Kürt dili alanında faaliyet gösteren kurumlar dışında birçok siyasi parti de Kürtçe anadilde eğitim verilmesi gerektiğini savunuyor. Hür Dava Partisi (HÜDA-PAR) ile Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK) bunlardan sadece iki tanesi.
Buna karşılık anadilde eğitimin pedagojik olarak uygun olmadığı görüşünü savunanlar da var. Cumhuriyet Halk Partisi’nden ayrılarak bir süre önce Memleket Partisi’ni kuran Muharrem İnce, bunlardan biri.
Memleket Partisi Genel Başkanı İnce, Habertürk televizyonunda katıldığı bir programda Kürtçe anadilde eğitimin pedagojik olarak uygun olmadığını iddia etti.
İnce, “Kürtçe anadilde eğitim pedagojik olarak uygun değil. Fiziği, matematiği Kürtçe anlatalım demek, ‘Ey Kürt kızı, delikanlısı, sen doktor ol ama İzmir’de görev yapma, Hakkari’de kal’ demektir” değerlendirmesinde bulundu.
2010 yılında verdiği bir demeçte “Kürtçenin okullarda öğretilmesinde bir sakınca yoktur” diyen İnce, yine cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi katıldığı bir televizyon programında “Çocuklara anadilini öğreteceğiz” ifadelerini kullanmıştı.
İnce’nin son değerlendirmesi ise tepkilere neden oldu.
Kürtçe eğitime karşı çıkılması siyasi mi yoksa gerçekten pedagojik olarak mümkün değil mi?
Konu hakkında akademik çalışmalar yapmış akademisyenler, bunun doğru olmadığı görüşünde. Siyasiler de benzer görüşü savunuyor.
“UYGUN OLMAUAN KÜRTÇE EĞİTİM VERİLMEMESİDİR”
İndependent Türkçe’den Abdulhakim Günaydın’ın haberine göre, Mardin Artuklu Üniversitesi Kürt Dili ve Edebiyatı Bölüm başkanı Prof. Dr. Abdurrahman Adak, aslında pedagojik olarak uygun olmayanın Kürtçe anadilde eğitimin olmaması olduğunu söyledi.
Anadili Kürtçe olan bir çocuğun okula başladığında anadilinde eğitim alamamaktan kaynaklı bir dizi sıkıntıyla karşı karşıya kaldığını ve arkadaşlarından geri kalmasına neden olduğunu belirten Adak, “Aynı öğrenci ileriki yıllarda Türkçeyi tam olarak öğrendikten sonra arkadaşlarından daha başarılı olabilmektedir. Bunun esas nedeni iki dilli olmasıdır. Zira anadilinden sonra ikinci bir dili öğrenebilen kişide öğrenim becerileri artmaktadır” dedi.
Uzmanların belirleyeceği bir programla Türkçe ile birlikte Kürtçenin de eğitimde yer almasının pedagojik olarak çok faydalı olacağını kaydeden Adak, “Mesela bu öğrenciler İngilizce gibi yabancı dilleri sadece Türkçe eğitim alanlara göre daha hızlı öğrenebileceklerdir. Bundan tam verim alabilmek, öğrencinin, anadili olan Kürtçeyi en azından Türkçe kadar geliştirmesine ve Kürtçeyi en azından Türkçe kadar farklı disiplinlerde kullanabilmesine bağlıdır” değerlendirmesinde bulundu.
Eğitim literatüründe ve dünyadaki uygulamalarda pek çok çift dilli eğitim modelinin mevcut olduğuna değinen Adak, ders saat ve içeriklerinin orantılı olarak ayarlandığı pedagojik modelin iki dilli veya çok dilli bireylerin yetiştirilmesine katkı sağlayacağını belirtti.
“KÜRTÇENİN ÖĞRETİM DİLİ 16 YÜZYILA KADAR GERİYE GİDİYOR”
Tarihi Kürt medreseleri esas alındığında Kürtçenin öğretim dili olarak kullanımının 16. Yüzyıla kadar geriye gittiğini aktaran Adak, söz konusu dönemde sınırlı olsa da müfredat kitaplarının bir kısmının Kürtçe olduğunu belirterek şunları kaydetti:
Modern dönemde basılı ders kitapları eşliğinde yürütülen Kürtçe anadilde eğitimin de azımsanmayacak bir tarihi vardır. Bu, Irak’ta 1920li yıllarda Şêx Mehmûd Berzencî döneminde Kürtçe ders kitaplarının basılması ile başlayan en azından 100 yıllık bir süreçtir. O günden bugüne gelindiğinde Kürtçenin sosyal bilimlerin hemen her alanında eğitim ve bilim dili olarak kullanıldığını söylemek mümkündür. Bu da göstermektedir ki Türkiye’de Kürtçenin eğitim dili olarak gelişmemesinin temel nedeni Kürtçenin yetersizliği olmayıp, Kürtçenin gelişmesi için gerekli şartların sağlanmaması, aksine bu dilin yasaklanmış olmasıdır. Kürtçe ile ilgili olumsuz yaklaşımların ortadan kalkması Kürtçenin önünün açılmasına bağlıdır. Bu yapıldığı takdirde Kürtçe hızlı bir gelişim seyri takip edecek ve bunun neticesinde olumsuz yaklaşımlar da ortadan kalkacaktır. Son yıllarda açılmış olan Kürtçe lisans ve lisansüstü programları ile ilköğretimdeki seçmeli Kürtçe dersleri bunun kanıtıdır. Zira bu alanlarda Kürtçenin eğitim ve akademik araştırma dili olarak kullanımı hususunda önemli bir tecrübe elde edildiğini söylemek mümkündür.
“EĞİTİMDE KÜRTÇE TÜRKÇEDEN ÇOK DAHA ESKİ”
Kürtçe ile ilgili yaptığı akademik çalışmalarla tanınan Muş Alparslan Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdullah Kıran ise Kürtçenin anadil olarak eğitimde kullanılmasının Türkçeye göre çok daha eski olduğunu savundu.
Batılı anlamda anadilde eğitimin Osmanlı’da 19. Yüzyılda başladığını aktaran Kıran, “Kürdistan’daki medreselerde eğitim Kürtçe ve Arapçaydı. Bu süreç binlerce yıl böyle devam etti. Selçuklular döneminde kurulan Nizamiye medreselerinin ilk ve en önemli hocaları neredeyse sürekli Kürtler olmuştur” dedi.
Nizamülmülk döneminde Bağdat’ta açılan ilk medresenin baş müderrisinin Şehrezori olarak tanınan bir Kürt alim olduğunu dile getiren Kıran, “Kürt medreseleri Cumhuriyet dönemine kadar devam etti. Osmanlı döneminde, en büyük müderrisler Kürdistan medreselerinde, Kürtçe ve Arapça eğitim verirler. Hatta Osmanlı döneminde, Kürdistan medreselerinde eğitim gömüş ve bu kurumlardan icazet almış alimler de daha çok muteber sayılırdı. Cizre’deki Medresa Sor (Kırmızı Medrese) ve Bitlis’teki Şerefiye medreselerinin eğitim dili Kürtçe değil miydi?” sorusunu yöneltti.
“İNCE’NİN SÖZLERİ BİLİMSEL GEÇERLİLİĞİ OLMAYAN İDEOLOJİK BİR İFADEDİR”
“Yaklaşık 200 yıl Ortadoğu’da göçebe hayatı sürdüren Türk kardeşlerimizin, bölgede yerleşik hayata geçiş serüveni, Kürd Miri Vehsûdan’ın, 1029 yılında 2 bin çadırlık Oğuz Türk’ünü Tebriz’e kabul etmesiyle başladı” diyen Prof. Kıran, “Türkler henüz Anadolu’ya gelmeden Kürt mirliklerinin (beylik) eğitim ve iletişim dili Kürtçe idi ve bu süreç 19. yüzyıla kadar devam etti. Fatih’in Hocası Molla Gürani, Kanuni Sultan Süleyman’ın Şeyhülislamı Ebu Suud, Kürt alimlerdi. ‘Kürtçe anadilde eğitim pedagojik olarak uygun değil’ sözü, bilimsel geçerliliği olmayan ideolojik bir ifadedir” değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye’de Kürtçe eğitime karşı çıkmanın Osmanlı’nın dağılma döneminde gündeme geldiğini ve Lozan Antlaşması’nın imzalanmasında sonra resmi bir devlet politikasına dönüştüğünü vurgulayan Kıran, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Lozan öncesinde, ‘Biz milletlerin kendi kaderlerini tayin etme ilkesine inanıyoruz’ diyerek, Kürdistan’a otonomi sözü veren M. Kemal, Kürdistan’da Kürtçe eğitime karşı mı çıkacaktı. Zaten 1921 Anayasası, bölgedeki eğitim ve öğretim dilini o yöredeki belediyelere bırakıyordu. Öte yandan, şu anda bile Türkiye’nin 10 civarında üniversitesinde Kürtçe eğitim yapılmaktadır; Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümlerimiz mevcut ve ben şahsen yıllarca, Kürtçe Yüksek Lisans ve doktora programlarında ders verdim. Kürtçe anadilde eğitim olmaz diyen siyasilerin Türkiye’nin geleceği üzerine bir sözü olmaz. Türkiye’nin gelecekteki siyasi partileri, HDP, DEVA ve Gelecek Partisi gibi, parti programlarında, ana dilde eğitime yer veren siyasi oluşumlar olacaktır. AK Parti’nin, Barış Süreci döneminde izlediği politikalar Türkiye’nin geleceğine yön verecektir. Diğer yollar ülkeyi çıkmazsa sokar.”
“SİYASİ PARTİNİN BAŞINDA OLDUĞU HALDE HÜKMÜNÜ VERMİŞ”
Hür Dava Partisi (HÜDA-PAR) Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Memleket Partisi Lideri Muharrem İnce’nin konuyla ilgili açıklamasını çelişkili bularak eleştirdi.
Söylenen sözlerin eğitim bilimi olan pedagoji ve bilimsellikle bir ilgisinin olmadığını kaydeden Yapıcıoğlu, “Tamamen siyasi nedenlerle söylenmiş bir söz olmasına rağmen, anadilin siyasetçiler tarafından konuşulmasının doğru olmadığını eğitimcilerin tartışması gerektiğini söylemiş. Ama bir siyasi partinin başındaki kişi olduğu halde hükmünü vermiş. Söylenen sözün eğitim bilimi olan pedagoji ve bilimsellikle bir ilgisi yoktur. Anadilde eğitime doğrudan karşı çıkmayı siyaseten doğru bulmadığı için böyle bir bilimsel(!) ‘yöntem’ keşfetmiş olabilir” değerlendirmesinde bulundu.
“Birçok ülkede şu an bile Kürtçe eğitim veriliyorken ‘uygun değil’ iddiasını dillendiren siyasiler, neden anadilde eğitime karşı çıkıyor” sorusuna yanıt veren Yapıcıoğlu, şu ifadelere yer verdi:
“Bu sorunun cevabı ‘pedagojiye uygunsa bilin ki üniter devlete de uygundur’ ifadesinde gizlidir. Yani bu cümleyi ters çevirirseniz cevabı görürsünüz. Eğer üniter devlete uygun görselerdi, pedagojiye de uygun bulurlardı. Fakat bilimi de kendi düşüncelerine ve siyasi tercihlerine göre şekillendirme hakkını kendinde görenler eğip bükerler. Yine böyle olmuş.”
“KÜRTÇE KELİME HAZNESİ OLARAK DÜNYANIN EN ZENGİN DİLLERİ ARASINDA”
Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK) Genel Başkanı Mustafa Özçelik de 1932 yılından beri eğitim dili olan Kürtçenin özellikle son 30 yıl içinde Irak Kürdistan Bölgesi’nde (IKB) ilkokuldan başlayarak üniversite eğitimi dahil temel eğitim dili olduğunu belirterek, Kürtçenin kelime hazinesi olarak dünyanın en zengin dilleri arasında yer aldığını söyledi.
İddianın hiçbir bilimsel dayanağının olmadığını kaydeden PAK lideri Özçelik, “Yasaklı bir dil olmaktan çıkarılıp, anadilde eğitim hakkı tanınırsa ve bu konuda gerekli imkanlar devlet tarafından sağlanırsa ilkokuldan üniversiteye kadar Kürtçenin bir eğitim dili olduğu çok kolay bir şekilde görülecektir. Bu hak tanınmadan, yetersizliğinden söz etmek hem Kürtçeye hem de pedagoji bilimine saygısızlık ve hakarettir” diye konuştu.
Açıklamayı tekçi, şoven ve asimilasyoncu zihniyetin dışa vurumu olarak değerlendiren Özçelik, “Bu bir cehalet göstergesi olduğu gibi insan ve çocuk haklarına da aykırıdır” dedi.
Özçelik, pedagoji bilimi ile diğer bilimsel çalışmaların anadili dışında bilmediği bir dille eğitime başlayan çocukların sosyokültürel, kişilik gelişimi ve psikolojik anlamda ciddi sorunlarla karşılaştığını ispatladığına dikkat çekti.
“KÜRTÇEYİ YOK SAYAN ANLAYIŞ İFLAS ETTİ”
Kürtçenin 98 yıldır yasaklı olduğunu ve devletin inkar ve asimilasyoncu politikalarıyla yok edilmeye çalışıldığını dile getiren Özçelik, “Gerçeklik bu iken İnce’nin reddetmekle kalmayıp pedagoji bilimini de tersyüz ederek şoven görüşünü bilimsel bir kılıfa büründürmeye çalışması, 98 yıllık siyasetin bir ürünüdür. Bir eğitimci, eski milletvekili, cumhurbaşkanı adayı ve şimdi de bir partinin liderinin bu sözleri gerçekten ürkütücüdür. Asimilasyoncu politikalardan dolayı Kürtlerden özür dileyeceğine, kılıf uyduran tutumuyla pedagoji bilimine hakaret ediyor” ifadelerini kullandı.
“Devletin kuruluş felsefesinin Kürtleri ve diğer tüm halkları yok sayma ve ‘Türklük’ adı altında eritme felsefesidir” diyen Özçelik, Kürt ve Kürtçeyi yok sayan anlayışın iflas ettiğini belirterek sözlerini şöyle tamamladı:
“25 milyonu aşkın nüfusuyla Türkiye ve Kuzey Kürdistan’daki Kürt halkı, devletinin tüm inkar, asimilasyon ve imha siyasetlerine rağmen varlığını, dilini koruyabilmiş, bugün Kürtçenin resmi dil olması ve anadilde eğitimin sağlanması için talebini yükselmektedir. Devlet kuruluş dönemindeki fobisinden kurtulmalı ve Kürtler ile Kürtçenin varlığını anayasa ve tüm yasalarında kabul etmelidir. Kürtler ile devlet arasındaki gerçek diyalog buradan başlayacaktır. Bu Kürtlerin en temel, insani, vicdani, kültürel, milli, meşru ve hukuki hakkıdır.”