İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisini hedef alan açıklamalarına cevap verdi. Akşener, “Erdoğan geçen haftaki grup toplantısında Rize’deki provokasyonun azmettiricisi olduğunu itiraf etti” dedi.
Partisinin grup toplantısında konuşan Akşener’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Türkiye, cami açılışında bile milleti bölmeyi başaran bir zihniyet ile yönetiliyor. Bu kirli zihniyet ne zaman sıkışsa milletimizi değerleri üzerinden ayrıştırmaya çalışıyor. Nifak tohumları ekip, milletimizi birbirine düşürüyor. Tek önceliği koltuk olanlar kirli siyasi hesapları gereği bu toplumsal ayrışmadan, bu gerilimden besleniyorlar. Bunun son örneğini Taksim Cami açılışında yaşadık. Biz davet aldık, davet edenlere teşekkür ederim. Programımız vardı ama benim adıma sayın Grup Başkanımız İsmail Tatlıoğlu katıldı. İstanbul’umuza hayırlı olsun.
”ERDOĞAN VE EKİBİNİN ALLAH’IN EVİNDE DÜŞMANLIK ÜRETME HASTALIĞI KABUL EDİLEMEZ”
Ancak sayın Erdoğan ve ekibinin, Allah’ın evinde bile düşmanlık üretme hastalığını kabul edemeyiz. Sayın Erdoğan bir kez daha hatırlatayım, camiler müminler ibadet etsin diye yapılır. Taraftarına zafer, muhalefetine mağlubiyet yaşatacaksın diye yapılmaz. Allah’ın evi böyle kirli hesapların mekanı hale getirilemez. Camilerimiz hepimizindir. Taksim Cami’nde ibadet eden vatandaşlarımızı kendi hesaplarına alet edemezsin.
Sırf sayın Erdoğan’a yaranacaklar diye AK Parti Mahalle Temsilcisi kılıklı sözde din adamları, kutsal mabedimizde Cumhuriyetimizin kurucusuna lanet okuyor. Allah bunu yapanları da yapılmasına göz yumanları da ıslah etsin.
Zerre utanmadan Allah’ın huzurunda nefret kusanlara, gündem değiştirmek için ecdanına lanet okuyacak kadar küçülenlere inat, İstiklal ordularının başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha minnet ve saygıyla anıyorum.
TÜİK’E TEPKİ: GÖZÜMÜZ AYDIN, BÜYÜMÜŞÜZ!
Bir insanın şahsi menfaatleri, Allah korkusunun önüne geçerse, o insan her şeyi yapar, her yaptığını da mübah görür. Şahsi ikballeri için, nifaktan, gıybetten, kul hakkı yemekte çekinmeyenler günahta da sınır tanımazlar. İhtiyaç olur iftira ederler, ihtiyaç olur istiskal ederler, ihtiyaç olur yalan söylerler. Nitekim, temel görevi, iktidarın yalanlarına gerçeklik uydurmak olan, Türkiye İstatistik Kurumu, hafta başında, aziz milletimize büyük bir müjde verdi. Dedi ki; ‘Türkiye, 2021’in ilk çeyreğinde, yüzde 7 büyüdü.’ Gözümüz aydın, büyümüşüz! Açıklamayı yapan TÜİK olduğu için biz de doğal olarak, bu büyümeyi bir inceleyelim dedik. Açıklanan verilere göre, sabit sermaye yatırımları, büyümeye pozitif etki yapmış. Beş çeyrek negatiften sonra, net ihracat da az da olsa pozitif katkı yapmış. Buraya kadar her şey güzel. Elbette bunları sevindirici buluyoruz. Ama bazı şeyleri sorgulamak zorundayız. Mesela, milletimiz bu büyümeyi hissedebilmiş mi? Hayır. Mesela, yüzde 7 büyümeye rağmen, esnafımız, çiftçimiz neden hâlâ perişan? Kem küm. Mesela, son bir yılda işsiz sayımız neden 2 buçuk milyon kişi artarak 10 milyona ulaşmış? Cevap yok.
Bizden çok daha düşük oranda büyüdükleri halde birçok ülke, pandeminin olumsuzluklarını, bizden çok daha hafif yaşıyor. Çünkü o ülkelerde, hükümetler ciddi hibe destekleri verdiler. Yani vatandaşlarının sağlık ve huzurunu, büyüme istatistiklerinin önüne koydular. Bizde ise iktidar, sırf büyüyeceğiz diye, hem yarım tedbirlerle insanlarımızın sağlığı tehlikeye attı, hem de direkt yardım yapmayarak insanlarımızı geçim sıkıntılarıyla baş başa bıraktı. Sırf istatistikler yüksek gelsin diye sosyal devlet olmanın gereğini maalesef yapmadı. Bu çarpık anlayışın etkilerini, büyüme rakamlarını incelediğimizde görebiliyoruz. Milli gelirimizi, gelir yöntemiyle incelendiğimizde, ücret ödemelerinin, gayri safi yurt içi hasıla içindeki payının, 2014 yılının ilk çeyreğinden beri, en düşük seviyeye geldiğini görüyoruz. Bir başka deyişle, ücretli çalışanlar, pastadan son yedi yılın, en küçük payını almışlar. Ayrıca bu büyümenin, krediyle finanse edildiğini de atlamamak gerekiyor. İlk çeyrek sonu itibarıyla, son bir yılda, toplam banka kredileri, 830 milyar lira, tüketici kredileri de, 223 milyar lira artmış. Yani, iktidarın dört elle sarıldığı bu büyüme, esasında borçla gerçekleşmiş. Yani, zenginleşmemişiz, tam tersine borçlanmışız. Sözüm ona beklentileri aşan, bu olağanüstü büyümenin, milletimizce hissedilememesinin sebebi işte budur. Sipariş istatistik destekli sözde büyüme ile, gerçek kalkınma arasındaki fark, işte budur.
‘KADEMELİ NORMALLEŞME’ DEĞERLENDİRMESİ
İktidarın, bu ‘dostlar alışverişte görsün’ siyasetinin sonuçlarını, ekonomiden pandemiye, eğitimden tarıma kadar her alanda yaşıyoruz. Geçtiğimiz pazartesi günü, sayın Erdoğan, pandemi tedbirlerindeki yeni dönem için kürsüdeydi. Milletçe cevabını beklediğimiz birçok soru vardı. Bu soruların çoğuna, artık adet olduğu üzere yine cevap bulamadık. Net bir aşı takvimi oluşturulmuş mu? Oluşturulmamış. Turizm hareketliliği ve konaklamalarla ilgili ne gibi kısıtlamalar var? Belli değil. Yurt dışına çıkışlardan, 65 yaş üstü insanlarımızın durumundan, telafi eğitiminden bahsedildi mi? Hayır. Öğretmenlerin kadro beklentilerine bir cevap var mı? Yok. Toplu etkinlikler ve konserlerin bahsi geçti mi? Hayır. Süre ve sayılarla ilgili bir izahat var mı? O da yok. Ne var? Her zamanki gibi bolca hamaset, birkaç tane de yarım yamalak tedbir var. Mesela ben bir şeyi çok merak ediyorum: Bu kapanma kararlarının bilimsel bir temeli var mıdır? Bilim Kurulu’nun bu konuda bir çalışması olmuş mudur? Yani Bilim Kurulu, ‘Saat 10’dan sonra dışarı çıkma yasağının getirilmesi, virüsün yayılmasını engeller’ demiş midir? Yoksa, bu kararlar göz kararıyla, Sayın Erdoğan’ın kendi keyfine göre, ‘dostlar alışverişte görsün’ diye aldığı kararlar mıdır?
YA İŞİNİ YAP YA DA SANDIĞI GETİR
İktidarın artık bir şeyin farkına varması gerekiyor. Bir karar alma yetkisine sahip olmak, alınan kararı, hiçbir açıklama yapmadan, hiçbir mantığa dayandırmadan, kafaya göre uygulamak anlamına gelmez. Modern bir devlette, her kararın rasyonel bir açıklaması olmak zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti, göz kararı ile Sayın Erdoğan’ın paşa gönlüne göre yönetilecek bir devlet değildir. Böyle iş bilmezlik olmaz. Böyle devlet insanlığı olmaz. Böyle pandemi yönetilmez. Sayın Erdoğan; iş yapıyor gibi görünmek için, şekilden şekile girmekten artık vazgeç. Aldığın abuk sabuk kararlarla, zor durumdaki insanlarımızı daha da zor duruma düşürme. Ya işini yap ya da sandığı getir, biz de memleketi hak ettiği gibi yönetelim.
ERDOĞAN’A ‘RİZE’ TEPKİSİ
Biliyorsunuz, sayın Erdoğan geçen haftaki grup toplantısında Rize’deki provokasyonun azmettiricisi olduğunu itiraf etti. Daha başka planları da olacak ki ‘Bu daha iyi günleriniz’ diye ekledi. Bu vesile ile kendisine Rizeliliğini, Rizeli bir ailenin oğlu olduğunu da hatırlatmış olduk, çok gururluyum. Sayın Erdoğan, madem Rizelisin o zaman Rize’ye sahip çıkacaksın kardeşim. İkizdere’yi korumak için canla başla mücadele edenlere destek olacaksın. Madem Rizelisin, gelin hanımın adım atmasını beklemeyeceksin, önce sen davranacaksın. ‘Rize’nin doğasını birkaç rantçıya yedirmem’ diyeceksin. Madem Rizelisi,n İstanbul’a ihanet ettiğin gibi Rize’ye ihanet etmeyeceksin.
Rizeli sayın Erdoğan, muhterem kayınbirader, İkizdere’nin güzelim ormanlarına taş ocağı açmaya çalışan hem de Rizeli olan malum müteahhite bir otoyoldan bir yıl için 2 milyar 150 milyon lira garanti ödemesi yaptı.
Buradan ilan ediyorum; Rizelilere sahip çıkmaya devam edeceğim, hiç kusura bakma milletimizin yanında durmaya devam edeceğim. Sen daha dur, senin deyiminle bunlar daha iyi günlerin. Milletin gerçekleriyle daha çok yüzleşeceksin. Kayınbirader, gelin hanımdan öğrenecek.