İran’da 18 Haziran’da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi, hem ülke hem de dünya için kritik bir dönemde yapılacak.
2017’de yapılan son cumhurbaşkanlığı seçiminden bu yana İran siyasetinde büyük değişimler yaşandı. Ülkede hükümet karşıtı protestolara yapılan şiddetli müdahaleler sonucu yaşanan can kayıpları, aktivistlerin tutuklanması, bazı siyasi mahkumların idam edilmesi, İran Devrim Muhafızları’nın bir Ukrayna uçağını düşürmesi ve ABD’nin yaptırımları sonucu ekonomide yaşanan kriz, yaşanan gelişmelerden bazılarıydı.
İranlılarda yaşananların yarattığı etki, yaklaşan seçimleri de şekillendirecek gibi görünüyor. Belki de İran’da yönetime en büyük darbe, İranlılar arasında tatminsizlik duygusunun tavan yaptığı bir dönemde seçime katılımın düşük olması olurdu.
Ülkede, özellikle Anayasayı Koruyucular Konseyi’nin adaylar üzerinde yarattığı baskı sonucu, yapılan seçimlerin özgür ve adil olmadığı yönünde yaygın bir inanış var. Öte yandan, İranlı liderlerin siyasi sistemin meşruluğunu ispatlaması için seçime katılımın yüksek olması gerekli. Geçtiğimiz 4 yılda yaşananlar ise bu sistemin meşruluğunun defalarca kez sorgulanmasına neden oldu.
Hükümete yakın araştırma organı Ispa’nın yaptığı son anketler 20 Haziran’da seçime aday olacak isimlerin açıklanmasından bu yana seçime tahmini katılım oranının yüzde 7 azalarak yüzde 36’ya düştüğünü ortaya koydu. Bu süreçte İranlı sosyal medya kullanıcıları “Asla oy vermem” etiketiyle yaptığı paylaşımlarla kampanya yürüttü.
Geçtiğimiz seçimlerde katılımın düşük olması sonucu üstünlük radikaller ve muhafazakarlara geçmişti.
Gözler İranlı muhafazakarların üzerinde
1997’den bu yana cumhurbaşkanlığı seçimleri, muhafazakarlar ve merkezdeki reform yanlısı kesim arasındaki kutuplaşma üzerinden şekillendi.
Bu yılki seçimlerde ise Anayasayı Koruyucular Konseyi reform yanlısı ve merkezdeki adayların yarışmasını neredeyse yasakladı.
Seçimlere adaylık başvurusu yapan onlarca önemli siyasi profilden yalnızca 7’sinin başvurusu onaylanırken, bu isimlerden sadece ikisi reform yanlısıydı, ikisi de düşük profilde isimlerdi.
2017 seçimlerinde de yarışan İran Yargı Erki Başkanı İbrahim Reisi, bilinen en güçlü aday ve yapılan son anketlere göre de muhafazakarlar arasında ciddi bir desteğe sahip.
Bazı yorumcular, yalnızca Reisi’nin adaylık kampanyasına destek olmaları için diğer adayların yarışmasına izin verildiğine inanıyor.
Ekonomik kriz
İran seçimlerinde ekonomi, kritik öneme sahip ve her adayın gündeminde ön sıralarda yer alıyor. 1979 İran İslam Devrimi’nden bu yana ülke ekonomisi en kritik eşiklerinden birinden geçiyor.
ABD yaptırımlarına bir de Covid salgınının etkileri eklenince, ülke tarihinde enflasyon oranı yüzde 50’lere ulaştı ve ülke tarihinin en kötü ekonomik krizlerinden birinin önü açıldı.
Hükümetin Kasım 2019’da keyfi olarak benzin ve akaryakıt fiyatlarını artırması sonucu 100’den fazla şehirde binlerce insan protestolar için sokaklara inmişti.
Uluslararası Af Örgütü, birkaç gün içinde silahsız 300’den fazla göstericinin güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğünü öne sürmüştü.
Göstericiler, İran’da yönetimi elinde bulunduran elitler ve hükümet görevlilerinin istifası yönündeki taleplerini yineleyecek benzer protestolar düzenleyebilir.
İranlılar arasında radikal bir değişimin gerekli olduğu ve ancak protesto ve grevlerle bunun başarılabileceği görüşü yaygın olsa da, çok sayıda İranlı, seçimler aracılığıyla daha barışçıl ve ulaşılabilir, kademeli bir değişim sürecinin mümkün olduğuna inanıyor.
Ancak siyasi iklimdeki istikrarsızlık o kadar güçlü ki, seçim gününe kadar ülke, iki yola da sapabilir.
ABD ile ilişkiler
ABD’de eski Başkan Donald Trump döneminde iki ülke arasında gerileyen ilişkiler, Joe Biden’ın ABD Başkanı seçilmesi sonrası yeni bir döneme girdi, diplomatik müzakerelerin yeniden canlanacağı umudu doğdu.
İran’da yönetimi elinde bulunduran muhafazakarlar arasında ABD ile görüşmelerin manasız olduğu görüşü hakim olsa da, reform yanlıları ve merkezdekiler diyaloğun artırılmasından yana.
ABD-İran görüşmelerinin canlanmasını isteyen bu iki grup, ülkenin uluslararası kara para aklama ve terörizmin finansmanı ile mücadele kuruluşu FATF’ye (Mali Eylem Görev Gücü – Financial Action Task Force) katılmasını, bölgedeki en güçlü rakip Suudi Arabistan ile uzlaşma sağlanmasını ve İran’ın baş düşmanı saydığı İsrail’e karşı kullanılan saldırgan söylemin azaltılmasını da destekliyor.
Öte yandan yaklaşan seçimleri boykot etmeyi planlayan kesimler, İran’ın dini lideri Ali Hamaney’in verdiği kararların ülkenin genel politikaları, özellikle de dış politika üzerinde ne kadar baskın olduğunun, bir sonraki cumhurbaşkanının da Hamaney’in onayı olmadan statükoyu değiştirmeye yönelik bir adım atacak gücü olmayacağının da farkında.
Her halükarda ABD ile ilişkilerin normalleşmesi ya da İsrail’in bir devlet olarak tanınması gibi adımlar şu koşullarda olanaksız.
KAYNAK: BBC TÜRKÇE