Nisan ayında asıl amacını gizleyerek, Erbil Havalimanı’na doğru sivil hava güzergahını kullanan patlayıcı yüklü bir insansız hava aracı (İHA) havalimanı yakınlarındaki Amerikan üssündeki CIA deposuna düştü.
ABD güçleri, Irak’taki en büyük Amerikan ve İngiliz askeri yığınağında büyük bir şok dalgasının hissedildiğini duyurdu. Depo yerle bir olsa da ölen ya da yaralanan kimse olmadı.
Bir Amerikalı komutan olaya ilişkin, “Neyi vurduklarını biliyorlardı ama içinde ne olduğunu bilmiyorlardı” dedi.
Geçtiğimiz 1,5 yıl içerisinde Irak’ta ABD’ye yönelik çoğu tedarik konvoylarını hedef alan roket ve el yapımı patlayıcılarla olmak üzere 300 civarında saldırı gerçekleştirildi. ABD’li komutan, “Bu ezberbozan bir durum” yorumunda bulundu.
Söz konusu İHA, İran yapımı askeri bir araçtı ve hassasiyeti bakımından da büyük bir tehlikeye sahipti.
Bağdat Uluslararası Havalimanı’ndaki Amerikan askeri üssünün yakınlarına Çarşamba gecesi de bir roketin düştüğü bildirildi.
Fransız haber ajansı AFP’ye konuşan güvenlik kaynakları, saldırıda bubi tuzaklı bir insansız hava aracının kullanıldığını söyledi – bu tekniğin İran yanlısı gruplar arasında giderek daha yaygın bir şekilde kullanıldığı söyleniyor.
Milis tehditleri
ABD’nin Ocak 2020’de Bağdat’ta İranlı general Kasım Süleymani ve İran destekli Irak milis örgütü Haşd-i Şabi’nin içindeki en etkili birliklerden Kataib Hizbullah (Hizbullah Tugayları) komutanı Ebu Mehdi el-Mühendis’i öldürdüğü saldırılar, Irak topraklarındaki ABD ve İran arasındaki gerilimi farklı bir boyuta taşıdı.
Halihazırda Louisiana Ulusal Muhafızları’ndan oluşan ABD’li askeri birlikler, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin başkenti Erbil’deki üste konuşlanmış durumda. Bu ABD’li birlikler, İngiliz askerlerin de dahil olduğu, Iraklı ve Suriyeli Kürt birliklere IŞİD’e karşı mücadelerinde destek veren uluslararası bir koalisyonun parçası. Ancak IŞİD’le muharebe harekatına dahil olmayan bu birliklerin karşılaştıkları en büyük tehdit ise İran destekli gruplardan geliyor.
Kuzeydoğu Suriye ve Irak’ta şu anda sayıları eski ABD Başkanı Donald Trump tarafından belirlenen ve daha sonra Başkan Joe Biden tarafından değiştirilmeyen, 2 bin 500 ABD askeri bulunuyor. Irak Parlamentosu ise Süleymani ve Mühendis’in öldürülmesinin ardından bağlayıcı olmayan bir kararla yabancı güçlere ülkeyi terk etmeye çağrısında bulundu. Bu sayılarda özel harekat kuvvetleri hesaba katılmıyor. Erbil hava üssünden havalanacak bir Chinook tipi helikopter ile özel kuvvetler personeli ile normal birlikler kadar kalabalık olacak.
‘Kayda değer bir gerginlik’
Erbil saldırısından bir ay sonra, El Anbar bölgesindeki El Esad hava üssünü hedef alan ikinci bir İran yapımı İHA ise engellendi.
“Doğal Çözüm Operasyonu” adı verilen, ABD liderliğindeki IŞİD karşıtı askeri koalisyonun bir parçası olan İngiliz Tuğgeneral Richard Bell, İHA saldırılarını “kayda değer bir gerginlik” olarak yorumladı.
“Askeri koalisyon olarak bu durumu fazlasıyla ciddiye alıyoruz. Detaylarına şimdi girmeyeceğim ciddi bir savunma yeterliliğimiz var” ifadelerini kullanan Bell meşru müdafa haklarını saklı tuttuklarını söyledi.
Şu anda İran’la nükleer müzakerelere odaklanmış durumda olan ve saldırılara henüz yanıt vermeyen ABD, verilebilecek herhangi bir yanıtın önümüzdeki hafta İran cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhafazakarları güçlendireceğinden endişe ediyor.
İngiliz komutan İran destekli milisler hakkında da “Onları yasadışı milis grupları olarak tanımlayan, Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi’ydi. Ve bence bu onları tanımlamanın oldukça adil bir yolu” yorumunda bulundu.
Tuğgeneral Bell, sözlerine şöyle devam etti:
“Bu bizim için bir meydan okuma, ancak daha çok oyalayıcı bir şey olduğunu söyleyebilirim. Temel görev, Irak ve Suriye halkının IŞİD’i kalıcı bir biçimde yenmesine yardımcı olmak.”
Ancak Iraklılar için milisler oyalayıcı olmaktan daha çok, ölümcül bir tehdit.
Haşdi Şabi, 2017’de IŞİD’e karşı kazanılan galibiyette rol oynadıktan sonra Irak güvenlik güçlerine katıldı. Ancak örgüt yargısız infazlar, yasadışı suç eylemleri ile suçlanıyor.
Ekim 2019’da ise hükümetin değişmesi ve yabancı askeri birliklerin ülkeyi terk etmeleri talebiyle toplanan ancak ölümlerle sonuçlanan protestolar için de Haşdi Şabi işaret ediliyor.
Protestolar esnasında 500’den fazla kişi öldürülürken, en az 34 aktivist ve gazeteci de suikaste uğradı.
Geçtiğimiz ay ise gençler bir kez daha sokaklara döküldü ve bu kez de protestolarda “Beni kim öldürdü?” sorusunu yöneltti. Bağdat’ta çevik kuvvet polisiyle çıkan çatışmalarda da en az iki kişi hayatını kaybetti.
‘Sokaklardaki silahlar’
Ali Kazım Muhammed sessiz, sakin bir adam. Siyah giyinmiş, gömleğinde küçük altın bir broş var. Broşta Bağdat’ın güneyindeki Maysan şehrinde öldürülen aktivist kardeşi Emcet’in resmi var.
Ali, hükümetin protestocuların öldürülmesiyle ilgili resmi soruşturmasına pek güvenmiyor:
“Bu ciddi bir soruşturmadan çok bir tiyatro. Hakimlerin baskı altında olduğunu ve bu nedenle de doğru düzgün bir soruşturma yapamadıklarını söyleyebilirim.”
“Kardeşimin ölümü ile ilgili soruşturma “faili meçhul” olarak kapatıldı. Emcet’in öldürüldüğü yer güvenlik kameralarıyla dolu bir hükümet bölgesi. Ancak buna rağmen bir yere varamadılar.”
Ali, kardeşinin ölümünden Irak devletinin bölünmüş olmasını sorumlu tutuyor:
“Hükümetin çöküşü, her sokakta, her meydanda silahların yayılmasına yol açtı. Devlet dairelerinde bile silahlı adamlar bulursunuz.”
Parlamento seçimlerinin bu yıl Ekim ayında yapılması planlanıyor, ancak protestocular şimdiden boykot çağrısı yapıyor. Protestocular hükümetin kendilerine güvenlik sağlayamayacağını ya da değişim getirebileceğine dair inançlarını yitirdiklerini savunuyor.
Musa Rahmatallah öldürülmekten iki kez kurtuldu ve bir süreliğine Irak’tan kaçmak zorunda kaldı. Başlangıcından beri protesto hareketinin içinde yer aldı.
Irak’ın geleceği için endişelenen Musa, “Demokratik, şeffaf ve profesyonel bir seçim olmasını umduk ama bu bu şekilde olmayacak ve siyasi sınıf göstermelik bir biçimde örgütlenerek ve halkın katılımını sağlayarak aynısını yapacak” diyor.
“Saddam [Hüseyin] bir diktatördü, ama şimdi her köşe başında bir diktatörünüz var ve hepsi de kendi belirledikleri standartlara göre halkın yaşamasını isteyen totaliter insanlar. Biri dindar bir hayat istiyor; diğeri bir ideolojiyi benimsiyor; diğeri de ilkel muhafazakar bir hayat tarzını istiyor. Dolayısıyla bu da kişilerin ya isteyerek ya da silah zoruyla bunları benimsemesi anlamına geliyor.”
Irak diktatörlük yönetiminden geçip işgal altına girdi. Ardından da El Kaide ve IŞİD’in tehditlerine göğüs gerdi. Daha önce olduğu gibi, bugün de İran ve ABD arasındaki ‘adı konmamış savaş’ta en büyük kayıplar Irak halkında olmaya devam ediyor.
KAYNAK: BBC TÜRKÇE