ABD Başkanı Joe Biden ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, sorunları yüz yüze konuşmayı Haziran’daki NATO Zirvesi’ne erteledi. S-400 hava savunma sistemi nedeniyle ikili ilişkilerde hem uzlaşma hem de çözümsüzlük seçenekleri masada görünüyor.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, 2021 yılında ne zaman yapılacağı belirsiz olan NATO Liderler Zirvesi’yle ilgili 22 Nisan’da açıklama yapmış ve toplantıların Brüksel’in ev sahipliğinde 14 Haziran’da yapılacağını duyurmuştu. Ertesi gün Biden, 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı’nda gerekçesiyle başkanlık görevinde Erdoğan’la ilk telefon temasını kurdu ve 24 Nisan mesajında “Ermeni soykırımı” ifadesini kullanacağını açıklamasıyla birlikte ikili ilişkileri NATO Zirvesi’nde değerlendirmeyi önerdi. Dolayısıyla Washington – Ankara hattındaki S-400 hava savunma sistemi, F-35 askeri uçak programı, Suriye, Doğu Akdeniz, Halkbank gibi pek çok başlıktan oluşan sorun yumağı Haziran’a kadar askıda beklemede.
Biden ile Erdoğan’ın iki ülke ilişkilerini ilk kez liderler düzeyinde karşılıklı ele alacağı Brüksel’deki buluşmada, NATO ittifakı ekseninde öncelikle Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400 hava savunma sistemi başlığı gündemde. Türkiye’nin resmen henüz etkinleştirmediği sistem nedeniyle ABD’nin CAATSA (Hasımlarla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası) yaptırımları ise, 6 Nisan’da uygulanmaya başladı. Savunma Sanayii Başkanlığı’nın ABD’yle ve bağlantılı uluslararası ticaretini kısıtlamayı öngören yaptırımlara karşı Türkiye ise, Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın ifadesiyle S-400 sistemi satın almasını “egemenlik hakkı” olarak yorumlamakta. Ancak ABD’nin Fransa gibi diğer NATO üyeleriyle birlikte Türkiye’yi S-400 sistemi konusunda Haziran’daki toplantıda masada sıkıştıracağı beklentisi de söz konusu.
ABD’nin, Türkiye’yi ortağı olduğu F-35 savaş uçağı üretiminden çıkardığını ve Ankara’nın sipariş ettiği uçakları teslim etmeyeceğini duyurması hali hazırda sıkıntı kaynağı. CAATSA yaptırımları nedeniyle vize yasağı listesindeki Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir ise, ABD’nin “F-35 projesi mutabakat zaptına dayalı ortaklığa” aykırı şekilde Türkiye’yi dışladığını savunuyor ve “müttefiklik ruhuna uygun çözüm” bekliyor.
Uzmanlar ise, ABD-Türkiye ilişkilerinde iyileşme umudunu paylaşmıyor. Dış Politika Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Bağcı, “evlilik” benzetmesi yaptığı iki ülke ilişkilerinde gerginlik devam edecek olsa da ABD’nin Türkiye’siz yapamayacağı görüşünde. Uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. İlhan Uzgel ise, Karadeniz coğrafyasında ve Ukrayna’da işbirliği yapılabileceğini ancak şu anki koşullarda sorun başlıklarında çözüm olmayacağı düşüncesinde.
ABD Başkanı Biden’ın “soykırım” ifadesini kullanmasıyla birlikte Bağcı, hukuki sonuçlar beklenmemesi gerektiğini belirtirken, Uzgel ise ABD içerisinde Ermenilerce bunun dava konusu yapılabileceğini işaret etti.
İki ülke ilişkileriyle ilgili farklı görüşlere sahip Prof. Dr. Hüseyin Bağcı ve Prof. Dr. İlhan Uzgel, VOA Türkçe’nin sorularını şöyle yanıtladı:
NATO Zirvesi’yle sorunlar çözüme evrilebilir mi?
ABD – Türkiye ilişkilerinde S-400 hava savunma sistemi, CATSAA yaptırımları, F-35 askeri uçak projesi gibi gerilim başlıklarına rağmen, Biden ve Erdoğan’ın konuşmasında karar aldığı üzere bu anlaşmazlıklar daha iyi nasıl yönetilebilir?
Prof. Dr. Bağcı: Türkiye ile ABD arasında birçok konularda görüş ayrılıkları var. Şimdi iki türlü bakılmalı. Birincisi Türkiye ile ABD arasındaki ikili ilişkiler, ikincisi Türkiye ile ABD arasında NATO ittifakı içindeki ilişkiler. Biz bazen ikisini karıştırıyoruz. İkili anlamda ilişkilere baktığımızda, Türkiye-ABD ilişkileri genelde iniş-çıkışlı olmuştur tarihsel açıdan ve önümüzdeki dönemde de farklı düşünceler olacak ama bu farklı yaklaşımların arasında benzer çıkar ilişkileri de olacak. O nedenle farklı görüş ayrılıkları tartışmayıp onların bir kenara bırakılacağını ve üzerinde ortaklaşa mutabakata varılacak çıkarlarda işbirliği yapılacak diye düşünüyorum. Bu konuda Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın da belirttiği üzere Türkiye’nin ABD ile ilişkileri kesmesi bu anlamda söz konusu değil. S-400 hava savunma sistemi konusunda ise ABD’nin Türkiye’yi ne derece ikna edip-etmeyeceği sorusu ayrı tartışma konusu. Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın yaptığı açıklamalar itibariyle Türkiye’nin S-400’lerden vazgeçmesini talep eden beklentileri var. Ama bu fazlasıyla NATO ile ilgili bir konu. Bunun NATO içerisinde tartışılması gerekiyor. O nedenle 14 Haziran’da yapılacak olan toplantı bu açıdan önemli ama ABD ile Türkiye arasındaki gergin ilişkilerin önümüzdeki dönemde bazı konularda devam edeceğini söylemek mümkün. Kuzey Suriye olayı bunlardan birisi ve S-400 sistemine de şu aşamada bir çözüm olacağını düşünmüyorum.
Prof. Dr. Uzgel: Maalesef Türkiye’nin Amerika ile ilişkilerinde elinde kullanabileceği çok fazla araç kalmadı. O yüzden de yönetecek fazla bir şey yok. Türkiye bunun şokunu atlatacak ama içinde bulunduğu koşullar itibarıyla hem ekonomik sıkıntıları var hem de bölgesinde yalnızlığı var. Avrupa Birliği ve Rusya’yla da ilişkileri çok iyi durumda değil. Dolayısıyla hareket alanı çok daralmış durumda. O yüzden de bundan sonrası artık Türkiye’nin bununla yaşamayı kabulleneceği bir süreç görünüyor. İlişkiler kaldığı yerden bu şekilde devam edecek. Çünkü AKP yönetiminin ilişkileri tek başına biçim değiştirecek başka bir seviyeye taşıyacak elinde gücü ve imkanı şu anda yok maalesef.
İki ülke ilişkileri geliştirilebilir mi, geleceği nasıl olacak?
ABD ve Türkiye yine Biden-Erdoğan görüşmesinde karar alındığı üzere hangi başlıklarda ilişkilerini genişletebilir? İlişkilerin geleceğinden umutlu musunuz?
Prof. Dr. Bağcı: ABD küresel bir güç, Türkiye de bölgesel bir güç. İkisi arasındaki ilişki, eşdeğer bir ilişki değil çünkü Türkiye bir nükleer bir güç değil. ABD ile de iyi bir stratejik ortak 2006 yılından beri. Şimdi günün sonunda her iki tarafta da jeostratejik ve ekonomik çıkarları ön plana çıkacak. Yani Türkiye ile ABD arasında Kafkasya’da, Akdeniz’de, Ortadoğu’da, Afrika’da farklı yaklaşımları olması yanısıra benzer yaklaşımları olan alanları var. O nedenle ilişkilerin geleceğinden karamsar olmak için bir neden yok. Çünkü yeni bir dünyaya doğru gidiyoruz. Corona virüsü salgını sonrası dönemde yeni aktörler, yeni yapılanmalar ortaya çıkacak. Bu yapılanmalar ortasında Türkiye var. Orta Asya’yı, Türk Birliği’ni ele alalım ABD’nin Türkiye ile de işi olacak. NATO üyeliği dolayısıyla Akdeniz’de Türkiye ile birlikte işbirliği yapmak zorunda kalacak. Türk-Amerikan ilişkileri felsefesi bakımından biz Türk-Amerikan ilişkilerini evli bir çifte benzetiriz, gündüz hırlar gece horlar tipi. Yani sürekli bir gerginlik havası vardır ama sonuçta akşamları bir araya gelinir, birlikte aynı mekanlarda. NATO ve diğer uluslararası örgütleri kast ediyorum, aynı mekanlarda bir arada bulunur. Yani birbirinden ayrışma söz konusu değil, aile içi kavga olarak tanımlayabileceğim bir olay. Yani iki ülke arasında bir meydan muharebesine girileceğini düşünmüyorum. İki ülke ilişkilerinin önümüzdeki dönemde yeni dünya yapılanması içerisinde özellikle daha iyiye gideceğini düşünüyorum. Çünkü ABD’nin Rusya ile Çin ile özellikle Uzakdoğu’da giriştiği rekabette Türkiye’siz bir politikanın olması çok zor. ABD’nin Türkiye’yi dışlaması teknik anlamda söz konusu değil. Teorik anlamda olabilir ama teknik anlamda söz konusu değil. Bütün hava, kara, deniz geçiş yolları bu coğrafyada. O nedenle bütün Amerikan başkanları günün sonunda Türkiye ile bir şekilde iyi geçinmek zorunda. Türkiye açısından da dünyanın halen en büyük askeri ve ekonomik gücüyle gerginlik veya görüş farklılığı olabilir. Ama bir çatışmaya girmemek de Türkiye’nin politikası diye düşünüyorum.
Prof. Dr. Uzgel: İlişkilerde geliştirecek çok fazla bir alan yok aslında bakarsanız. Sorunlu alanlar, işbirliği alanlarından çok fazla. İşbirliği yapılabilecek bir tanesi, Karadeniz jeopolitiğinde Türkiye, Ukrayna ve Amerika’nın Karadeniz’e çıkışı konularında gayet uyumlu, işbirliği içinde davranıyor. Buralarda işbirliği devam eder. Ama Suriye’de sorun var. Türkiye -Yunanistan ilişkilerinde Amerika Yunanistan’a daha yakın duruyor zaten bir süredir. Dolayısıyla da işbirliği alanları giderek azaldı iki ülke arasında. Bundan sonra yeni işbirliği açılma ihtimali çok düşük. Ancak ve ancak iki taraf daha önce de devam eden işbirliği konularını devam ettirebilirler şu an ki koşullar altında.
Biden’ın “soykırım” açıklaması hukuki sorun olur mu?
ABD Başkanı Biden’ın “Ermeni soykırımı” ifadesi kullanması Türkiye açısından hukuki sonuçlar doğurur mu?
Prof. Dr. Bağcı: Joe Biden’ın Türkiye’de acaba soykırım kavramını kullanacak mı kullanmayacak mı merakı artık sona erdi. Türkiye’nin üzerinden büyük bir yük kalktı siyasi anlamda. Biden’ın 24 Nisan’daki söyleminin oldukça yumuşak bir geçiş olduğunu da söylemek lazım. Bir yanda Constantinopole’den söz ediyor bir yandan Osmanlı İmparatorluğu’ndan söz ediyor. Modern Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik herhangi bir suçlama söz konusu değil. İşte tam da bu noktada ‘Türkiye’ye yönelik bir hukuki anlamda sorun çıkar mı, tazminat konusu gündeme gelebilir mi? sorusuna verilecek yanıt da en azından şu aşamada uluslararası hukuk çerçevesinde böyle bir şey mümkün olmadığı. Çünkü soykırım kavramının 1948 yılında kabul edildiğini biliyoruz. Geriye yönelik uygulanmaz eğer uygulanırsa zaten bütün dünya tarihi yeni baştan yazılır. Çok daha büyük sorunlar ortaya çıkar. O nedenle benim en azından şu andaki beklentim herhangi bir hukuki sorun çıkarmayacağı yönünde. Nitekim 23 Nisan’da Başkan Biden’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arayıp görüşmüş olması ve ona bunu büyük bir olasılıkla konuşmasında ifade edeceğini söylemiş olması söz konusu. Bir de tabii hukuki alanda herhangi bir şekilde sorun çıkarmayacak konusunda zannediyorum garanti verildi. Öyle şey olmamış olsaydı zaten Türkiye’den, Cumhurbaşkanı’ndan gelecek tepki çok daha sert olacaktı. Benim öyle bir beklentim yok her ne kadar Amerika’nın genel olarak bir istisna teşkil etse de kendi yapısı içerisinde Türkiye’ye yönelik bir hukuki yaptırımda bulunması günün var olan uluslararası hukuk koşulları çerçevesinde söz konusu değil.
Prof. Dr. Uzgel: Ermeni sorunu Amerika ile Türkiye arasındaki bir sorun değil. Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkileri ilgilendiren doğrudan bir boyut yok. Bazı Ermeni kökenlilerin Amerika’da yaşaması dışında. Dolayısıyla da zaten bu konu yüz yıl önce yaşanmış. Türkiye ile Amerika arasında devletten devlete bir hukuki sonuç doğurmaz. Ama bazı Ermeni kökenli Amerikan vatandaşları hukuki yollara başvurarak ekonomik kayıplarını gidermek isteyebilir. Bu iki ülke arasında değil daha çok Ermeni kökenlilerle Türkiye arasında bir hukuki soruna yol açar. Dolasıyla da sorun Türkiye ile Amerika arasında hukuki değil siyasi bir sorundur ve giderek de siyasi ağırlığı Başkan Biden’ın en son soykırım ifadesini kullanmasıyla ağırlaşmıştır.