HABER YORUM | MUHSİN AHMET KARABAY
LGBTİ+ Onur Haftası adı altında Taksim’de yapılmak istenen yürüyüşe polis müdahale etti. Polisin yaptığı gözaltılar sırasında dramatik sahneler yaşandı. Benim aklıma ise 28 Şubat ve geçen haftadan bugüne dört kare fotoğraf takıldı.
Genç arkadaşlarım 28 Şubat günlerini pek hatırlamayabilir. Benim gibi üçüncü 30’unu yaşayanların o günler hafızasından silinmez. Başörtüsü ile okumak isteyen kızların okul kapılarında gözyaşı döktüğü günleri.
O günlerde başörtüsüne özgürlük eylemi yapmak isteyenlerin gözaltına alındığı olurdu. Başı açık kadın polislerin kolları arasında başörtülü kızlar polis otosuna götürülürdü.
Bugün iktidar koltuğuna oturanlar, bu çirkin görüntülerin insanların kalplerinde yol açtığı yaraları sömürerek geldiler. Ülkeyi demokratlaştıracaklarını söylediler. Bugün ülkeyi tek adam olarak yöneten Recep Tayyip Erdoğan, şimdilerde farklı şeyler söylese de o dönemde eşcinsel haklarının yasal güvenceye kavuşturulması gerektiğini açıkça dile getiriyordu.
İKTİDARA GELEN ZALİMLEŞİYOR
Türkiye’de zaman değişir, iktidarların biri gider diğeri gelir. Taraflar değişir, isimler değişir. Değişmeyen tek bir şey o da zihniyet. Şurası kesin iktidarda olan savunmasızlara karşı zalimleşiyor.
Dün eşcinsel haklarının yasal güvenceye alınmasını savunan isim, bugün kendileri için seçtikleri ve adına Onur Yürüyüşü dedikleri bir etkinliğe katılanları biber gazı kullanarak gözaltına aldırıyor.
İşin tuhafı polis ve gözaltılar o dönemde de var, bugün de var. O gün iki kadın polisin kolları arasında götürülen başörtülü genç kız idi. Bugün ise kadın polisler saçlarını dün yasak sayılan başörtüsü ile kapatmışlar. Ezme sırası bugün onlara gelmiş. İki başörtülü kadın polis, LGBT haklarını savunan başı açık bir genç kızı çeke çeke polis otobüsüne taşıyor.
İktidar tarafında duruyorsanız ve devlet denilen aygıtın gözünden yaşananlara bakıyorsanız işiniz çok kolay. İster 28 Şubat’ı yaşayın ister Erdoğan dönemini. Söyleyecekleriniz değişmez, iki dönemde de aynı cümleleri söyleyip içinizi rahatlatırsınız. Dahası makbul kişi olursunuz.
“Hainler cezasını buluyor” dersiniz, “Oh olsun polise direnmek ne demekmiş şimdi gidin de içeride anlayın” diye söylenirsiniz. Polisin kolları arasındakine yapılanlar yüreğinizi soğutmamışsa, “Size az bile yapıyorlar” dersiniz.
Zor olan mazlumun yanında olmak. Özgürlükleri savunmak. Rengine, ideolojisine, giyimine bakmadan özgürlüğü elinden alınmak isteyene destek verebilmek. Geothe’nin dediği gibi göğüs kafesinizin içindeki et parçasından ibaret değilse “Dünya hassas kalpler için bir cehennem” oluyor o zaman.
DENİZ POYRAZ’IN KATİLİNİ KORUYAN POLİSTEN GAZETECİYİ EZEN POLİSE
Taksim’deki Onur Haftası Yürüyüşü adı altında yapılmak istenen etkinliği takip etmek isteyen çok sayıda gazeteci vardı. AFP’nin Türk foto muhabiri Bülent Kılıç dahil 4 gazeteci gözaltına alındı. 2014’te Time dergisinin yılın ajans fotoğrafçısı seçtiği Bülent Kılıç’ın gözaltına alınışı orada bulunanlardan birinin cep telefonu ile kaydedildi.
Polisi önceki hafta İzmir’de HDP binasını basıp Deniz Poyraz’ı katleden caniye karşı merhamet abidesi kesilirken görmüştük. Aynı polisi bu kez tek suçu yürüyen insanları görüntülemek olan Bülent Kılıç’ı yere yıkıp üzerine çullanırken gördük. Fotoğraf makinası kırılan Bülent Kılıç ters kelepçe yapılarak karakola götürüldü.
Bülent Kılıç’ın uluslararası bir yayın kuruluşunun temsilcisi olduğu anlaşılınca karakolda serbest bırakıldı. Nefessiz bırakılarak canına kastedildiğini söyleyen 39 yıllık gazeteci, maruz kaldığı insanlık dışı muameleden dolayı polislerden şikayetçi olmak isteyince bu kez savcılık devreye girdi.
Sadece kırılan fotoğraf makinası ile ilgili olarak “mala zarar vermekten” şikâyetçi olabileceğinde ısrar etti. Nefessiz bırakılıp öldürülmek istendiğinden dolayı şikayetçi olamayacağında diretmeye çalıştı.
Bülent Kılıç, serbest bırakıldıktan sonra Twitter’daki @Kilicbil adıyla kullandığı kişisel hesabından şu açıklamayı yaptı:
“Canıma kast edilmeye çalışıldı, nefesim kesilmek istendi, bana bunu yapandan, Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları, her ne ise, bu Dünya’da hangi mahkemeyse hesap soracağım, yaşadığım sürece bunun mahkemede hesabı verilecek. Ulu Divan’a kalmayacak.”
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e Rize’de maruz kaldığı çirkin muameleden sonra, “Geçmiş olsun” deme yerine “Daha neler olacak neler. Daha dur bakalım. Bunlar iyi günler” diyen bir cumhurbaşkanının tek adamlıkla yönettiği ülke burası.
Adalet denilen şey size yapılan haksızlığa karşı çıkmak değil, senin sevmediğin birine haksızlık yapılmasını engelleyen bir sistemdir.
Kendisi gibi olmayana yaşama hakkı vermeyen siyasal İslam’ın bu topluma yaşattıkları bugün de akıllardan çıkmayacak, gelecek nesiller de unutmayacak. “Mağdur ve mazlum” edebiyatınızın nasıl sizi zalim yaptığınız yüzünüze tokat gibi vurulacak.