Gelecek Partisi Genel Sekreteri Cemalettin Kani Torun, Suriye’de Kürtlerin kendilerini ifade edebileceği bir statüsünün olmasının, Türkiye’ye de fayda getireceğini söyledi.
Gelecek Partisi Genel Sekreteri Cemalettin Kani Torun, Kürdistan 24 kanalının gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Torun, Türkiye’de erken seçime gidilmesi gerektiğini ve Gelecek Partisi’nin de bu ihtimale hazırlık yaptığını belirtti.
HDP’li belediyelere kayyum atanmasının yanlış olduğunu kaydeden Torun, öte yandan HDP’nin Kandil’den yönetilmesini de yanlış bulduklarını ifade etti.
Soylu’nun HDP ile koalisyon iddiası
Kani Torun, “İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Ahmet Davutoğlu’nu 7 Haziran seçimleri sonrası HDP ile koalisyon kurmak üzere görüşmeye gitmekle eleştirdi. Bu Sayın Davutoğlu’nun kendi inisiyatifi miydi? İktidar partisiyle çatlaklar bu yüzden mi oluştu?” sorusuna şöyle yanıt verdi:
“Koalisyon arayışında o günkü muhalefet partilerinin tamamına gidildi. CHP’ye de MHP’ye de HDP’ye de gidildi. HDP’ye gitmesi aslında bir lütuf değildi, anayasal bir gereklilikti. Açık söyleyelim; HDP de kabul etmedi o dönemde. HDP de açıktan bir muhalif pozisyonunu devam ettireceğini herhangi bir koalisyona niyeti olmadığını belli etti zaten”
Çözüm sürecinin bozulması
7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri arasın da yaşananlar ile Çözüm Süreci’nin sonlanması ve 6-8 Ekim olayları konusunda tarafların karşılıklı olarak birbirlerini suçladığını belirten Torun, “ İki taraf da birbirini suçluyor, bugün belki şu ya da bu şekilde akademik olarak tartışılabilir. Oturulup sürecin neresinde hata yapıldı, nerede düzeltilebilirdi, bunların aslında akademik olarak, bu konuyu düşünen insanlar tarafından tartışılması gerekiyor. Siyasetçi ve siyaset bilimciler, akademisyenler tarafından bu konunun tartışılması ve Türkiye’nin bu sorunu yeniden çözmeye kalktığında nasıl bir süreç gözetmesi gerektiği üzerinde konuşulması gerektiğini düşünüyorum” dedi.
“Suriye’de özerk bir Kürt yapısı bölgedeki kanı durdurur”
Gelecek Partisi Genel Sekreteri Torun, “Suriye politikasıyla ilgili Türkiye’nin kendi sınırlarında bir Kürt oluşumundansa cihatçı bir oluşumu tercih edeceği yönünde birtakım yorumlar yapılıyor. Bu konu ile ilgili fikriniz nedir?” sorusuna ise şöyle yanıt verdi:
“Burada söylenebilecek olan şey şu; Türkiye sınırlarında bağımsız bir yapının elbette ki oluşmasını istemez. Ama ben şunu söyleyeyim, Suriye’nin toprak bütünlüğü içinde Kürtlerin kendilerini ifade edebilecekleri bir bölgenin, statüsü Suriye’nin kendi anayasal yapısı içinde olmak kaydıyla, aynen Irak’taki gibi bir yapının oluşmasının Türkiye’ye uzun vadede zarar değil yarar getireceği kanaatindeyim. Aynı endişeler 1990’larda Irak’taki Kürdistan Bölgesi için konuşulurdu. Ama Irak’taki Kürdistan Bölgesi 2003 Irak savaşı sonrasında federal bir yapıya dönüştüğünde Türkiye’nin en yakın dostu oldu. Halen de bölgede en yakın ilişkileri olan ülke de Türkiye’dir. 2016 sonrasında ilişkiler git gide bozulmuş olsa bile ekonomisi büyük ölçüde Türkiye’ye bağlıdır. Oradaki şirketlerin %90’ı Türk şirketleridir. Aynı şeyin ben Rojava için de olacağını düşünüyorum. Yani burada bu tarihsel korkulardan sıyrılıp daha gerçekçi politikalar yürütmek gerektiğini ama düşünüyorum. Ama dediğim gibi bölgede sınırların değişmesini hiç kimse beklemesin, sınırların değişmesi kan ve gözyaşı demektir. Mevcut sınırlar muhafaza edilerek sınırların içinde birtakım demokratik düzenlemelerin yapılması, oradaki halkların kendilerini ifade edebilecekleri, anayasal sınırlar içinde birtakım yapılar kurulması, otonom, federal, kanton her neyse, oradaki bütün toplumun kabul edebileceği bir şekilde olması aslında bölgedeki kanın durmasına da bir vesile olur”
Bütün bir Orta Doğu için geçerli olan şeyin sınırlar sabit kalmak şartıyla bu sınırların kültürel ve ekonomik anlamda sonuna kadar geçişken olmasını savunmak olduğunu belirten Kani Torun, “Çünkü tarihsel olarak bu bölgede insan hareketliliği her zaman olmuştur. Bu bölge mevcut sınırlar içinde ama kültürel ve ekonomik açıdan son derece geçişken bir sınır yapısına sahip olup bütün bir bölgenin birbiriyle kültürel ve ekonomik entegrasyonuna yol açacak düzenlemeler, sadece Suriye veya Irak için değil aynı şey Lübnan, Körfez ülkeleri Ürdün, Mısır için de geçerli. Bütün bir bölgenin aslında bir barışa ihtiyacı var. Burada da temel şey ekonomik ve kültürel geçişkenliğin sonuna kadar olması, siyasal olarak herkesin birbirine saygı göstermesi ile olur” diye konuştu.
Peker’in Suriye’ye giden silahlar iddiası
Sedat Peker’in Suriye’ye gönderilen silahlarla ilgili iddiaları ve bu olayların Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı döneminde yaşandığına dair değerlendirmede bulunan Torun, “Burada iki şey var. Birincisi bildiğiniz gibi MİT tırları operasyonu, bu 2014 Ocak ayında oldu hemen 17-25 Aralık sonrasında ve Sedat Peker daha hapisteyken olan bir şey. Dolayısıyla onunla Sedat Peker’in iddialarını birbirinden ayırmak lazım. Esasen orada devlet kurumlarına yönelik bir operasyondu. Özellikle Bayırbucak Türkmenlerine kendilerini savunmaları için gönderilen silahları o zaman ordu içindeki FETÖ mensupları açığa çıkarttılar. Bu ayrı bir konu. Sedat Peker’in iddiaları SADAT ile ilgili. SADAT dediğimiz şey bir özel şirket. Bu Amerika’nın BlackWater’ı türünde savaşlardaki paramiliter eğitimleri veren vs. bu tür işleri yapan bir örgüt. Bu şirketin başındaki zat cumhurbaşkanlığında başdanışman. Dolayısıyla bunun Ahmet Davutoğlu ile bir alakası yok. Zaten bunu bu iddiaları ortaya atan suç örgütü lideri de söyledi. İkisini birbirinden ayırdı. Bu dediğimiz SADAT üzerinden gönderilen silahlar 2016 ve sonrasına ilişkin. O dönemde de Ahmet Davutoğlu yönetimde değildi. Dolayısıyla ikisini birbirinden ayıralım. SADAT dediğimiz şirket ile ilgili iddialar olabilir. Bunlar yargının işi, bizim söyleyeceğimiz bir şey yok. O zat da halen bildiğim kadarıyla danışmanlık görevini devam ettiriyor” diye konuştu.