Çin’in Şincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Müslüman Uygurlar’a yönelik baskıcı politikaları, ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu’nda tartışıldı. Oturumda Şincan’daki kamplarda yaşadıklarını anlatan Uygur Türkü bir kadın uluslararası topluma “soykırımın devam etmesine izin vermeyin” çağrısında bulundu. Oturumda Türkiye ve diğer Müslüman ülkelerin duruşları da gündeme geldi.
İnternet üzerinden düzenlenen oturumda Uygur Türkü Tursunay Ziyawudun, Washington’da bulunan Uygur İnsan Hakları Projesi Yönetim Kurulu Başkanı Nuri Türkel ve Georgetown Üniversitesi öğretim üyesi James Millward Kongre üyelerinin sorularını yanıtladı.
2016 yılı Kasım ayından itibaren Şincan’da farklı kamplarda tutulan Tursunay Ziyawudun, “Şincan’daki Uygurlar ve Diğer Azınlıklara Karşı İşlenen Zulümler” başlığını taşıyan oturumda tercüman aracılığıyla konuştu ve Kongre üyelerinin sorularını cevapladı.
Tursunay Ziyawudun konuşmasına, “Kamplardan kurtulan birisi olarak hayatta kalamayan herkes adına konuşmam gerektiğini hissettim. Hükümetlerin artık uyanmasını ve 21.Yüzyıl’da bu soykırımın devam etmesine izin vermemelerini istiyorum” sözleriyle başladı.
Doğu Türkistan’da büyüyen Tursunay Ziyawudun, 2010 yılında eşiyle birlikte Kazakistan’a taşındıklarını, Kazakistan hükümetinin eşine oturma izni verdiğini ancak Çin pasaportunun süresi dolduğu için kendisinin başvurusunun reddedildiğini, bunun üzerine 2016 yılı Kasım ayında memleketine dönmek zorunda kaldığını anlattı.
Memleketine dönüşte sınır görevlileri tarafından sorgulandığını, ABD’de birisiyle temas kurup kurmadığının sorulduğunu, bir ay sonra da pasaportlarına el konulduğunu ve birkaç ay sonra da toplama kampına gönderildiğini söyledi.
“Ne olduğunu bilmediğimiz ilaçlar ve iğneler veriliyordu”
Uluslararası toplumun iddialarını reddeden Çin’in “eğitim kampı” olarak nitelediği Şincan’da kamplardaki koşulların korkunç olduğunu söyleyen Tursunay Ziyawudun, “Bize ideolojimizin sorunlu olduğunu, eğitim alacağımızı söylediler. Soru sorduğumuzda darp ediliyorduk. Sağlık sorunum sebebiyle bir ay sonra serbest bırakıldım. İkinci kez kampa gönderildiğimde durum daha da kötüydü. 8 Mart 2018’de kampa gönderildim ve 10 aydan fazla bir süre orada kaldım. Her gün 10 otobüs dolusu kişi getiriliyordu” sözleriyle yaşadıklarını anlattı.
Kaldıkları hücrelerde onları sürekli izleyen kameraların olduğunu anlatan Ziyawudun, “Köşeye tuvaletimizi yapmamız için bir kova koymuşlardı. Verdikleri yemekse sulu bir çorba ve ekmek. Her gün ne olduğunu bilmediğimiz ilaçlar ve iğneler veriliyordu. Çin hükümetine sadakat yemini etmek ve sürekli Xi Jinping’le ilgili videolarını izlemek zorunda bırakılıyorduk” dedi.
“Cinsel organıma elektro şok cihazı soktular”
Şincan’daki kamplardan kurtulmayı başaranlardan bazıları daha önce bu kamplarda kadınların zorla kısırlaştırıldıklarını iddia etmişti. Kongre’deki oturumda konuşan Tursunay Ziyawudun’un anlattıkları da bu iddiaları doğrular nitelikte.
“Kızlar kamptan götürülür ve günler sonra geri getirilirlerdi. Aklını kaybedenler oldu. Ben de bir başka kadınla birlikte götürüldüğüm yerde işkence gördüm. Cinsel organıma elektro şok copu soktular. Yan odadan diğer kadınların çığlıklarını duyabiliyordum. Gardiyanların diğer kadına tecavüz ettiğini biliyordum. Bir keresinde bütün kadınların kısırlaştırılması ya da rahimlerinin içine doğum kontrol cihazı yerleştirileceği yönünde bir emir geldi.” şeklinde konuştu.
“Çin hükümeti bana yalancı dedi”
2018 yılı Aralık ayında kamptan ayrılan Tursunay Ziyawudun ayrılmadan önce yetkililerin kendisini, yaşadıklarını başkalarına anlatması halinde bunun olumsuz sonuçları olacağı konusunda uyardığını söyledi.
Ziyawudun, 2019 yılı Eylül ayında Kazakistan’a gitmesine izin verilince, bir insan hakları örgütüne ve gazetecilere yaşadıklarını anlatmış. Geçtiğimiz yıl ABD’ye gelince de BBC’ye konuşmuş.
Tursunay Ziyawudun o dönemi, “Haber 2 Şubat’ta yayınlandığında tüm dünyada yankı buldu. Çin hükümeti ben ve benim gibi yaşadıklarını anlatan kişileri karalamaya başladı. Hatta Pekin’de basın toplantısı düzenleyen Dışişleri Bakanlığı sözcüsü benim fotoğrafımı gösterip bana yalancı dedi” sözleriyle anlattı.
“Çin konuyu çarpıtma ve dezenformasyon stratejisi uyguluyor”
Oturumda konuşan Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu’nun Demokrat Partili Başkanı Gregory Meeks, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Çin’in Uygurlar’a ve diğer azınlıklara yönelik “soykırımda” bulunduğunu net biçimde ifade ettiğini hatırlattı.
Kamuya açık belgelerin, uydu görüntülerinin ve medyada yer alan haberlerin Uygurlar’a yönelik korkunç istismarı ortaya çıkardığını belirten komisyonun ilk siyah başkanı, “Çin’in bu zulmü soruşturmak ve soykırıma son vermek üzere uluslararası toplumla birlikte çalışmak yerine konuyu saptırma ve dezenformasyon stratejisi benimsediğini” söyledi.
Kongre üyesi Meeks: “İnsan hakkı ihlallerine ışık tutmaya devam edeceğiz”
Demokrat Gregory Meeks, Şincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşanan soykırım ve insanlığa karşı işlenen suçlar konusunda Cumhuriyetçi Partili Kongre üyesi Michael McCaul ile birlikte Temsilciler Meclisi’ne 14 Nisan’da sundukları tasarıyı ve Şincan’daki Uygurlar’ın zorla çalıştırılmasıyla üretilen malların ithalatına kısıtlama getiren yasa tasarısını hatırlattı.
Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Meeks, Kongre’de atılan bu adımlarla, insan haklarının korunmasının ABD’de partiler üstü bir öncelik olduğunu gösterdiğini ve baskıcı ülkeler “ister dost ister düşman olsun, Kongre’nin insan hakları ihlallerine ışık tutmaya devam edeceğini” söyledi.
Biden yönetiminin Çin hükümeti yetkililerini hedef alan bir dizi yaptırım uyguladığını da anımsattı.
Cumhuriyetçi Kongre üyesinden Nike ve Disney’ye eleştiri
Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu’nun Cumhuriyetçi Partili kıdemli üyesi Michael McCaul’un gündeminde ise Şincan Uygur Özerk bölgesi ile işbirliği yapmış olan Amerikan firmaları vardı.
Çin’in kuzeybatısındaki Şincan Uygur Özerk Bölgesi dünyadaki pamuk üretiminin beşte birini karşılıyor. Geçtiğimiz Ocak ayında ABD, Uygurlar’ın ve diğer etnik azınlığın zorla çalıştırıldıkları endişeleri sebebiyle, Çin’in bu bölgesinden pamuk ithalatını durduracağını açıkladı.
Cumhuriyetçi McCaul, oturuma Nike firmasını da davet ettiklerini ancak şirketin daveti reddettiğini söyledi.
Yapım şirketi Disney’nin bazı sahnelerini Şincan’da çektiği ve kapanışta Çinli yetkililere teşekkürün edildiği Mulan filmi bu sebeple eleştirilmişti.
Oturumda bu konuyu da gündeme getiren McCaul, “Kar amacı gütmek doğru şeyi yapmanın önüne geçmemeli. Amerikan halkı Çin’le iş yapan bu şirketlerin anlaşmalarının gerçek boyutu ortaya çıkarılmalı ki paranın nereye gittiği bilinsin” diye konuştu.
“Çin uyguladığı şiddeti normalleştirmeye çalışıyor”
1995 yılında ABD’ye öğrenci olarak gelen ve daha sonra sığınma başvurusunda bulunan Uygur İnsan Hakları Projesi Yönetim Kurulu Başkanı Nuri Türkel de oturumda Kongre üyelerinin sorularını yanıtladı.
Son üç yıl içinde Kongre’de bu konuyla ilgili dört kez ifade verdiğini belirten Türkel, “Çin hükümeti Uygur olmayı bir suç haline getirdi. Çin devleti son dört yıldır kültürümüzü, dilimizi, şiir ve edebiyat, sanat, ilahiyat ve mimari alanlarındaki başarılarımızı ezmeye çalışıyor. Dini alimler, profesörler, öğretmenler ve başarılı işadamları ve girişimciler hedef alındı. Çin, devletin uyguladığı bu şiddeti normalleştirmeye çalışıyor” diye konuştu.
Türkel’e oturumda kendisinin Çinli yetkililer tarafından tehdit edilip edilmediği ve ailesinin durumu soruldu. 26 yıl önce ABD’ye geldiğini ve 26 yıl içinde ailesiyle toplam sadece 11 ay zaman geçirdiğini belirten Nuri Türkel, Çin hükümetinin ABD vatandaşı çocukları ve torunları olmasına rağmen anne ve babasının ülkeden ayrılmasını engellediğini söyledi.
Pekin Olimpiyatlarını boykot tartışması
Çin’in başkenti Pekin 2022 Kış Olimpiyatları’na ev sahipliği yapacak. İnsan hakkı ihlalleri konusundaki endişeler sebebiyle olimpiyatların boykot edilmesi olasılığı gündeme gelmişti.
ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri Nisan ayında yaptıkları açıklamada, Pekin Kış Olimpiyatları’nı müttefik ve ortak ülkelerle birlikte boykot etmeyi değerlendirdiği yönündeki iddiaları reddetti.
Cumhuriyetçi Kongre üyesi McCaul, diplomatik boykotun önemli olduğunu ancak şirketlerin de kurumsal olarak sorumluluk alması gerektiğini vurguladı.
Müslüman ülkeler neden sessiz?
Şincan’daki Uygurlara’a yönelik Çin devletinin muamelesi konusunda Müslüman ülkelerden somut bir adım ve yeterince güçlü bir tepki gelmemesi de oturumda tartışıldı.
California’yı temsil eden Demokrat Kongre üyesi Brad Sherman, Türk hükümetinin Türkiye’deki milliyetçilerden gelen baskı sonucu konuya ilişkin birkaç açıklama yaptığını; ancak Müslüman dünyasının neredeyse tamamının sessiz kaldığını söyleyerek ABD’nin bu konuda ne yapabileceğini sordu.
Soruyu yanıtlayan Uygur İnsan Hakları Projesi Yönetim Kurulu Başkanı Nuri Türkel, “Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler, İslam’ı akıl hastalığı olarak nitelemesine rağmen Çin’in yanında yer aldı. Evet, bunun ekonomik sebeplerinden de söz edebiliriz ama bu ülkeler bir şekilde birbirlerine arka çıkmak için ortak bir zemin bulmuşa benziyorlar” dedi.
“Türkiye ile diplomasi faydalı olur”
Çin hükümetinin etkili bir dezenformasyon kampanyası yürüttüğüne dikkat çeken Nuri Türkel, Pekin’in dünyaya bu sorunu Çin’in yükselişini önlemek amacıyla ABD’nin yarattığını söylediğini ve bununla mücadele edilmesi gerektiğini belirtti.
Müslüman ülkelerde vatandaşların bu tür konularda söz sahibi olmadığını ve hükümetlerini eleştiremediğine dikkat çeken Türkel, bu ülkelerle diplomasi yürütülmesinin faydalı olacağı görüşünü dile getirdi. Bu bağlamda Türkiye’nin iyi bir aday olabileceğini belirtti. Diplomasi yürütülmesi gereken diğer ülkeler arasında Endonezya ve Malezya’yı saydı.
“Çin parasını ve ekonomik nüfuzunu ülkelerin sessizliğini satın almak için kullanmaktan çekinmiyor”
Çin Şincan Uygur Özerk Bölgesi’nde soykırım iddialarını reddediyor, bu bölgede yoksulluğun ortadan kaldırıldığını ve atılan bazı adımların terörle mücadele amacı taşıdığını iddia ediyor.
Kongre’deki oturumda ABD’nin Çin’in Uygurlar’a yönelik muamelesi konusunda sergilediği sert tavrın ve uyguladığı yaptırımların ters tepip tepmediği, konuyla ilgili daha iyi bilgi alınmasını daha da zorlaştırıp zorlaştırmadığı soruldu.
Son 20 yıldır Washington Post’un Çin’de ilk kez bir muhabiri olmadığını belirten Nuri Türkel soruyu, “Çin’e yönelik yumuşak ya da sert tavır sergilenmesinin fark ettiğini düşünmüyorum. Çin uluslararası toplumu soykırım yapan bu rejimle diyalog kurmaya zorladığını kabul etmek bile istemiyor. Parasını ve ekonomik nüfuzunu ülkelerin sessizliğini satın almak için kullanmaktan ya da bazı zayıf ülkeleri uydu devlete çevirmekten çekinmiyor” sözleriyle yanıtladı.