfidir. Mobbing illa fiziksel şiddet değildir. Bu da psikolojik şiddettir. Hakkını isteyen polisler de sürgün tehdidi ile karşı karşıya kalıyor. Ya da il içi tayini polislerin üzerinde sopa olarak kullanılabiliyor. Bu ne demek, sizin kurulu bir düzeninizin bozulması… İşte o zaman soruyorsunuz, hakkımı arayıp yerimden mi olayım yoksa susup yerimde mi kalayım? Yani canından vazgeçme bir anda olmuyor, o bardağın son damlası artık. Çalışma şartları, ekonomik şartları düzeltmek lazım. Evet göreve gideceğiz ama bana bunun parasını vereceksin. Sorun yokmuş gibi davranıyorlar ama sorunlar bitmiyor.”
”Polis şikayetlerinin olduğu Kamu Denetçiliği Emniyet Raporu Meclis’te okunmadı”
Aslında mesai dışında verilen görevlerin yarattığı sıkıntılar ve ağır çalışma saatleri nedeniyle psikolojik olarak yaşanan sorunlara dair 2014 yılında Kamu Denetçiliği Kurumu’na çeşitli polislerin şikayetlerinin sonucu hazırlanan bir rapor var. Adı Kamu Denetçiliği Emniyet Raporu.
Emniyet mensuplarının şikayetlerinin yer aldığı bu raporun konusu şu sözlerle ifade ediliyor:
”Şikayetçiler, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde polis memuru olarak görev yaptıklarını, kanunla haftalık çalışma sürelerinin 40 saat olarak belirlenmesine rağmen bu zamanın çok üstünde çalıştıklarını, mesai dışında ek görevler verildiğini ve bu çalışmaları karşılığında fazla mesai ücreti almadıklarını, bu ağır çalışma saatleri nedeniyle psikolojilerinin, sosyal ve aile hayatlarının bozulduğunu, bununla birlikte kendileri gibi polis memuru olan ancak büroda çalışan meslektaşlarıyla aynı maaşı ve ek ödemeyi aldıklarını, yaptıkları fazla mesaiye karşılık olarak verilmesi gereken idari izinlerinin verilmediğini belirterek, bu uygulamaların hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu gerekçesiyle polislerin özlük haklarının düzeltilmesi konusunda tavsiye kararı verilmesini talep etmişlerdir.”
Ancak raporun Meclis’te okunma zorunluluğu olmasına rağmen, okunmadı.
Polislerin meslek yaşamlarından kaynaklı yaşadığı sorunlara dair Emniyet Genel Müdürlüğü’nün çözüm üretmediğini savunan Sezer, Emniyet Genel Müdürlüğü’nde rehberlik ve psikolojik danışma ve sağlık birimlerinin de ”fişleme merkezleri” olduğunu öne sürüyor:
”Bir birim kuruldu, destekler verilmeye başlandı. Fakat burada konuştuğunuzda, derdinizi anlattığınızda, anlatılanlar gizli kalmıyor. Hasta doktor gizliliği ihlal ediliyor. Siz odadan çıktığınız an, anlattıklarınızla ilgili rapor hazırlanır. Ve ilgili makama yani polisin bağlı olduğu il emniyet müdürlüğüne sunulur. O nedenle yaşanan intiharlarda kolaylıkla maddi, alevi, psikolojik ve gönül ilişkisi sorunları vardı deniliyor. Bu tespitleri rehberlik ve psikolojik danışma ve sağlık birimlerinde yapılan görüşmelerden biliyorlar. En acı kısmı da bu. Bu merkezlerden destek alan polis arkadaşlarımız, iş yaşamında yaşadıkları şiddeti ve baskıyı anlatıyor ya da görev sırasında insan üstü çalıştırılma sonucunda nasıl yıprandığını anlatıyor hatta bunun aile ilişkilerine nasıl yansıdığından bahsediyor ama sizin isminizin karşısına ailevi sorunları var diye not düşülüyor. Halbuki anlatılan bu değil. İş yaşamında yaşanan o sıkıntılara dair anlatılanlar not düşülmüyor. Madem bu polislerin psikolojik, ekonomik, ailevi ya da başka sorunları olduğunu biliyorsunuz neden bunlara dair bir çözüm bulmuyorsunuz? Neden polisler canına kıymadan önce önlem almıyorsunuz?”
”POLSAN’ın 465 milyon lirasının kayıp, ihtiyacı olan emniyet mensubuna bu sandıktan kredi verilmiyor”
Sezer’e göre aslında polis teşkilatının yaşadığı ekonomik sorunlara da çare bulunabilir. Çünkü polisler için emekli sandığı olarak bilinen ve ihtiyaç duyan üyelerine kredi ve sosyal yardımlar sağlamak için kurulan bir yardım sandığı var. Ama Sezer, bu yardım sandığının 465 milyon lirasının kayıp olduğunu, maddi ihtiyacı olan emniyet mensubuna bu sandıktan kredi verilmediğini ifade ediyor:
”Polis yardım sandığında yıllar önce 2013’te yaşanan yolsuzluk 465 milyon civarında. Bunu ben ve ekibim ortaya çıkardık. Normal şartlarda bu yolsuzluk hükümet devirir. 90’lı yıllarda İKSAN yolsuzluğunda hükümet devrildi. Ama meşhur bir laf var; ”Türkiye’de her şey olabilirsiniz ama rezil olamazsınız.” Ne yazık ki bu işin sorumlusu yok. Sandığı paravan şirketler kurarak polis memurlarının ortağı olduğu parayı iç edeceğinize, kredi kullandırtın. Polisin ne kadar borcu olduğu ya da maddi sıkıntısının ne olduğu çok rahat görülüyor iş verenleri tarafından. Ama polis canına kıydıktan sonra maddi sorunları vardı deniliyor. Sanki bilinmiyormuş gibi…”
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ” Polislik bir maaş mesleği değildir, kim öyle düşünüyorsa bir dakika durmasın” açıklamasına da tepkili Sezer. Mobbing olarak değerlendiriyor:
”Soylu, bu açıklaması ile emniyet teşkilatın tamamına mobbing uygulamıştır. Tehdit etmiştir. Türkçe meali şudur; sesinizi çıkarmayacaksınız, kuzu kuzu çalışacaksınız. Eğer sesiniz çıkarsa babasının köyüne geri gönderirim. Bu üst perdeden bir baskı ve mobbingdir. Bu alttaki birimlerin işini daha da kolaylaştıracak. Yani altta kalanın da canı çıkmış oluyor zaten.”
Umut Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Psikiyatr Doktor Ayhan Akcan ise polislerin en yüksek oranda intihar eden meslek gruplarından biri olduğunu söylüyor:
“Polis intiharları meslek grupları içerisinde en riskli grup. Nedeni de meslekle beraber ortamda silah bulunması. İkincisi de meslek kendi içinde zaten toplumun en problemli, en yasadışı grupla uğraşıyor. Belli bir noktadan sonra meslek ve kişilik örtüşmesi oluşabiliyor. Ve her şeyde kuşkucu ve şüpheci araştırmacı bir yaklaşım sergileyebiliyorlar. Bu günlük yaşamını etkilediğinde önce evlilikleri bozuluyor. Diğer insanlarla iletişimde kopukluk oluyor. Üçüncüsü sosyal anlamda kendini saklama eğilimi oluyor. Dördüncü öfke problemleri çıkabiliyor, ruhsal problemler çıkıyor. Bunlarla boğuşurken destek alması lazım. Ama bizim ülkemizde yasalarda polislerin psikolojik destek alması yok. Zorunlu değil. Ve kayda geçtiğinizde bu sefer silahlı olarak mesleğini icra edip edemeyeceği sorgulanıyor. O nedenle saklama eğilimi ön planda oluyor ya da özelde takip ediliyor. Sonuç olarak tedavi edilemediği ve destek alamadığı için hem depresyon hem de meslekten kaynaklanan ciddi soruşturmalarda çok çabuk intihar eğilimleri olabiliyor. ”
”Emniyet içinde verilen psikolojik desteklerin tarafsız olduğu anlamı çıkarılamaz ”
Tarafsız bir merkezden bu sürecin yürütülmesi gerektiğini ifade eden Psikiyatr Doktor Ayhan Akcan, ”Emniyet çalışanlarına her yıl en az bir defa psikolojik destek alma zorunluluğu getirilmeli” diyor.
”Türkiye’de polislik mesleği sosyo ekonomik seviyesi düşük grubun tercih ettiği bir durum. Onun için de aile içinde bu durum saklanıyor, yüz kızartıcı olarak görülüyor. Mesleğim elimden mi alınır kaygısı yaşanıyor. Polislerde intihar nedenlerinin başında sosyal nedenler geliyor. Mesainin sonu belli değil, bayram seyran yok. Bu bir sorun. Eğer eşi idare edemezse çok ciddi boşanmalar, sonuçlar oluyor.
Polis intiharları ile ilgili CHP’den önerge
CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal polis intiharlarının araştırılması için Meclis Başkanlığı’na önerge sunmuştu.
Son bir ayda 20 polisin intihar ettiğine dikkat çeken Tanal’ın önerge gerekçesinde amir baskısına, pandeminin polislere getirdiği iş yükü ve strese, özlük hakları ve maaş konusundaki haksızlıklara, kumanyaların yetersiz ve sağlıksız olmasına, tayin, terfi, atama ve görevlendirmelerle ilgili sorunlara vurgu yapıldı.