AKP iktidarının Almanya’da yürüttüğü muhbirlik faaliyetine ilişkin konuşan gazeteci Deniz Yücel, “AKP’nin 6-8 bin arası muhbir olduğu tahmini vardır” dedi.
Artı TV’ye konuşan Deniz Yücel, şunları söyledi:
“Almanya’da Türkiye’nin örgütlenmesi tek koldan değil. Devletin resmi kollarından, elçilikler, konsolosluklarla başlayan bir örgütlenme var. MİT’in en fazla faaliyet gösterdiği ülke Almanya’dır, AKP’nin 6-8000 arası muhbir olduğu tahmini vardır. Türkiye’de böyle bir Kurtlar Vadisi fantezisi dolaşıyor. MİT elemanları operasyon yapıyorlar falan. Öyle değil bunların yaptığı muhbirlik. Abdulhamit döneminde jurnalcilik denirdi. Bunların yanında Diyanet İşleri var, cami dernekleri, cemaatler var, Avrupalı Demokratlar Birliği var.”
Sedat Peker’in açıklamaları sonrası tartışılan devlet-mafya-siyaset ilişkisi hakkında da konuşan Deniz Yücel şu ifadeleri kullandı:
“Ahmet Şık, ‘AKP bir parti değil mafya’ demişti bu çok doğru bir tespit. Sedat Peker’in açıklamalarından yıllar önce söylenen bir şey. Git gide iktidarı kaybetme korkusuyla daha da gaddarlaşan bir durum söz konusu. Bu iktidardan her kötülük beklenir. Erdoğan iktidarı kaybetmemek için elinden ne gelirse yapmaya hazırdır. Çünkü biliyor ki iktidarı kaybettiği an onu bekleyen Marmaris’te emeklilik hayatı değil, onu bekleyen, sadece kendisini de değil damadını, oğlunu, bütün bu Erdoğan çetesini bekleyen cezaevidir. Hukuki bir yargılamadır ve sonunda cezaevidir ve Erdoğan bunu biliyor o duruma düşmemek için de her şeyi yapmaya hazırdır.
Bu sadece 2015’te olan bir şey de değil. Türkiye tarihinin daha geçmişine gidip 12 Eylül öncesine bakınca da Maraş, 1 Mayıs katliamı, Bahçelievler değil solun da şiddete karşılık verdiği bir dönem yaşandı. Sol için Bahçelievler Katliamı neyse sağcılar için de Ümraniye Katliamı vardır. 2015’de nasıl PKK’nin bir katkısı olduysa, 12 Eylül öncesinde solun da şiddetin tırmanmasında bir katkısı oldu. En azından geçmişe bakınca bunu unutmamak lazım. Kast ettiğim aman kimse tepkisini göstermesin sokağa çıkmasın değil. Karşılıklı şiddetin tırmanmamasını umuyorum. Demokratik tepkiyi, üzüntüyü sokağa dökmek meşrudur her şeyden önce.”