HABER YORUM | MUHSİN AHMET KARABAY
Suç örgütü lideri Sedat Peker’in ilk videosunu yayınlamasının üzerinden bir ay geçti. Pek çok kişi, “yine hiçbir şey değişmeyecek” düşüncesine kapılmaya başladı. Gerçekten Beştepe’den pompalanan, “görmezden gelin” çağrısı etkili oluyor mu? Gelin tabloya birlikte bakalım.
2 Mayıs 2021’de ilk Peker videosu yayınlandığında izleyenler izlemeyenlere, sosyal medya tellallığı ile “Duydun mu, duydun mu?” diyerek ulaştırdı. İkinci, üçüncü videoları izleyenler, yer yerinden oynayacak sandı. Heyecana kapıldı, vakitsiz beklentiye girdi.
Zihinleri kurcalayan soru, Beştepe’nin “Ciddiye almayın” talimatının parti içinde ne kadar ciddiye alındığıydı? Ben zihninizde olay üzerine konan tozların üflenmesine biraz yardımcı olayım. Kısa hatırlatmalardan sonra siz de “Meğer tahminimden daha fazla ciddiye almışlar” diyeceksiniz.
PEKER’İ İLK CİDDİYE ALAN SOYLU OLDU
Sedat Peker’in iddialarını ilk ciddiye alan hedefteki iki isimden birisi oldu. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, kendi tarafından belirlenen gazetecileri karşısına aldı ve kendince iddiaları cevapladı.
Gündeme getirilen, “Bir milletvekiline her ay 10 bin dolar para ödediğine” ilişkin topa girdi. Bu milletvekilini bildiğini ve adını savcıya vereceğini açıkladı.
İkinci topa giren isim AK Partili Meclis Başkanı Mustafa Şentop oldu. Şentop, Soylu’dan bu milletvekilinin adını açıklamasını istedi. Dahası sadece sözlü değil, yazılı cevap talebinde de bulunduğunu söyledi.
Kamuoyunun daha, “Bu adam neler söylüyor?” diye anlamaya çalıştığı günlerde bu kez eski başbakan Binali Yıldırım, uyuşturucu baronu olmakla suçlanan oğlu ile ilgili çıkıp konuştu. Ailesinin adının uyuşturucu ile yan yana getirilmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Oğlu Erkan Yıldırım’ın Venezuela’ya gittiğini ancak, iddia edildiği gibi yeni uyuşturucu rotası belirlemeye değil, oradaki insanlara maske ve sağlık yardımı götürdüğünü ileri sürdü. Söz konusu gidilen tarihteki gümrük beyannamelerinin Binali Yıldırım’ın iddialarını yalanlamış olması yazımızın konusu değil.
Ardından AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan topa girdi. Bir suç örgütü liderinin iddialarını ciddiye almadıklarını söyledi. Bu konuda hayli kelam ederek, aslında iddiaların ne kadar canlarını yaktığını ortaya koymuş oldu.
Son adım yine Süleyman Soylu’dan geldi. Soylu, Peker tarafından öne sürülen kendi şirketi olan Engin Sigorta’nın AK Parti’ye geçmesinden sonra yüzde 5,757 büyüdü iddialarını cevapladı. Söz konusu dönemde yüzde kaç büyüdüğünü net ortaya koymasa da iddia edildiği oranda büyümediklerini söyledi.
Peker’i ciddiye almak durumunda kalan bir başka isim ise Ankara Bölge İdare İstinaf Mahkemesi Başkanı Esat Toklu oldu. Toklu, iddiaların odağındaki otelde ailesi ile birlikte 10 gün kaldığını ve bedeli olan 35 bin TL’yi cebinden ödediğini söyledi. İstinaf Mahkemesi Başkanı Toklu, BMW marka X5’e nasıl bindiğini açıklarken de hakim ve savcıların yüzde 25’inin kendisi gibi lüks arabalara bindiği iddiasını ortaya attı.
PEKER’İN İDDİALARI ÖNCE YANDAŞ MEDYAYI SARSTI
Peker tarafından dillendirilen iddialar AK Parti cephesinden önce yandaş medyada gedik açtı. Süleyman Soylu’nun medya ayağı olarak tanınan Hadi ve Süleyman Özışık kardeşler program yaptıkları mecralardan ve yazı yazdıkları gazetelerden kovuldular.
Süleyman Soylu’nun Habertürk’teki programında yer alan sözleri ve yaklaşımı dolayısıyla hedef isim haline gelen Veyis Ateş, yaşadığı lüks hayat ve şaibeli ilişkileri gerekçesiyle kanal tarafından zorunlu izne çıkarıldı. Dönüp dönmeyeceği bilinmiyor.
Şimdi sırada Cem Küçük var. Tutuklu sanıkların, yakınlarının öldürülmesi dahil her türlü işkence yapılarak konuşturulması gerektiğini söylemesi ile hafızalara kazınan Cem Küçük’ün de günlerinin sayılı olduğunu söylemek için kahin olmaya gerek yok sanırım.
Bir sonraki isim konusunda papatya falı bakmak isteyen varsa ben iki isim verebilirim. Ya da herkes kendi zihninde iki isim belirleyip bir yere not etsin.
AK PARTİ’DE YANGIN BACAYI FENA SARDI
AK Parti’nin içi bugüne kadar hiç olmadığı kadar fena kaynıyor. Net söyleyeyim. 17-25 Aralık dönemindeki ile kıyaslanamayacak kadar fena hem de. Hırsızlıklar, yolsuzluklar ortalığa saçıldığında ülke tablosu bugünkü gibi değildi. Bir kez ülke ekonomisi 2021 yılı ile kıyaslanamayacak kadar iyi idi.
O günlerde bizzat Erdoğan tarafından Cemaat’e karşı dozu zaman içerisinde artırılacak olan bir savaş başlatılmıştı. 17-25 bu savaşın iyice kızıştığı günlere denk geldi. Ortaya konulanların doğru olduğunu söyleyenler bile iktidarın yanında yer almayı seçtiler. İktidardan beslendikleri çok şey vardı.
Şimdi ise ekonomi bir avuç insan dışında ortalama halk için çekilmez bir hale gelmiş durumda. Artık “Çalıyorlar ama çalışıyorlar” denilen günler çok geride kalmış durumda.
Tepedeki isim görünüşte daha güçlü hale gelmiş gibi, ancak o dönemde içten gelen sevgi, şimdilerde korku kaynaklı bir saygıya dönüşmüş durumda.
PARTİDE ÜÇ AYRI TAVIR ORTAYA ÇIKTI
Partiye yürekten inanan geniş bir kesim ortaya saçılan iddialardan çok rahatsızlık duyuyor. Bu kesim, iddiaların görmezden ve duymazdan gelinmesi yerine mutlaka iddialara doğru cevaplar verilmesi gerektiğini dile getiriyorlar.
İkinci grupta yer alanlar sayıca daha azlar. Bu kesim iddiaların parti içinde muhatapları varsa onların gerekli cevabı vermesi ya da dile getirilenlerin doğru olması halinde ise bunların partiden temizlenmesi gerektiğini söylüyorlar.
Parti içinde Beştepe’ye yakınlığı ile bilinen üçüncü grubun tavrı çok daha net. Bu grupta yer alanların tamamına yakını parti içinde kilit noktalarda bulunuyorlar. Biraz da birinci isme yaranmak için olsa gerek, seslerini çok yükseltiyorlar. Ortaya atılan iddiaların hepsinin yalan olduğunu öne sürüyorlar. Bununla da yetinmeyip, dış mihrakların Türkiye’nin istikrarını bozmak için Türkiye’ye kumpas kurdukları iddiasını avazları çıktığı kadar bağırıyorlar.
AK Parti içindeki kavga daha çok büyüyecek. 17-25 Aralık ile kıyaslayıp “Hiçbir şey değişmez” iddiasındakilere bir şey diyecek değilim. Ama şunu bir yere not etsinler. Daha her şey yeni başlıyor.
Bu çatışmanın galibinin hangi taraf olacağını söyleyebilecek durumda değilim. Ama kaybedeni Türkiye oluyor.