8 Haziran itibarıyla uygulamaya geçen plan kapsamında şimdiye kadar 5 bin 738 metreküp müsilajın temizlendiği duyuruldu.
Öte yandan denizin 30 metre derinine teknolojik cihazlar yardımıyla oksijen veren yeni bir uygulama da gündeme geldi. Bu kapsamda İzmit Körfezi’nde 4, Pendik’te ise 1 noktaya oksijen verildi. Cihazlarla çözünmüş oksijen değerleri takip edilerek oksijen seviyesinin artıp artmadığı gözlemlenecek. Ancak uygulamaya dair detaylar paylaşılmadı.
Prof Dr Mustafa Öztürk, “Uygulamanın daha önce hangi denizde, hangi bölgede yapıldığına dair raporlar ve teknolojik cihazın neyi nasıl yaptığı ile ilgili bilgiler kamuoyuyla paylaşılmalı” diyor.
2014- 2018 yılları arasında Çevre Bakanlığı Müsteşarı olarak görev yapan Öztürk, böyle bir uygulama için denize 700 bin adet cihaz konulması ve denizin gemi trafiğine kapatılması gerektiğini söylüyor:
“Önce belediyeler, sonra bakanlıklar denizden müsilaj toplamaya başladılar. İşte bu uygulama da onun başka bir versiyonu. Burada devenin kulağıyla, buz dağının görünen yüzüyle uğraşıyorlar. Uğraşmayın, altındakini görün ve atık suları önleyin.”
Deniz biyoloğu Dr Mert Gökalp ise uygulamayı “Gerçek çözümün etrafında gereksiz fanteziler” sözleriyle değerlendiriyor:
“Burası ufak bir göl ya da ufak bir sulak alan değil. Marmara küçük bir deniz olsa da bu kadar küçük değil.”
Gökalp, müsilajdan etkilenen ve kimyası bozulan Marmara Denizi’ne oksijen verme işlemi sırasında ortaya çıkabilecek reaksiyonların bilinmediğini belirtiyor:
“Son raporlara göre oksijen miktarı bazı noktalarda 3-4 kat azalmış ve bazı noktalarda ölü alanlar oluşmuş. Hidrojen sülfürün çıktığı, zehirli gazların oluştuğu ölmek üzere olan bir denizden bahsediyoruz. Bu noktaya oksijen verdiğimiz zaman hidrojen sülfürle reaksiyonu ne olacak? Genel olarak dışarıdan yapılan müdahaleler hep zarar vermiştir doğaya.”
Uzmanlar esas çözümün denize organik madde girişini engellemek olduğunu, diğer önlemlerin daha sonra yapılması gerektiğini ifade ediyor.
Gökalp konuyla ilgili olarak şunları aktardı;
“Hiç kimse sıfır atığı konuşmuyor. Marmara zaten bitmiş vaziyette. Sıfır atıktan başka bir çözüm yok. Yapılması gereken Marmara Denizi’nde insan etkisini sıfıra indirmek ve deniz kenarında inşaat faaliyetleri, dolgu, kum çalma, doğal alan tahribatı, santral kurulumu gibi uygulamalara son vermektir. Ayrıca atık girişine neden olan sanayi tesislerinin kapısına kilit vurmak, doğru şekilde sistem çalıştırılmayan tesisleri kapatmak ve sorumluları cezalandırmaktır.”
Prof Dr Mustafa Öztürk, deniz ekosistemini tahrip eden kirlilik sonucu oluşan müsilajın doğrudan olmasa da çektiği bakterilerle insanlara da zarar verebileceğini vurguluyor. Öztürk, bu nedenle bu sene Marmara’da denize girilmemesi gerektiğini hatırlatıyor.
20 yıldır ileri biyolojik arıtma sistemleri üzerine çalışan bir firmanın kurucusu olan Hürriyet Necdet Aydoğan, atık sorununun maliyet temelli ele alındığını, çevre ve insan sağlığı boyutunun farkına varılmadığını belirtti.