Anayasa Mahkemesi eski Raportörü Prof. Dr. Osman Can, HDP’nin kapatılması ve yeniden seçime girmesinin engellenmesi durumunda 70-80 civarında milletvekilinin AKP’ye geçebileceğini söyledi.
Can, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM), HDP’nin kapatılması istemiyle hazırladığı iddianameyi kabul etmesini ve dava sürecini Euronews’e değerlendirdi.
Bir siyasi partinin kapatılabilmesi için Anayasa’ya aykırı eylemlerin odağı haline gelmiş olması gerektiğini ve tek başına bunun da yeterli olmadığını belirten Can, iddianamede terör faaliyeti olarak nitelendirilen eylemlerin çoğunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ifade hürriyeti kapsamında değerlendirdiğini kaydetti.
”Anayasa, 2001 yılında bu konu ile ilgili esaslı değişikliklere uğradı. Buna göre bir siyasi partinin kapatılması için Anayasa’ya aykırı eylemlerin odağı haline gelmiş olması gerekiyor. Sadece bu da yetmez, Anayasa’nın kendisi diyor ki; ‘Eylemler üyeler tarafından yoğun bir şekilde işlenecek. Bu bir veya birkaç tane eylem demek değil, sayıca çoklu eylem olmalı. Ve bu yoğunluk siyasi parti tarafından da aktif olarak kabul edilecek, benimsenecek.’ Ancak böyle bir durumda odaklaşma olabilir. Ya da Anayasa’ya aykırı eylemler partinin merkez organları tarafından kararlı bir şekilde kabul edilecek. Ondan sonra o siyasi partinin odak olduğu kabul edilecek. Yani öyle kolay değil. Bunun için eylemlere bakılmalı. Ben siyasi partilerin kapatılması konusunda kitap yazdım ve Anayasa Mahkemesi’nde üç tane davaya baktım. Ben iddianameye baktığımda bunun yapılması o kadar kolay değil.”
”Bu iddianamede Anayasa’ya aykırılığı olan birkaç tane eylem söz konusu olabilir ki bunların kanıtlanması gerekiyor. Onun dışındakiler ifade ile ilgili. Yani terör örgütünün propagandası, terör faaliyetleri ya da bu şekilde nitelendirilen eylemlerin neredeyse yüzde doksanı hatta daha fazlası ifade açıklaması. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bunları ifade hürriyeti kapsamı içerisinde değerlendiriyor. Bunları parti kapatma gerekçesi yapamaz diyor. Yani Anayasa’ya göre de bu böyle. Dolayısıyla geriye çok çok az miktarda bir eylem kalıyor. Onların kanıtlanması gerekiyor ve geriye kalan eylemlere bakıldığında da partiye bunların istinat edilmesi çok mümkün değil. Parti o eylemlerin büyük bir kısmı ile arasına mesafe koymuş zaten.”
İddianamenin büyük bir kısmını Kobani olayları içeriyor, HDP’nin dönemin MYK’sında yer alan siyasetçiler Kobani olaylarından sorumlu tutuluyor.
Buna ilişkin değerlendirmede bulunan Prof. Dr. Osman Can, parti organları ya da suçlanan kişilerin doğrudan doğruya o şiddet eylemlerinde yer aldığının kanıtlamasının önemli olduğuna dikkat çekiyor.
“Şiddet hareketleri oldu, elliden fazla insan öldürüldü bu yabana atılacak bir şey değil ama bunu partiye gerçekten isnat edebilmeleri gerekiyor. Bunu yapamazlarsa ortada kapatma için yeterli delil olmaz. Daha doğrusu odaklaşma için yeterli delil olmaz. Kobani olaylarında politik pozisyon benimsemek siyasi bir partinin kapatılması ile ilgili bir gerekçe olamaz. Yani Kobani olayları ile ilgili hükümet başka bir pozisyonda HDP başka bir pozisyonda. Bu gayet doğal. Hükümetin politikasını benimsemek zorunda değil. Burada parti kapatmasında işlevsel olabilecek şey parti üyelerinin o sırada anayasaya aykırı eylemler, bölücülükle bağlantılı şiddet hareketlerinin başkalarının temel hak ve hürriyetlerine zarar vermesi gibi durumların gerçekleşmesi gerekiyor. İkinci olarak da parti yönetiminin bunları sahiplenmesi gerekiyor. Ya da doğrudan doğruya parti organlarının o şiddet eylemlerinin içinde olması gerekiyor. Bunun kanıtlanması gerekiyor. Elimizde bir tane veri vardır. AİHM’nin Demirtaş kararı ve Anayasa Mahkemesi’nin Sırrı Süreyya Önder kararı. Bu iki kararda ifade hürriyeti vardır ve suç işlendiğine dair delil yoktur diyor. ”
Prof. Dr. Can, bu kararın altında hukuki gerekçelerden çok politik gerekçelerin olduğu kanısında.
“Bu iddianame Kobani olayları sırasında hazırlanmış olsaydı bu bir hukuki tartışma olurdu. Hukuki tartışma yaparsınız sonucunda parti kapatılır veya kapatılmaz bu ayrı mesele. Ya da 2015 Kasım’ından sonra, Hendek olayları sonrası bu dönemde parti kapatma davası açılmış olsa ve iddianame hazırlanmış olsaydı hukuki mesele olduğunu söylerdik. Ama hiçbir şey yok, bu süre içerisinde HDP daha fazla demokratik mücadelenin içerisine girmiş, şiddet ile arasına çok ciddi mesafe koymuş ve demokratik muhalefetin parçası şu an. En pozitif politika yaptığı bu dönemde, birden bire bu parti kapatılmalıdır demek arkasında hukuki gerekçelerden daha fazla politik gerekçelerin olduğunu gösteriyor.”
Anayasa Mahkemesi eski Raportörü Prof. Dr. Osman Can, HDP’nin kapatılıp, baskın seçime gidilmesi halinde AKP’nin tek başına parlamentoda çoğunluğu elde edebileceğinin altını çiziyor.
”İlke olarak söyleyelim altı milyon seçmeni de olsa bir siyasi parti özgürlükçü demokratik düzeni ortadan kaldırma çabası içerisine girdiğinde yaptırım ile karşılaşıyor. Ama bunun gerçekten böyle olması gerekiyor. O yüzden altı, beş ya da otuz milyon olması fark etmiyor. Ancak Türkiye demokratik mi değil mi bu ayrı bir tartışma konusu. Neden böyle bir yola başvuruluyor? Muhtemelen oylarla ilgili gördüğümüz kadarıyla. Seçimlere doğru gidebilme ihtimali vardır ve Cumhur İttifakı özellikle AKP’nin oylarında çok ciddi düşüşler var. Dolayısıyla bu parti kapatıldığında ve de yeniden seçime girmesi engellendiğinde 70-80 civarında milletvekilinin AKP’ye girebilme ihtimali var. Bu parti bağımsız olarak adaylarını belirlediğinde 30-35’ten daha fazla milletvekili çıkaramayacaktır. Bu da 50’nin üzerinde AKP’ye milletvekili demek. HDP diğer muhalefet partileri ile ittifak kurarak seçimlere girdiğinde ise hem onlar hem de CHP açısından da ciddi bir handikap olur. Çünkü denilecek ki bakın PKK ile hareket ediyorlar. Anayasa Mahkemesi bu partinin PKK güdümünde olduğunu tespit etti ve kapattı denilecek. Yani nereden bakarsanız bakın burada politik bir mesele var. Türkiye’de 2002 Kasım seçimlerinde AKP yüzde 34 küsür oyla iktidara geldi dolayısıyla AKP’nin oyu yüzde 30’lara düşse bile eğer HDP kapatılır ve baskın seçim olursa AKP’nin tek başına parlamentoda çoğunluğu elde edebilme ihtimali var. Yani bu önemli bir gösterge.”
KAYNAK: EURONEWS TÜRKÇE – DİLEK GÜL