Türkiye, tüketim ve yatırım harcamalarının etkisiyle ilk çeyrekte yüzde 7 büyüdü. Ancak ekonomideki büyüme sokağa yansımıyor. Son bir yılda işsizlik ve yoksulluk rekor seviyelere çıktı, vatandaşın cebi giderek küçüldü.
Türkiye ekonomisi 2021 yılının ilk çeyreğinde yüzde 7 büyüdü. Yüzde 7’lik bu büyüme son 3 yılın en yüksek büyümesi oldu. Türkiye, Çin ve Tayvan’ın ardından ilk çeyrekte dünyada en hızlı büyüyen üçüncü ülkesi olmayı başardı.
Ancak ekonomistlere göre, ekonomideki büyüme sokağa yansımıyor. Pandeminin vurduğu son bir yılda işsizlik ve yoksulluk rekor seviyelere çıkarken yüksek enflasyon nedeniyle de vatandaşın cebi giderek küçüldü.
Tüketim ve yatırım harcamaları arttı
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2012’in Ocak, Şubat ve Mart aylarını kapsayan döneme ilişkin Gayri Safi Yurt İçi Hasıla verilerini açıkladı. Buna göre, Türkiye ekonomisi ilk çeyrekte yıllık bazda yüzde 7, çeyreklik bazda yüzde 1,7 büyüdü. Beklentilerin üzerinde gelen büyümede, tüketim harcamalarındaki artış ve imalat sanayi yatırımlarındaki gelişmeler etkili oldu.
İlk çeyrekte sanayi yüzde 11,7 ve hizmetler sektörü yüzde 5,9 büyürken yerleşik hane halklarının tüketim harcamaları 2021 yılının birinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre zincirlenmiş hacim endeksi olarak yüzde 7,4 arttı. Devletin nihai tüketim harcamaları yüzde 1,3, yatırımlar ise ilk çeyrekte yüzde 11,4 yükseldi. Özellikle makine teçhizat yatırımlarındaki yüzde 30’luk artış dikkat çekti. Öte yandan mal ve hizmet ihracatı, 2021 yılının birinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre zincirlenmiş hacim endeksi olarak yüzde 3,3 artarken ithalatı yüzde 1,1 azaldı.
Peki Türkiye, 2021’in ilk üç ayında yüzde 7 büyümeyi nasıl başardı?
“Ağbal’ın politikaları etkili oldu”
DW Türkçe’ye konuşan Koç Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz’a göre, ilk çeyrek büyümesinde görevden alınan eski Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın uyguladığı ortodoks para politikaları etkili oldu. Prof. Yılmaz, Mart ayı sonunda görevden alınan Ağbal’ın ilk çeyrekte uyguladığı faiz politikasıyla Türk Lirası’nın değer kazandığını ve uluslararası sermayenin Türkiye’ye ilişkin endişelerinin hafiflediğini dile getiriyor.
Avrupa Birliği pazarlarının pandemi sonrasında canlanması ile birlikte Türkiye’de de imalat sanayinin hızlandığına işaret eden Kamil Yılmaz, “Büyümemizi dışarıdan gelen yabancı sermaye finanse ediyor. Bizim yatırımlarımızı finanse ediyor, bizim tüketimimizi finanse ediyor. Bu bizim borç yükümüzü artırıyor. Ama dünyada sermaye bolluğu olduğu için kimse ‘Türkiye çok borçlu’ deyip dert edinmiyor” diye konuşuyor.
Büyüme sokağa yansıyor mu?
Türkiye, pandemi yılı olan 2020’de yüzde 1,8 büyüyerek G-20 ülkeleri arasında Çin’den sonra 2020’yi büyüme ile tamamlayan ikinci ülke olmuştu. Ancak ekonomi büyürken, aynı dönemde yoksulluk ve işsizlik de tarihi seviyelere ulaşmıştı. Son bir yılda giderek artan enflasyon ise toplumun geniş kesimlerinde gelir kaybına neden oldu. Resmi verilere göre, tüketici enflasyonu son bir yılda yüzde 11 seviyesinden yüzde 17’ye geldi. Bağımsız kuruluşlar ise sokakta hissedilen enflasyonun yüzde 30’u aştığını dile getiriyor.
Dünya Bankası’nın Nisan sonunda yayınladığı Türkiye Ekonomik İzleme Raporu’na göre ise Türkiye’de son iki yılda kur krizi ve pandemi nedeniyle mutlak yoksul sayısı 3,2 milyon kişi artarak 10 milyon 171 kişiye yükseldi. Böylelikle, 2018’de nüfusa oranla yüzde 8,5 olan mutlak yoksul sayısı, 2020’de yüzde 12,2’ye çıktı.
Dünya Bankası, kişi başı günlük tüketimi 5,5 dolar seviyesinin altında olan kişileri “mutlak yoksul” olarak tanımlıyor.
“Türkiye, fakirleştiren büyüme yaşıyor”
DW Türkçe’ye konuşan Yeditepe Üniversitesi Ticari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Veysel Ulusoy, “Sokaktaki duruma ve istatistiklere bakınca, milli gelirdeki büyümenin tüketicinin cebine yansımadığı çok açık” diyor.
Tüketici harcamalarının milli gelire katkısının yüzde 5 seviyelerinde olduğu bir ekonomide, tüketici gelirlerinin de fiili olarak yüzde 5-10 düzeyinde artması gerektiğini dile getiren Prof. Ulusoy, şu görüşleri dile getiriyor: “Bu açıdan bakarsak Türkiye aslında 2018’den beri büyümüyor, hatta küçülüyor. Tüketicinin cebine yansımayan büyümeye reel olarak kaliteli bir büyüme demek yanlış olacak. Bu büyüme uluslararası literatürde belirtildiği gibi, fakirleştiren bir büyümedir. Yani başkasının gelirini yükseltmek için çalışan kitleler yoksullaşırken sermaye sahiplerinin büyüdüğünü görüyoruz. Türkiye’de de bu dönemde olan şey budur.”
Yüksek büyüme devam eder mi?
Türkiye’nin yakın gelecekte bu büyüme performansını koruyup koruyamayacağı merak konusu. Türkiye ekonomisi geçen yılın ikinci çeyreğinde yüzde 10,3 küçülmüştü. 2021’in ikinci çeyreğinde ise baz etkisiyle ekonominin çift hanelerde büyüyebileceği öngörülüyor. Ancak Türkiye’nin 2021’in geri kalanındaki büyüme performansında aşı takvimi ve uygulayacağı para politikaları belirleyici olacak.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye ilişkin açıklamalarda bulunan Dünya Bankası Makroekonomi, Ticaret ve Yatırım Birimi Kıdemli Ekonomisti David Knight, Türkiye’nin aşılama başarısının yanında dış şoklara karşı tamponlarını güçlendirmesi, para politikasını sıkı tutması gerektiğini söyledi. Knight, özellikle ABD ve diğer bazı gelişmiş ülkelerin para politikasını sıkılaştırmasının Türkiye’nin cari açık finansmanına olumsuz etki edebileceğine vurgu yaptı.
OECD: Türkiye’nin kredi politikası sürdürülemez
Uluslararası kurumlar ise ikinci yarıyıldan itibaren Türkiye’de büyümenin yavaşlamasını bekliyor. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) de 2021 yılına ilişkin ekonomik görünüm raporunda Türkiye’nin salgına karşı uyguladığı kredi politikalarını “sürdürülemez” olarak nitelerken hane halklarına ve işletmelere doğrudan desteklerin artırılması önerisinde bulundu.
OECD, 2021 küresel büyüme beklentisini yüzde 5,6’dan yüzde 5,8’e yükseltirken Türkiye’ye ilişkin büyüme beklentisini ise yüzde 5,9’dan yüzde 5,7’ye indirdi.
“Asıl tablo 2022’de ortaya çıkacak”
DW Türkçe’ye konuşan İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Öner Günçavdı, Türkiye’de ekonomik büyümenin giderek “daha az kapsayıcı” olduğuna dikkat çekiyor.
Günçavdı, “Yani büyüme ile biz istihdam imkanı sağlayamıyoruz, gelir dağılımını düzeltemiyoruz, yoksulluğu indiremiyor. Yani büyüme elde ediyoruz ama bunun ortaya çıkardığı nimetlerden toplumun geniş kesimlerini faydalandıramıyoruz” diyor.
Pandeminin ekonomide yarattığı sıkıntıları net görebilmek için 2022’’yi beklemek gerektiğine işaret eden Prof. Günçavdı, şöyle konuşuyor:
“Ekonominin gerçek performansını 2022 yılında görme imkanımız olacak. Yani bu baz etkileri ortadan kalktıktan sonra Türkiye bu büyüme performansını 2022 yılı içerisinde gösterebilecek mi? Bu endişem dünya ekonomisi için de geçerli.”
KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE – ARAM EKİN DURAN