Başkan Joe Biden’ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı göreve geldikten ancak üç ay sonra araması ve ertesi gün de 1915 olaylarını ‘’Ermeni soykırımı‘’ olarak tanımlaması, Türkiye-ABD ilişkilerinin geleceğini yeniden tartışmaya açtı.
Türkiye’nin Rus S-400 hava savunma sistemleri alması üzerine ABD’nin CAATSA (Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası) yaptırımlarını geçen yılın sonunda devreye sokmasıyla iyice gerilen ilişkilerin, ‘’soykırım’’ tanımlamasıyla kopma noktasına geleceğine dair birçok yorum yapıldı.
Washington’da Türkiye’yi yakından takip eden Amerikalı uzmanlardan Max Hoffman ise Biden’ın bu son adımının, ilişkiler üzerinde büyük bir etkisi olmayacağını düşününlerden. VOA Türkçe’ye konuşan Amerikan İlerleme Merkezi (Center for American Progress) adlı düşünce kuruluşu uzmanı Hoffman, Biden’ın açıklamasının da Ankara’dan gelen tepkinin de sembolik olduğunu söyledi.
Biden yönetiminin bu tanımanın işaretlerini Türk hükümetine önceden verdiğini söyleyen Hoffman, ‘’Bunun olacağını ilettiler, böylece tüm taraflar bir şekilde hazırlanabilecekti. Ne yazık ki, Türkiye ile ilişkilerin şu anda o kadar çok başka sorunu var ki, bu sembolik bir konu olarak kalıyor. Türk hükümeti, ABD’nin Ankara Büyükelçisi (David) Satterfield’ı her şeyden çok kamuoyuna şov niteliğinde Dışişleri’ne çağırdı. Sanırım medya cephesinde yanıt bu kadar olacak. Ama ikili ilişkilerdeki tüm diğer önemli konulara aslında değinilmemiş oluyor. Bu nedenle, basında tasvir edildiği gibi ilişkilerde büyük bir dönüm noktası olmayacağını düşünüyorum’’ dedi.
Max Hoffman’a göre, 1915 Ermeni tehcirini “soykırım” olarak tanıyan ilk ABD başkanı olan Biden’ın genel mesajı, ABD dahil olmak üzere tüm ülkelerin tarihinde karanlık bölümlerin bulunduğu ve şimdi bunları ele almaya çalışma zamanı olduğu. Normalde bir ABD başkanının yüzyıllık bir soykırıma bu kadar dikkat etmesinin gerekli olmayacağını vurgulayan Hoffman, ‘’Ancak Türk hükümetinin yıllardır olayların soykırım olduğunu inkar etmesi bu konuyu gündeme taşıdı. Elbette bir diğer faktör, bunun birçok Ermeni kökenli Amerikalı için önemli bir sorun olması ve bu seçmen grubunun da seslerini yükseltmesi. Ermeni kökenli seçmenlerin, hükümetlerine en azından bu cephede sembolik jestler yapmaları için baskı yapmaya hakları var’’ diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Biden’ın‘‘soykırım’’ sözünü kullanmasının ‘‘mesnetsiz, haksız ve hakikatlere aykırı’’ olduğunu söylemiş, ‘’Açıklamalardaki ifadelere radikal Ermeni çevrelerin ve Türkiye karşıtı grupların baskısıyla yer verildiğini düşünüyoruz. Ancak bu durum ortaya çıkan tablonun iki ülke ilişkileri üzerindeki yıkıcı etkilerini ortadan kaldırmıyor’’ demişti.
Amerikan yerlilerini örnek vererek ‘’Eğer soykırım diyorsanız önce kendinizi aynaya bakıp değerlendirmeniz lazım’’ diye konuşan Erdoğan, Biden’ın 24 Nisan açıklamasının ilişkileri zora sokmanın ötesinde bir anlama sahip olmadığını da kaydetmişti.
Erdoğan’ın tepkisinin öncelikle seçmenlere ve özellikle de koalisyon yaptığı milliyetçi sağa yönelik olduğunu belirten Max Hoffman, ‘’Elbette MHP ile resmi olarak ulusal desteğe güveniyor, ancak daha geniş anlamda AKP’nin milliyetçi kanadı, seçim umutları için çok önemli. Özellikle de 2015’te PKK ihtilafının yeniden başlaması, HDP’ye ve Suriyeli Kürt sorununa karşı gerçekten sert bir tonla Kürt desteğinin çoğunu kaybettikten sonra’’ yorumunda bulundu.
‘’ABD-Türkiye ilişkileri üzerindeki etkisi ile ilgili sözlerine gelirsek, sanırım Erdoğan bunu söylemek zorunda kaldı, ancak gerçekleşmesi pek mümkün değil’’ diyen Hoffman, Erdoğan’ın ABD tarihindeki karanlık dönemlere işaret etmenin adil olduğuna da dikkat çekti; Başkan Biden’ın buna ”Evet, ABD’nin utandığı birçok şey var ve büyük ülkeler bunları ele almanın ve açıkça konuşmanın yollarını arar. Burada umut, Türkiye’nin de bir gün bunu yapabilmesi’’’ şeklinde karşılık verebileceğini söyledi.
Max Hoffman, Biden’ın ‘’soykırım’’ açıklamasına karşı başka cephelerde sert adımlar beklemiyor.
‘’Cumhurbaşkanı Erdoğan son beş yılını, S-400 meselesi, tekrarlanan askeri müdahaleler yoluyla Suriye’nin bir bölümünde fiili kontrolü ele geçirme, Doğu Akdeniz’de hak talepleri, Azerbaycan ve Dağlık Karabağ ile Kafkaslar’ın haritasını yeniden çizme dahil bir dizi konudaki iddialarını agresif bir şekilde zorlayarak geçirdi. Dolayısıyla aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Türkiye ve ortaklarının bu kazanımları pekiştirebileceği bir dönemi hoş karşılayacağını düşünüyorum. Erdoğan, bu agresif oyunları yaparak büyük riskler üstlendi. Suriye’nin kuzeyi ve Libya’da Türkiye için çok büyük riskler var. Ayrıca Türkiye ekonomisi de çok zor durumda’’ diyen Hoffman, Erdoğan’ın bu dönemde tansiyonu düşürmeye çalışacağını, bu nedenle soykırımın tanınmasını ABD-Türkiye ilişkilerini baltalamak için bir fırsat olarak görmesinin beklenmedik olacağını söyledi.
Erdoğan’ın ilişkileri dengede tutmaya çalışacağını öngören Hoffman, bu süreci sıkıntıya sokabilecek iki mesele olduğuna da dikkat çekti. Amerikalı uzman, ‘’Birincisi, ABD mahkemelerinde devam eden Halkbank davası, büyük bir para cezasıyla sonuçlanabilir. Erdoğan’ın Biden’dan müdahale etmesini istediğini düşünüyorum ama Biden, yargı sistemi dikkate alındığında bunu yapamaz. İkincisi de tabii ki S-400 sorunları ele alınmadı. Bu yüzden Erdoğan’ın ilişkileri daha da bozmak için bu konuyu seçeceğinden şüpheliyim. Ancak bu, ilişkilerin önümüzdeki yıl bozulmayacağı anlamına gelmiyor’’ ifadelerini kullandı.
Trump yönetimi döneminde ABD, Ankara’nın itirazlarına rağmen Suriye Demokratik Güçleri’ne desteğini sürdürmüştü. Kongre de Trump’ın itirazlarına rağmen Türkiye’ye yaptırımlara imza atmıştı. Max Hoffman, Biden yönetiminde bu cephelerde bir değişiklik beklemese de farklı alanlarda işbirliği olabileceği görüşünde.
Hoffman işbirliği alanlarını, ‘’Biden ekibi, tıpkı önceki ABD yönetimleri gibi, Türkiye’nin NATO müttefikliğinin sürdüğünü ve Karadeniz’de, örneğin Ukrayna’daki Rus düşmanlığına karşı, bir nevi bölümlere ayrılmış işbirliğinin yapılabileceği alanlar olduğunu biliyor. Ayrıca Libya’da, Türkiye orada kuvvet konuşlandırmış olsa da potansiyel olarak işbirliği mümkün. ABD, çatışmanın başlarında Türkiye’nin Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne desteğini memnuniyetle karşıladı ve şimdi daha geniş bir Birleşmiş Milletler destekli barış sürecinin bir parçası olarak Türkiye’nin geri çekilmesini istiyor. Dolayısıyla, doğrudan gerilim ve çatışma alanları olduğu kadar işbirliği yapılabilecek bir miktar alan da mevcut. Elbette bu, artık iki ülkenin stratejik ortaklar olmadıklarını da gösteren, rahatsız edici bir gerçek. Ülkeler, en azından Erdoğan döneminde şu anda ortak değerleri paylaşmıyorlar ve bu nedenle alışverişe dayalı bir ilişki içindeler’’ şeklinde açıkladı.
ABD ve Türkiye’nin paylaştığı stratejik bir vizyon kalmadığını savunan Max Hoffman, Biden ve Erdoğan’ın Haziran ayındaki NATO zirvesinde ikili görüşme yapacağı şeklinde Beyaz Saray ve Ankara’dan gelen açıklamaları ise doğal karşıladı.
Hoffman, ‘’ABD-Türkiye ilişkisi, sadece NATO bağının ötesinde inşa edilmişti. Umut, Rusya’ya karşı daha yaygın işbirliği, Ortadoğu’da işbirliğiydi. Ayrıca 2000’lerin başında AKP’nin ilk döneminde, Türkiye’nin bölge için demokratik bir model olabileceği ve ABD’nin bu söyleme destek olabileceği umudu vardı. Bence bu ekosistemin büyük bölümü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerçekten daha otoriter bir yönetime kaymasıyla çürüdü. Geriye sadece NATO bağları ve askeri bağlar kaldı ve kimsenin bu bağları da zayıflatmak isteyeceğini sanmıyorum. İşte bu yüzden başkanlar, hala birlikte gerekli ve uygun bir şekilde yönetmek zorunda oldukları birçok önemli konuyu görüşmek için bir NATO zirvesinin çatısı altında biraraya gelecekler’’ dedi.
Sorunun Türk liderlerin belki de yeni bir tür pragmatik yaklaşımdan ziyade ABD’den eskisi gibi imtiyazlı muameleyi beklemeleri olduğunu söyleyen Max Hoffman, ‘’Bu yüzden Türkiye’nin F-35 programına geri dönmek istediğini görüyorsunuz, ki ABD’nin organize olmasına yardımcı olduğu bu ortaklık Türkiye’ye büyük bir fayda sağladı. F-35 programına geri dönmek istiyorlar ama S-400’lerden vazgeçmek istemiyorlar ve CAATSA yaptırımlarının da ortadan kalkmasını istiyorlar. ABD’ye göre işler böyle yürümüyor; yani biraz daha sağlam bir yaklaşım sergileniyor’’ dedi.
Amerikalı uzman Washington’da, ‘’topun Türkiye’nin sahasında olduğu ve bu sorunların bazılarının hafifletilmesini istiyorlarsa, ABD’nin endişelerini dindirmek ve sorunları ele almak için somut adımlar atmaları gerektiği’’ hissinin hakim olduğunu kaydetti.