YORUM | MAHMUT AKPINAR
Bizde “devlet” denince iktidarlar, siyasetçiler akla gelmez. Hükümetler geçici, emanetçi görülür. O nedenle çok nitelikli dürüst, başarılı da olsa siyasetçiye bir önem, ağırlık atfedilmez, kolayca itibarsızlaştırılır.
Halk açısından devlet korkulan ve saygı duyulan, tam tanımlanamayan, gizemli fakat etkin ve etkili muhayyel yapıdır. Oysa siyasetçiler bilinen, görünen etten ve kemikten insanlardan oluşur. Hükümetler halka karşı sorumludur, açık kurumlardan oluşur ama “devlet” değildir. Zira yeterince güçlü ve korkutucu değildir. Bu ülkede siyasetçiler darbelerle indirilip idam edildiği, sıkça itibarsızlaştırılıp halkın önüne atıldığı için olsa gerek onlara gerçek manada “devlet adamı” vasfı yakıştırılmaz. Onlar etkisi ve ağırlığı sınırlı biraz da küçümsenerek bakılan politikacılardır. Halkın kafasındaki devlet ve devlet adamı ise yücedir, kutsaldır, güçlüdür. Bu algı Türklerin eskiden beri devlete yüklediği kutsallıktan mı geliyor, yoksa cumhurbaşkanları dahil siyasetçilerin sürekli derin devlet, statüko tarafından itibarsızlaştırılıp çöp edilmesinden mi kaynaklanıyor emin değilim. Ama makamı ne olursa olsun bizde “devlet adamı” tanımlaması siyasetçilerden esirgendi, o vasıf onlara büyük görüldü. Derin devletin yetkileriyle, görünen devletin yetkilerini, yasal kurumların fonksiyonlarıyla, illegal faaliyetleri birleştirip kullanabilenler bundan istisnadır. Halk çok başarılı, zeki yöneticiler olan Demirel, Özal gibi sivil siyasetçileri bile “devlet adamı” sınıfına sokup, saygı duymakta cimri davranırken, asker kökenli, darbeci Cumhurbaşkanı Kenan Evren’i devlet adamı olarak görür. Mustafa Kemal, İsmet İnönü otoriter, güçlü olmaları ve asker kimlikleri nedeniyle tartışmasız devlet adamı kabul edilir. Yöneticileri derin alanlara, illegal işlere, gereğinden fazla güçlü görünmeye iten biraz da halkın bu beklentileridir. Ne yazık ki Türk toplumu ile devlet arasında böyle sağlıksız, demode bir ilişki biçimi var.
Siyasetçi derin devletin enstrümanlarını, illegal yöntemleri de kullandığı oranda “gerçek devlet adamı” olarak görülüyor. Siviller, siyasetçiler genelde kolayca devrilen, yıpratılan, gücünü her an kaybetmeye müsait kişilerdir. Bu nedenle halk sivil yöneticileri daha çok sevse de, daha az saygı duyar. Zira onlardan daha az kaygı duyar, daha az korkar. Bizim kültürde saygı önemli oranda korkudan kaynaklanır. Annemizi daha çok severiz ama dayak yediğimiz babamızı daha çok sayarız, zira ondan çekiniriz. Bizde devlet “baba” olarak görülür, her zaman dövme cezalandırma hakkı vardır. Türk toplumunda devlet adaletle, merhametle, eğitimle değil, korkuyla, baskıyla, güçle anılır. Devlet adamı denince “kodumu oturtan”, güçlü kimseleri hatırlarız. Huzuru, refahı, güvenliği için demokratik, sivil yöneticilerin daha yararlı ve gerekli olduğunu bilse de, insanımız sert, korkulası, ezen yöneticilere “devlet adamı” muamelesi yapar.
İttihatçılardan bu tarafa devletin genetik kodlarını kontrol eden komitacı, dönüştürücü, illegal alanlarda iş yapmaya yatkın statükonun var olan devlet algısında ve zorba kişilikli yöneticilere saygı duyulmasında etkili olduğunu düşünüyorum. Zira statüko hükmünü sürdürmek, siyaseti “arızi”, kendisini “asıl” olarak sunabilmek için türlü baskılar yanında kirletme yöntemlerini de kullandı. Suç şebekeleriyle, mafyayla iç içe olan, toplumu manipüle eden, siyaseti ve sivil alanı belirli aralıklarla dizayn eden statüko, siyasetçileri kirletmeyi veya kirli siyasetçileri tercih etti. Siyasetçi, bürokrat temiz ise onu kirli, akçalı, ahlaksız ilişkiler ağına çekti, buna dair düzenekler geliştirdi. Eski Türklerde savaşlarda kullanılan Hilal taktiğine benzer yöntemler kullandı. Siyasetçileri ve etkili noktalardaki sivil yöneticileri önce kendisiyle bağlantılı çeteler üzerinden suça bulaştırdı, sonra onları kayda aldı, bu kişileri mutlak teslim olmaya zorladı. Teslim olmayanları veya devrini tamamlayanları elde ettiği verilerle imha ve itibarsızlaştırma yoluna gitti.
Veli Küçük’ün yetiştirmesi olan Sedat Peker’in açıklamalarından anlıyoruz ki bu ülkede 100 yıldır etkin işleyen statüko şimdilerde hilal taktiğini Erdoğan için aktive etti. Sağ siyasetçilerin çoğu kirlenmeye, ihalelere yatkındır. Statüko ile sağ partiler ve siyasetçiler arasında doku uyumu vardır. Sol siyasetçiler hem kirlenmeye daha uzak, hem de statüko ile derin devletle iş tutmaya mesafeli olmuşlardır. Ecevit, Türk siyasi tarihinde temiz kalabilmiş ve Gladyo, derin devlet türü yapıları en açık şekilde dile getirmiş devlet adamıdır. Erdoğan statükonun hazzetmediği Milli Görüş’ten gelmesine rağmen derin devletle iş tutmada ve kirli ilişkilere girmede fevkalade performans gösterdi. Derin, kirli iş ve ilişkilere iştahlı şekilde ve bütün vücuduyla, çoluk çocuğuna, tüm aile efradına kadar girdi. Ama Erdoğan farklı bir şey daha yaptı. Halkın hissiyatını iyi bildiği için korku ve güce dayalı siyaset izledi. Halkın saygısının korkudan kaynaklandığını gördü ve korkuya dayalı otorite inşasına yöneldi. Bu strateji toplumun önemli kısmında karşılık buldu.
Statüko ile kirlenmiş Erdoğan arasında 7-8 yıldır ittifak vardı. Statüko Erdoğan’ın siyasi gücüne, oy potansiyeline ve dini istismar becerisine muhtaçtı. Statükonun arzu ettiği bazı tasfiyeleri ancak Erdoğan gibi “İslamcı” kimlikle yapmak mümkündü zira. 2013’ten bu tarafa bu işbirliği efektif şekilde çalıştı. Daha önce 10-15 yılda bir yapılan balans ayarı Erdoğan eliyle yüzyılın balans ayarı ve tasfiyesi şeklinde icra edildi. Şimdilerde statüko ortağı Erdoğan’dan kurtulmak istiyor. Zira artık Erdoğan sadece topluma, ekonomiye değil statükoya da yük ve engel oluyor. Erdoğan için de “Batağa çek, kirlet, ifşa ve imha et!” yönteminin kullanıldığı anlaşılıyor. Unuttukları şey, Erdoğan’ın kolay imha edilebilecek birisi olmaması. O da kirli yöntemleri keşfetti. Kanlı suç örgütleriyle işbirlikleri geliştirdi ve fanatik bir kitleyi silahlandırdı. Erdoğan artık kendisini devlet olarak görüyor, kitlesi de yeni bir devlet kurduklarını ve yüzyıllık statükoya son verdiklerini düşünüyor.
Erdoğan her tür suça bilerek, isteyerek bulaştı. Kendisi ve çevresi ortalığı kokuya boğacak kadar kirlendi. Anlaşılan o ki statüko Erdoğan’la kurduğu ortaklığı sona erdirmek için Peker’le yeni bir strateji izliyor. Hukuk, kurumlar, demokrasi vb. bittiği için Erdoğan’ı statükonun eski kurumları, yöntemleri üzerinden bitirmek mümkün değil. Zira Erdoğan derin devletin konuşlandığı bütün kurumların içini boşalttı. Onlar da çivi çiviyi söker stratejisiyle bir suç örgütü lideri üzerinden Erdoğan’ı hilalin ortasına aldılar. Hedef büyük ve tehlikeli olduğu için Peker’in ifadesiyle Erdoğan’ı lokma lokma yutacak ve etini parça parça koparıp eritecekler.
Erdoğan büyük lokma. Mücadeleci, muhteris, sınırları olmayan, zarar verme potansiyeli yüksek birisi. Kendisi için ülkeyi ateşe verebilir, ama bu kadar kirlenmiş, bu kadar çevrelenmiş bir siyasetinin çemberden çıkması kolay değil. Zaman alsa ve yavaş ilerlese de bu yükle Erdoğan uzun süre savaşamaz. Yorgun düşüp bir kenara yığılacak!
Eğer güçlü bir toplumsal talep, demokrasi ve hukuk isteği olmazsa Erdoğan sonrası Türkiye eski normallerle buluşacak. Kendisini devlet olarak düşünen yapıların vesayetinde, yarım demokrasinin olduğu, hukukun yarım işlediği, halkın dikkate alınmadığı, devletin kutsandığı düzene geri dönecek!
Kaynak: Tr724