AİHM eski yargıcı hukukçu Rıza Türmen, HDP İzmir İl Binası’nda Onur Gencer adlı ırkçı tarafından Deniz Poyraz’ın öldürülmesi sonrası muhalefeti uyaran bir yazı kaleme aldı.
“HDP’ye yapılan saldırı ve Deniz Poyraz’ın öldürülmesi Türkiye için bir tehlike çanı.” olduğunu belirten Türmen, “Bu amaçla, demokrasiden yana olan sivil toplum kuruluşları, siyasal partiler, ortaklaşa tek bir ses yükseltebilmeliler. “Dur! Biz varız” diyebilmeliler. HDP’ye yapılan saldırı, Türkiye’deki muhalefet için bir demokrasi sınavı. Muhalefetin demokrasiyi koruma görevini yerine getirebilmesi için bu sınavı geçmesi gerekiyor.” diye yazdı.
Türmen’in T24’te “Deniz Poyraz’ı kim öldürdü?” başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Deniz Poyraz, 20 yaşlarında bir genç kız. Üç zeytin ve yarım domatesten oluşan sabah kahvaltısını bitiremeden, kemanına doymadan, öldürüldü. Öldürülmesinin tek nedeni katil ateş ettiği sırada orada bulunması. Başkaları da olsaydı onlar da ölecekti. Zaten katilin ifadesinden gerçek amacın da bu olduğu anlaşılıyor.
Öldüren, HDP binasına öldürmek için giren Onur Gencer adında eski bir sağlık çalışanı. Silahı ile Türk bayrağı önünde bozkurt işareti yaparken fotoğrafı var. Olayın bundan sonra nasıl gelişeceğini biliyoruz. Bu filmi ilk kez seyretmiyoruz. Hrant Dink cinayetinde de gördük.
Önce iktidara yakın basın tarafından, HDP’ye kızan bir “yurtsever”in işlediği bireysel bir cinayet olarak gösterilir. İktidardan soyutlanmaya çalışılır. Sonra “yurtsever” çevreler tarafından katilin arkası sıvazlanır, korunur. Arkasında kimin olduğu örtülür. Yargılama uzadıkça uzar. Böylelikle kamuoyunun olayı unutacağı düşünülür. Sonunda, dava zaman aşımına uğramamışsa, olabilecek en hafif ceza verilir ve çıkan ilk afla cezaevinden çıkarılır. Onur Gencer’i birkaç yıl sonra Meclis’te milletvekili görürsek hiç şaşırmamalı.
Bu tür siyasal cinayetler bir siyasal partinin binasının basılması gibi olaylar demokrasi ile ilişkisini kesen otoriter/ totaliter rejimlerde görülür. Bu tür eylemleri planlayanların farklı amaçları olabilir. Kimi zaman muhalefete gözdağı vermek, muhalefeti sindirmek için bu eylemlere başvurulur. Kimi zaman ortalığı karıştırıp muhalefeti tahrik etmek, sokağa dökmek ve kamu düzenini sağlamak bahanesiyle ülkeyi olağanüstü hal rejimiyle yönetmek, seçimleri askıya almak için bu yöntemler kullanılır.
Bunlar etkili yöntemlerdir. Muhalefeti, güç durumda bırakır. Muhalefet tuzağa düşmemek için sesini çıkarmaz. Sesini çıkarmadıkça şiddetin ve baskının dozu artar. Sonunda muhalefet ortadan kalkar.
Bu bakımdan Weimar Almanyası’ndan çıkarılacak dersler var. Hitler, 1932 Kasım ayında Başbakan oldu. Ancak Nazi Partisi, parlamentoda çoğunluğa sahip değildi. Bunun üzerine 5 Mart 1933’de seçim yapılmasına karar verildi. Seçimden hemen önce 27 Şubat gecesi Alman Parlamentosu Reichstag’da büyük bir yangın çıktı. Yangını çıkaran Van der Lubbe adlı bir Hollandalı’ydı. Van der Lubbe’nin tek başına hareket ettiği ileri sürüldü.
Oysa, sonradan ortaya çıkan kanıtlar, yangının Naziler tarafından planlandığını gösteriyor. Naziler, yangını Komünistlerin üstüne yıktılar ve olağanüstü hal ilan etmek için kullandılar. 23 Mart’ta Meclis’te kabul edilen bir yasa ile bütün yasama yetkisi, Nazi Partisi’nden oluşan kabineye devredildi. Komünist Partisi’nin ileri gelenleri tutuklandı, Komünistler 23 Mart oturumunda oy kullanamadı. Sosyal Demokrat Parti’nin birçok milletvekili de baskılar, tutuklamalar nedeniyle 23 Mart’taki oturuma gelemedi. Savaşın sonuna dek Almanya Nazi Partisi’nin diktatörlüğüyle yönetildi.
Bu örneğin de gösterdiği gibi, bu gibi demokrasi karşıtı oyunlara, çoğunluğunu yitiren ya da çoğunluk olmamasına karşın iktidarı ele geçirmek isteyen taraflarca başvurulur. Zamanlaması ise seçimlerden hemen önce ya da hemen sonradır. Öte yandan muhalefetin bölünmüş olması, halk kitlelerinin korku ve başka nedenlerle gerekli tepkiyi zamanında göstermemesi bu tür rejimlerin kurulmasına ve yerleşmesine yol açar.
HDP’ye yapılan saldırı ve Deniz Poyraz’ın öldürülmesi Türkiye için bir tehlike çanı. Türkiye’deki demokrasi için diyemiyorum, Türkiye’de mevcut rejimi demokrasi olarak tanımlamak epeyce güç. Ama hiç olmazsa hala iktidarın demokratik yollardan değiştirebileceği umudunu taşıyoruz. Tehlike çanı bu umudun da ortadan kalkmasıyla ilgili.
O nedenle çalan çanı doğru duymak ve demokrasiye sahip çıkmak gerekiyor. İçinde bulunduğumuz noktada demokrasiye sahip çıkmanın tek yolu, bir demokrasi bloku olarak, ağır baskılar ve tehditler altında, ortadan kaldırılmak istenen HDP’nin yanında durmak olmalı. HDP ile ilgili düşüncelerimiz ne olursa olsun. Burada önemli olan HDP’ye ilişkin düşüncelerimiz değil, demokrasiye ilişkin düşüncelerimiz.
Bu amaçla, demokrasiden yana olan sivil toplum kuruluşları, siyasal partiler, ortaklaşa tek bir ses yükseltebilmeliler. “Dur! Biz varız” diyebilmeliler. HDP’ye yapılan saldırı, Türkiye’deki muhalefet için bir demokrasi sınavı. Muhalefetin demokrasiyi koruma görevini yerine getirebilmesi için bu sınavı geçmesi gerekiyor.
24 Haziran’da toplanacak olan Demokrasi Konferansı, halkın ortaklaşa bir itiraz yükseltmesi, demokrasi dışında hiçbir rejimi kabul etmeyeceğini göstermesi bakımından önemli bir fırsat. Bu fırsatı iyi kullanmalıyız.