Bu iddialara karşı Soylu’dan doyurucu bir açıklama gelmedi. Platform 24’ten Ümit Kıvanç yaşananları “belgeleme amacı güderek” kaleme aldı.
Sedat Peker’in dördüncü videosuyla ortalığı iyice karıştırmasının ardından iktidar cephesinden zorakî açıklamalar ve mecburî savunma girişimleri geldi. İktidar sözcüleri ve yetkilileri, ‘en iyi savunma hücumdur’ ilkesine başvurarak, mutlak ilkesizlikle şekillenmiş hayatlarına hiç değilse tek ilke ekleyebildiler. Saray’ın sanatkâr sözcüsü İbrahim Kalın tweet attı, dedi ki: “İçişleri bakanımız @suleymansoylu meseleyi açıkça ortaya koyarken muhalefetin küçük siyasi hesaplarla ve mafyatik bir şahsın hezeyanlarından medet umarak iftira ve tezviratta bulunması muhalefet adına ne hazin bir durumdur. Umarım bu yaptıklarından hicap duyarlar.”
Evet, ortada hicap duyulacak durum var hakikaten. Ancak duyacak olan farklı. Artık iktidar cephesinden neredeyse tek doğru laf işitemiyoruz. Meselâ Kalın’ın mâkûl savunma gibi görünen cümlelerinde bile ne çok kuyu var, söz sahibinin birinden birinde düşüp kalacağı. İçişleri bakanı “meseleyi açıkça ortaya koy[muş]” Kalın’a bakılırsa. Oysa yok böyle bir hal! Peker’in dördüncü videosuna bizzat tema yaptığı bakan Süleyman Soylu, “mesele” olan hiçbir şeye değinmediği gibi, herhangi bir şeyi “ortaya koymuş” değil, hele “açıkça” konuştuğu hiçbir başlık yok. İbrahim Kalın’ın “mafyatik şahıs” dediği kimse, bizzat kendisinin üst düzey yetkilisi olduğu iktidarın gözetiminde şahsa özel miting tertiplemiş, iki kelimesini başkası söylese hapislerde çürütüleceği kanlı tehditkâr sözleri uluorta sarf etmiş, sokakta, kendisini dinleyen kalabalığa silahlanma çağrısı yapmış, bizzat Cumhurbaşkanı ile, üstelik yanlarında İHH başkanı da olduğundan, epeyce ilgi çekebilecek ve üstüne spekülasyon yapılabilecek fotoğrafta yeralmış, bütün bu süre içerisinde İbrahim Kalın veya onunkine benzer mevki sahibi hiç kimse tarafından “mafyatik”lik veya benzeri ithama mâruz kalmamıştır.
İkincisi, bu kimsenin şimdi YouTube videolarında, “yalansa parmağımı keserim, bileğimi keserim” meydan okumaları eşliğinde dile getirdiği hangi hususun iftira, hangisinin tezvirat olduğuna dair, laflar kime gidiyorsa onlardan, bizi de bunların iftira veya tezvirat olduğuna inandırabilecek sağlamlıkta herhangi bir karşılık duyulmadı. Kalın bunların iftiralığını, tezviratlığını kanıtlayabiliyorsa, “ben biliyorum, öyleler” demesinin yeteceğini sanıyor olamaz. Sanıyorsa çok aldanıyor. Artık oralardan kimsenin hiçbir dediğine inanmıyoruz. Allah bir deseler inanmıyoruz; o derece!
Bu yazıyı belgeleme amacı güderek yazıyorum, gerilim dizimizin bu bölümünün özeti derli toplu kalsın diye.
Sedat Peker, “Bazıları Aslan Hikayesini Anlatmadan Avcının Hikayesine İnandılar” başlıklı dördüncü videosunda, esas olarak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu hedef aldı. “Süslü”, -kendisi için bakanın sarf ettiği “pislik” sözüne karşılık olarak- “Temiz” gibi sıfatlarla, bazen “ulan”lı sert hitaplarla bezediği, alaycı konuşmasında Peker, bazı somut iddialar dile getirdi. Bu defa Peker’in ortaya saçtığı iddialarla yarattığı tedirgin edici dalga kıyıya her zamankinden şiddetli vurmuş olmalı ki, işte, İbrahim Kalın, mecburiyet ve protokol kokan o tweet’i attı, ayrıca, iddiaların hedefindeki içişleri bakanı, bizzat uzun uzun cevap verdi.
Peker’in belli başlı iddialarıyla bakan Süleyman Soylu’nun verdiği karşılıklara bakacağız.
KORUMA POLİSİ • Konuların en önemlilerinden biri, Peker’e koruma polisi verilmiş olması. Peker Soylu’ya, “bana verilmiş koruma polisinin görev süresini sen uzatmadın mı?” diye sordu. Peker’e koruma polisi, kendisinin İbrahim Kalın veya başka herkesin gözüne “mafyatik” kimse olarak görüldüğü 2015’te verilmiş. Süleyman Soylu, 31 Ağustos 2016’da içişleri bakanlığına getirildi. (Yani burada şüphesiz Soylu dışında birilerinin de soruyu üstüne alınması gerekiyor.)
Bakan Soylu’nun “açıkça ortaya koymadığı” ilk mesele bu. “Ne münasebet! Mafyacıya koruma polisi mi verilirmiş!” falan demiyor.
Peker’in videosu yayımlanıp Soylu açıklama yaptıktan sonra, CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, İzmir İl Emniyet Müdürlüğü’nün bir yazısını buldu. Burada, “Sedat Peker adlı şahıs hakkında Koruma Hizmetleri Yönetmeliği’nin ilgili maddelerine göre İstanbul Valiliği’nce verildiği anlaşılan Koruma Kararına istinaden ve korunan kişinin yazılı talebi doğrultusunda…” ibaresi yeralıyor. Böylece Peker’e koruma polisi tahsis edildiğinden emin olabiliyoruz.
DOSYA-TEHLİKE • Sedat Peker iddia ediyor ki, içişleri bakanı kendisine, “hakkında dosya hazırlanıyor, tehlikeli durum olursa haber vereceğim” demiş. Başlıbaşına büyük itham. Ve, Ozan İbrahim’in söylediğinin aksine, “açıkça” olması şöyle dursun, bakan bu defa ortaya hiçbir şey koymuyor. Bu iddiayı kesin dille yalanlaması gerekirken, sadece şunları söylüyor: “İstanbul ve Bursa mahkemelerinde iki dosyan var. İstanbul’daki dosyanın başlangıcını bilmiyorum. Ancak dosyanın yeniden hareketlenmesi ve operasyona dönmesinde bizatihi katkım var. Bursa’daki dosya ise bir kişinin şahsıma şikayeti ile baştan sona benim takibim.”
İddiaya cevap? Yok.
“DÖNÜŞ BİLETİ” – Peker, kendisinin itibarı iade edilerek Türkiye’ye dönmesini içeren bir tür anlaşmadan sık sık sözediyor. Anlaşılan yurtdışına gittikten sonra yürüttüğü temaslarda “merak etme, dönüşün muhteşem olacak” yollu sözler almış, ancak işler öngörüldüğü gibi gitmemiş. Peker, itibar iadesiyle dönüş organizasyonunda Soylu’nun özel rolü olduğunu imâ ediyor. Aslında imânın ötesine geçen ifadeyle, “Sen benim dönüş biletimdin,” diyor alenen. Ne demek istiyor, emin olabilmemiz imkânsız. Emin olduğumuz, Süleyman Soylu’nun bu lafı duymazdan geldiği. Ortada bu karanlık ifadeyi aydınlatacak karşılık yok.
SOYLU’YA KORUMA • Peker diyor ki: Demokrat Parti başkanlığı için çalıştığın sırada sana güçlük çıkarıyorlardı, kongrelere sokmamaya kalkıyorlardı. O sırada yanındakiler benim “akrabalarım, arkadaşlarım” değil miydi? Yani seni korusunlar diye adam yolladım, diyor. Buna karşılık Soylu ne diyor? Somut hiçbir şey. Açıklamasının nutukvârî genel kısımlarında, “en başarılı olduğu[muz] alan, mafyadan bu ülkeyi ve milleti kurtarmaktır” gibi cümleler var. Hattâ Soylu bunun için “Liderimiz Recep Tayyip Erdoğan’a minnettar” olduğunu belirtiyor. Yine hatırlıyoruz ki, Sedat Peker bu iktidar için gayet muteber şahsiyetti. Tekrar tekrar lafını ediyoruz ama: şahsa özel miting tertipledi adam! “Oluk oluk kan akıtmak”tan, Barış Akademisyenleri’nin “kanlarında duş yapmak”tan falan bahsetti ortalıkta. Bu şekilde sahne almış olmasa bile, kendisinin kimliği, ilişkileri, faaliyetleri gizli saklı mıydı? O halde içişleri bakanının, Peker’in varlığını iddia ettiği ilişkinin yakınından bile geçmediğini haykırması beklenirdi.
Süleyman Soylu, mafya ile mücadelesinde kişisel bir yan bulunduğunu vurgulayarak devam ediyor: “[B]eni tanıyanlar ve birlikte çalışanlar bilir ki,” diyor, “mafyadan nefret ederim. Beş yıla yakın İçişleri Bakanlığı dönemimde mesai arkadaşlarıma bu konuda hangi talimatları verdiğim, nasıl tavizsiz olduğum, yerel, bölgesel ve ulusal yüzlerce çetenin çökertilmesi sonucu ile açıktır.” Sınama şansımız yok, ama “yüzlerce” ibaresinin olayın heyecanıyla ağızdan çıkmış olması muhtemel; eğer bu kadar çete gizlice, haber bile olamadan çökertilmediyse.
Somut olana dönersek: Sedat Peker, bakana, DP döneminde onu korusunlar diye elemanlarını -“akraba ve arkadaşlarını”- gönderdiğini, onların da bu görevi yerine getirdiğini ileri sürüyor. Bakan da genel olarak mafyadan nefret ettiğini, mafyayı göçertmek için çalıştığını belirtiyor.
İSTANBUL-BERAT ALBAYRAK – Sedat Peker’in iddiası şu: Akrabası Reşat Akif Fazlıoğlu bakan Soylu’ya gitmiş, İstanbul’da “sorun var” demiş. Yani Peker’i rahatsız eden birşeyler varmış. Soylu, “İstanbul’u ben yönetmiyorum, Berat yönetiyor,” karşılığını vermiş. Fazlıoğlu ile Soylu’nun bir şekilde ilişkisi olduğunu biliyoruz, çünkü bakan, bu kişinin yeğeni Hakan Fazlıoğlu’nun 3 Nisan 2016’da Gaziosmanpaşa’da kıyılan nikahında şahitlik yapmış. Bu elbette Peker’in bahsettiği diyaloğun gerçekleştiğine kanıt değil. Ancak Soylu bu konuda da bir şey söylemedi.
İSTİFA OYUNU-BOT HESAPLAR • Sedat Peker’in ağır iddialarından biri, Süleyman Soylu’nun 2020 Nisan’ındaki istifa girişimiyle ilgili. Bakan, sokağa çıkma yasağının son anda ilan edilişiyle marketlerde, sokaklarda oluşan izdiham gürültü koparınca istifa etmiş, ancak istifası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ca kabul edilmemiş, Soylu görevine dönmüştü, hatırlayacağınız üzre. Peker, burada Soylu’nun kendi yazdığı senaryoyu oynadığını ileri sürüyor. Bot hesaplardan atılmak üzere 1.300.000 kadar tweet’in önceden hazırlandığını iddia ediyor. Bu bot hesapları yürütenlerden, “onları yapan çocukların hepsi kardeşim gibidir” diye sözediyor. Ayrıca, kendisinin “destek olduğu” haber portallarının da Soylu’yu destekleyen yayınlar yaptıklarını hatırlatıyor. Bunlara karşılık, “Senin gibi kalleşlerle ve müptezellerle yüzleşe yüzleşe Türkiye bu noktaya geldi. Üzerime düşeni alıyor ve yüzleşiyorum,” gibi okkalı ifadeler içeren açıklamasında Süleyman Soylu, bot hesaplar ve istifaya karşı önceden hazırlanmış destek tweet’leri gibi iddialara ilişkin de söz söylemiyor.
Sedat Peker’in iddiaları arasında yeralan iki konuyu burada ele almıyorum. Bunlardan ilki ve daha önemlisi, Silivri Emniyet Müdürü Hakan Çalışkan’ın intiharı. Peker’in “gencecik adam, niye intihar etsin?” yollu imâlı sorularıyla ortaya sürdüğü bu konuda biz sıradan insanların çözemeyeceği ayrıntılar var. Bakanla arası bozuk olduğu söylenen il emniyet müdürü gibi mevzuların biz içinden çıkamayız. Yakalanan ve bırakılsın diye baskı yapılan kişi gerçekte kimdir, nedir, bunları bilemeyiz, bilmeye kalksak öğreneceklerimize güvenemeyiz. Burada sadece şunu belirtip geçeyim, Soylu’nun açıklamasında bu konuda da tek kelime yeralmıyor.
İkinci başlıksa, aslında deşsek eğlenceli olabilecek bir konuda: Şarkıcı yapılacak bir yeğen meselesi. O genç adam için klip yapılmış da, Sedat Peker bunun çeşitli kanallarda gösterilmesini sağlamış, falan. Çok muhtemeldir. Ancak yine sağlam ve etraflı bilgi edinmeden üzerine konuşulacak şey değil. Yine sadece içişleri bakanının buna hiç değinmediğini belirtmekle yetineyim.
Süleyman Soylu’nun Sedat Peker’e cevabına dair bir-iki genel söz de söylemeliyim.
Açıklama toplam 437 kelimeden meydana geliyor. Giriş diyebileceğimiz üç buçuk paragraf 254 kelime (metnin %58’i) ve, “Aylardır bu senaryonun bu noktaya geleceğini bekliyordum…” cümlesiyle başlayan bu bölümde somut herhangi bilgi yok. Oysa bizzat bu giriş cümlesi izaha muhtaç -yani içişleri bakanı bunu neye dayanarak beklemiş-; üstelik neye dayandığını söylese belki öbür diyecekleri daha güçlenecekken söylemiyor. Bunu Peker hakkındaki şiddetli suçlamalar izliyor. “Kan emici”lik, “her türlü pisliğe bulaşmış” olması, “yıllarca bu ülkede tehdit ve şantajla pek çok insanın canını acıtmış” olması gibi ağır, “uyuşturucu beynini yok etmiş” gibi aşağılayıcı ithamlar bir yana, burada esas önemli motif, bakanın Peker’i “birilerinin elinde operasyon elemanı” olmakla tekrar tekrar suçlaması. Yine, anlayanın anlayacağı kadar imâsıyla bile kendi pozisyonunu çok güçlendirebilecek bilgiyi sunmaktan imtina ediyor bakan: Peker kimlerin “operasyon elemanı”dır? Videolarını izleyen ortalama iki buçuk milyon kişinin bunu bilmesi iyi olmaz mıydı? Gerekmez miydi? Kimlerdir, nereleridir, Peker’in “elbette ki cesaret aldığı biryerler”? (Videoların izlenme sayıları, 14 Mayıs 05.22 itibarıyla, 1’den 4’e şöyle: 1,8 milyon, 2,7 milyon, 2,9 milyon, 2,8 milyon.)
Süleyman Soylu, ayrıca, sadece Peker’i suçlamakla yetinmiyor. Peker’le karşı karşıya gelişi fırsat sayarak, muhalefet siyasetçileri Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener, Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu ile Birgün, Cumhuriyet, Sözcü gazetelerinden, “Fetö” ve HDPKK diye adlandırdığı muhayyel örgütten oluşan fantastik bileşimi yoğuruyor, unsurlarını Peker’in ağabeyi, ablası, hocası, şusu busu ilan ediyor. Oraya bir de kimliği belirsiz unsur ekliyor: “…bu tiyatroya günlerdir aval aval bakan, her şeye konuşup laf söyleyen ama hâlâ Türkiye’nin eski Türkiye olmadığını anlamayan, şimdi susan ödlekler…” Bunlar kimdir, çıkaramadım.
İçişleri bakanının cevabî açıklamasında yegâne somut bölüm, yukarıda aktardığım, iki dosyayla ilgili sözler, toplam 33 kelime (metnin %7’si). 20 kelimelik bir ispat-iddia cümlesi onları izliyor. “Bayram günü bu müptezellikle kendilerini meşgul ettiğim için Aziz Milletim beni bağışlasın,” sözleriyle başlayan kapanış paragrafı da 89 kelime. Onun ardında, 43 kelimelik bir “not” var. Mehmet Ağar’ın Yalıkavak marinası için sarf ettiği, “Biz olmasaydık oraya mafya çökecekti” cümlesine dair sitem ve tekzip talebi (ki, Ağar bunun üzerine gerçekten “dil sürçmesi” deyip özür diledi).
Cumhurbaşkanı hariç iktidara karşı Sedat Peker’in kalkıştığı “tripod-telefon” savaşı ve mecburen kıpırdanan karşı cephenin savunmasına ilişkin muharebe raporu, 14 Mayıs 2021 sabahının erken saatleri itibarıyla böyle. Bu heyecanlı ama sinir bozucu -çünkü devletin tepelerinden bakıldığında hepimizin nasıl yurttaş kavramının fersah fersah uzağında, değersiz canlılar olarak görüldüğümüzü anlatan- diziyi izlemeye devam edeceğiz belli ki. Bu rapor dosyaya eklensin.
Bu yazı Platform 24’ten alınmıştır