YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Osmanlı Devleti’nin son dönemine damgasına vuran İttihat ve Terakki’nin önde gelen liderlerinden birisi de Talat Paşa’dır. Paşa, rüştiye (ortaokul) mezunu olmasına rağmen zekâsı ve siyasi kabiliyetleriyle İttihatçı önderlerden birisi olmuştur.
Meşrutiyet hükümetlerinde Dahiliye ve Posta Telgraf Nazırlığı yapan Paşa, Birinci Dünya Savaşı’na girerken kabinede Dahiliye Nazırı olarak yer almış ve bu görevi sırasında “Tehcir Kanunu” olarak bilinen Kanun-ı Muvakkat’ın uygulanmasında başrolü üstlenmiştir.
1917 yılında sadrazam olan Talat Paşa, savaşın kaybedilmesiyle İstanbul’u terk ederek Almanya’ya gitmiş ve Berlin’de bir Ermeni suikastçının tabancasından çıkan kurşunlarla hayata veda etmiştir.
İTTİHATÇI TALAT BEY
Talat Paşa hatıralarında kendisinin “Türk oğlu Türk” olduğunu vurgular. 1874’te Edirne’de dünyaya gelen Talat, hayatı boyunca Edirne şivesini değiştirmemişti. Edirne’de askeri rüştiyede okurken öğretmeni olan bir subayı dövdüğü gerekçesiyle cezalandırılmış ve eğitimi, rüştiye seviyesinde kalmıştı.
Talat, babası Kadı Ahmet Vasıf Efendi’nin vefatı nedeniyle ailesini geçindirmek için memuriyete atılarak Posta ve Telgraf İdaresi’nde çalışmaya başladı. Ayrıca Alliance Israelite Universelle adlı Musevi mektebinde Türkçe öğretmenliği yaptı.
Burada hem akıcı konuşacak seviyede Fransızcasını geliştirme imkânı buldu hem de Avrupa’dan gelen dergileri okuyarak hürriyetçi fikirlerle tanıştı. Ama bir süre sonra İttihatçıların Edirne örgütlenmesine dahil olduğu gerekçesiyle tutuklandı ve memuriyetten azledildi.
Talat Bey, Edirne’deki hapis hayatından Abdülhamit affıyla kurtuldu ve Selanik’e sürüldü. Burada memuriyete devam ederken Makedonya Mason Locası’na üye oldu ve bu loca, Talat Bey ve arkadaşlarının kurduğu Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin örgütlenmesinde önemli bir zemin oluşturdu. Bektaşi tarikatına mensup olan Talat Bey’in cemiyetin örgütlenmesinde bu tarikatın yapılanmasından da yararlandığı anlaşılmaktadır.
Talat Bey, Selanik’te kurulan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin on kurucusundan biriydi. Cemiyet, hızla örgütlendi ve özellikle III. Ordu’nun genç subayları cemiyete üye yapıldı. 1907’de memuriyetten yine atıldı ve tamamen siyasi faaliyetlere yoğunlaştı. 1908 Meşrutiyetinin ilanında da etkili bir rol oynadı ve sonrasında Türkiye’nin 1908-1918 dönemine damga vuran kişilerden birisi oldu.
DAHİLİYE NAZIRLIĞINDAN BAŞBAKANLIĞA
Talat Bey meşrutiyet döneminde Meclis Başkan Vekilliği görevini üstlendi. Bu dönemde İttihatçıların önde gelenleri arasında bilindiğinden 31 Mart Olayı’nda isyancıların İstanbul’dan uzaklaştırılmasını istediği kişiler arasında yer aldı.
Talat Bey, Abdülhamit’in tahttan indirilmesi için gereken hal’ fetvasının hazırlanması için Şeyhülislam’ı zorla götürmüş, Meclis’teki oylamada mebuslara baskı yapmış, yeni padişah Mehmet Reşat’a tebligatı yapan heyette de bulunmuştu.
Talat Bey ardından Dahiliye Nazırlığı görevini üstlenerek posta memurluğu ile başlayan kariyerini bakanlıkla taçlandırdı. Ancak bu göreve geldiğinde Adana’daki Ermeni olayları devam etmekteydi. Bu sırada Yemen ve Arnavutluk’ta isyanlar çıktı. Talat Bey’in karşılaştığı bu hadiseler, muhtemelen Ermenilerin sürgün kararında etkili oldu.
Bu dönemde muhalifler, Talat Bey’e şiddetle hücum ediyorlar ve onu “cahil, görgüsüz ve baldırı çıplak” olarak niteliyorlardı. Muhalefetin şiddetlenmesi, Talat Bey’in istifa etmesine yol açtı ve ilk bakanlığı hüsranla sonuçlandı.
Talat Bey sonradan yine kabinede yer aldıysa da bu seferki görevi Posta ve Telgraf Nazırlığıydı. Yeni hükümetin Gazi Ahmet Muhtar Paşa tarafından kurulmasıyla makamını kaybeden Talat Bey, Balkan Harbi’nde görev alsa da Edirne müdafii Şükrü Paşa tarafından askeri kışkırtmakla suçlanarak İstanbul’a gönderildi.
O, Babıali Baskını’nda da başroldeydi. Enver ve Talat Beyler, Kâmil Paşa’dan zorla istifa mektubu alarak Mahmut Şevket Paşa’yı sadrazam tayin ettirdiler. Böylece İttihat ve Terakki’nin 1918’e kadar devam edecek doğrudan iktidarı başladı.
- Şevket Paşa’nın öldürülmesinden sonra sadaret makamına Said Halim Paşa atandı ve Talat Bey bu kabinede yine Dahiliye Nazırı oldu. Bakanlık yılları, muhaliflerin çeşitli gerekçelerle cezalandırıldığı, sürgüne gönderildiği ve İttihatçıların ülkeyi baskı altında tuttuğu bir dönem olarak tarihe geçti.
Balkan Harbi İttihatçılar için büyük bir travma olmuş, “Kâbe-i Hürriyet” dedikleri Selanik başta olmak üzere Batı Rumeli kaybedilmiş, işgale uğrayan beldelerin Müslüman halkı, Osmanlı topraklarına göç etmeye başlamıştı. “Balkan Faciası”, İttihatçıları farklı bir yöne sevk edecek ve bundan sonra “Türkçülük” politikası öne çıkacaktır.
Türkçülüğün ilk izleri, Rumlara karşı izlenen politikalara yansıdı ve Batı Anadolu’da yaşayan Rumlar, Yunanistan’a göçe zorlandı. 200.000 kadar Rum Anadolu’yu terk etti, Doğu Trakya’daki Bulgarlar da Bulgaristan’a sevk edildi. Talat Bey bu sırada Anadolu’nun etnik yapısı hakkında çalışmalar yaptırıyor ve “etnisite mühendisliğinin” altyapısını oluşturuyordu.
TEHCİRDEKİ ROLÜ
Talat Bey ittifak arayışlarında da Kırım’a giderek Rus Çarı II. Nikola ile görüştü. Bu görüşmeden bir sonuç alınamasa da kısa bir süre sonra Almanlarla gizli ittifak antlaşması yapıldı. Bu antlaşmadan sadece Talat, Enver, Halil Beyler ve Sait Halim Paşa’nın haberi vardı. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na giriş sürecinde de en etkili isimlerin başında Talat Bey gelmekteydi.
Talat Bey savaş yıllarında 1917’ye kadar Dahiliye Nazırı sonrasında da Başbakan olarak sürecin yönetiminin en önemli sorumlularından birisiydi. Diğer taraftan da Ermenilerin sürgününü organize etti.
Ermenilere yönelik ilk adımı 24 Nisan 1915’te atan Talat Bey, bir tamimle Ermeni derneklerinin kapatılmasını, evrakına el konulmasını ve tehlikeli görülen kişilerin tutuklanmasını emretti. Bu hamle sürgünün ilk aşamasını oluşturuyor, Ermenilerin önde gelen gazeteci, yazar, milletvekili ve aydınları tutuklanıyordu.
İkinci adım ise Rusların Van’a doğru ilerleyişi üzerine Van, Erzurum ve Bitlis Ermenilerinin savaş alanı dışına sürülmelerini emreden bir karar çıkarması oldu. Böylece tehcir başlamış olsa da henüz yasal bir düzenleme olmadığından tepkiler ortaya çıktı.
27 Nisan 1915’te ise “Vakt-i seferde icraat-ı hükümete karşı gelenler için cihet-i askeriyece ittihaz olunacak tedabir hakkında Kanûn-ı muvakkat” adını taşıyan ve “Tehcir Kanunu” olarak bilinen kanun çıkarılarak başta Ermeniler olmak üzere Rumlar ve Arapların sürgüne gönderilmelerinin yasal alt yapısı oluşturuldu.
Talat Bey tehcir sürecinde de aktif rol aldı. Murat Bardakçı tarafından yayınlanan “Evrak-ı Metruke’si” incelendiğinde etnisite mühendisliği açıkça görülmekte yine onun Hükümet tarafından onaylanan tezkeresine göre Ermenilerin gittikleri yerlerde İslam nüfusunun yüzde 10’unu geçmemelerinin istenmesi de amacın ne olduğunu göstermektedir.
Talat Paşa sonradan kararı savunurken ordunun emniyetini sağlamanın amaçlandığını ileri sürmüş, sürgün sırasında önceki düşmanlıklar ve memurların haddinden fazla zulüm ve şiddet göstermelerinden dolayı problemler yaşandığını kabul etse de katliam ve ölümlerin mübalağa edildiğini söylemiştir.
Paşa, Ermeniler tarafından yayınlanan çalışmalarda yaşanan hadiselerin en önemli sorumlusu olarak gösterilmiştir. Nitekim kaleme aldığı hatıratında bu iddialara cevap verme ihtiyacı hissedecektir. Hatta 1921’de Almanya’da bir görüşmede, Ermeni sürgününe iki defa karşı çıktığını ancak engel olamadığını ifade etmiştir.
VE SONRASI
1917 yılında Said Halim Paşa’nın yerine sadrazam olan Talat Paşa, Osmanlı Devleti’nde yükselebileceği en yüksek makama ulaşmayı başardı.
Paşa her yönüyle ilginç bir kişilikti. Eşi Hayriye Hanım’ın ifadesine göre içki içmeyen Paşa, mütevazı yaşamış, padişah tarafından ev alması için yapılan para teklifini kibarca reddetmişti. Kandil günleri oruç tutan, “innâ fetahneke” okuyarak işine giden Paşa, sadrazamlığı döneminde yemeğini evinden getirmişti.
Başbakanlığında Kars, Ardahan ve Batum’un geri alınmasına ve Azerbaycan harekâtı gibi başarılar elde edilmesine rağmen bir süre sonra Osmanlı cepheleri çöktü. Bu durum karşısında Talat Paşa Hükümeti istifa etti, İttihat ve Terakki de son kongresini yaparak kendini feshetti.
Bundan sonra Talat, Enver ve Cemal Paşalar, “ortalık durulunca geri dönmek üzere” Türkiye’yi terk ettiler. Paşa’nın sürgün yeri Berlin oldu ve burada yokluklarla boğuşarak hayatını devam ettirmeye çalıştı.
Paşa 1921’de, tehcir esnasında Erzincan’da ailesinin katledildiğini ve kız kardeşine tecavüz edildiğini iddia eden Solomon Teilirian tarafından öldürüldü. Cinayet davası Ermeni tehciri yargılamasına dönüşmüşse de Türk tarafının kendini savunma imkânı olmamış ve Teilirian beraat etmiştir.
İttihat ve Terakki yöneticileri başta Said Halim Paşa olmak üzere Mütareke döneminde gerek savaşa iştirak gerekse savaşın yönetimi ve Ermeni tehciri davalarından yargı önüne çıkarıldılar. Ancak Osmanlı Devleti’nin kaderini belirleyen birçok karara imza atan, tehcirde en önemli konumda bulunan Talat Paşa yargılanamadan bu dünyaya veda etti.
Cumhuriyet idaresi ise Paşa’nın eşine önce maaş başlamış, daha sonra da Ermenilerin kalan mallarından bazı gayrimenkuller vermiştir. Paşa’nın naaşı da 1943’te İstanbul’a getirilmiştir.
Talat Paşa’nın hayatı bir taraftan başarı hikayesi diğer taraftan da çöküş trajedisidir. O eğitiminin yetersizliğine rağmen zekası ve İttihatçılığı sayesinde başbakanlığa kadar yükselmiş ve Osmanlı Devleti’nin yıkılışına giden süreçte önemli bir rol üstlenmiştir. Ama sonrasında ülkesini terk etmiş ve bir suikasta kurban gitmiştir.
Sonuçta onun hayatı İttihat ve Terakki ile özdeşleşmiştir ve o da İttihat ve Terakki gibi arkasında birçok tartışmalı konu bırakarak hayata veda etmiştir.
***
Seçilmiş Kaynakça: M. K. İnal, Son Sadrazamlar, İstanbul, 1982, Dergâh, C. 4; Ş. Hanioğlu, “Talat Paşa” TDV İA, 2010, C. 39; H. Babacan, M. Talat Paşa, Ankara, TTK, 2005; A. Herbert, “Talat Paşa”, Birikim, S. 2/47; F. Dündar, “İttihat ve Terakki’nin Etnisite Araştırmaları”, Toplumsal Tarih, 2001, S. 50; M. Bardakçı, Talat Paşa’nın Evrak-ı Metrukesi, İstanbul, Everest, 2009.
Kaynak: Tr724