YORUM | Av. NURULLAH ALBAYRAK
15 Temmuz kumpasının üzerinden bir ay bile geçmeden Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘O camiadan dostlarınız arkadaşlarınız olabilir, ben diyorum ki bunları ifşa edin. Savcılıklara bildirmeniz lazım. İstihbarat, emniyet bilemeyebilir, ihbar edin’ şeklinde çağrıda bulunmuştu. Bu çağrıdan sonra Emniyet ve MİT tarafından online ihbar uygulaması başlatıldı. İhbarcı vatandaşlarımız için her türlü kolaylık sağlanmak suretiyle, Cemaat mensuplarının emniyete bildirilmesi istenmişti.
Erdoğan ihbar sayısından memnun olmamış olacak ki, iktidar medyası tarafından “Nasıl muhbir olunacağı, ihbarcılığın 7 gün 24 saat nasıl yapılacağı” konusunda neredeyse her gün ve de “Bilal’e anlatır gibi…” yayınlar yapıldı. AKP iktidarı, 155 Polis İmdat hattı, Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) internet sayfası ihbar hattı, EGM Android ve IOS uygulaması, 140 Terör İhbar hattı, Terör Arananlar İhbar hattı gibi uygulamalar üzerinden inşa etmek istediği muhbirlik sistemini başta partizanlar olmak üzere toplumun geneline yaymaya çalıştı. Erdoğan iktidarının hedefi muhbirlik sistemini önce toplumun zihin koduna daha sonra da davranış biçimine dönüştürmekti. Böylece hedef aldığı kişilere, gruplara, partilere yönelik cadı avını sürdürebilecek, insanları ötekileştirebilecek, yabancılaştırabilecek, kamplara bölebilecek, muhalifleri sindirebilecek, rejim değişikliğine giden yoldaki taşları kolayca yerleştirebilecekti.
Muhbir Arapça kökenli bir kelime. Haber veren ya da haber ulaştıran anlamında kullanılıyor. Ancak, günümüz Türkiye’sinin günlük dilinde muhbir kelimesi farklı anlamları çağrıştırıyor. Muhbir kelimesi deyince akla gammazlamak, ispiyonculuk ya da köstebeklik yapmak geliyor. İşin içerisine bu türden kavramlar girince yalan, iftira, suç, yeraltı faaliyetleri gibi içerikler değer kazanıyor, yasa üstü bir konuma dönüşüyor. Muhbirler ülkesinde yalan, iftira, gammazlama, ispiyon, hile ve tuzak adalet sisteminde belirleyici bir forma dönüştü denilebilir. Tıpkı Eski Rejim dönemi Fransa’sında, Nazi dönemi Almanya’sında ya da Çarlık dönemi Rusya’sında olduğu gibi.
Muhbir kelimesinin ne anlama geldiğini öğrenmek için herhangi bir internet arama motoruna giriş yapıldığında, “Muhbir nasıl olunur?”, “Muhbir maaşı ne kadardır”, “Muhbirlik başvurusu nasıl yapılır”, “Muhbir aranıyor…” gibi içerikler otomatik olarak karşımıza çıkıyor. Bu tür içeriklerin arka planına ilişkin gerçeklik ise emniyet ve MİT’in muhbirlerle ilgili verdiği rakamlarla gün yüzüne çıkıyor. Politik tartışmalardan aşk kavgalarına, reyting savaşlarından komşu kavgalarına, cinsel tacizi meşrulaştırmaya çalışmaktan kişisel husumete kadar muazzam bir alana yayılan ‘FETÖ’ söylemi Muhbirler Ülkesinin muhbirlerinin ağzında sabahtan akşama çiğnenen bir sakıza dönüşüyor.
Türkiye yaklaşık 2 haftadır Sedat Peker’in videolarına odaklanmış durumda. Her biri milyonlarca kişi tarafından izlenen videolarda Peker bir yandan bazı itiraf ve ihbarlarda bulunuyor. Peker’in videolarında dikkat çeken en önemli husus, yaptığı ihbarlar hakkında herhangi bir soruşturma sürecinin başlatılmaması. Örneğin ilk videosunda şöyle diyor Peker; “Kolombiya limanında İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü, İstihbarat Başkanı, devlet erkanı 4 ton 900 kg kokain yakalamış. Bu Türkiye’ye geldiğinde, paketlenip satıldığında biraz da karışım yaptıklarında küçük bir Afrika ülkesinin milli hasılası kadar eder. Bunlar diyorlar Türkiye’ye gidecekti, İzmir Limanına bir kimya fabrikasına.”
Sedat Peker’in videolarında uyuşturucu kaçakçılığı, adam öldürme gibi çok ciddi suçların işlendiği söylenmesine rağmen, hatta savcılıklar tarafından nasıl müzekkereler yazılacağını anlatmasına rağmen emniyet birimleri, savcılıklar harekete geçmedi. Peker’in hukuki konularda avukat olan eşinden daha fazla bilgiye sahip olduğunu söylediğini biliyorum. Yani onun dediklerine ekleyecek pek bir şey yok. Yine de emniyet birimleri, savcılıkların nasıl harekete geçirileceği konusunda tavsiyeye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Öncelikle ihbar edilecek kişinin ‘FETÖcü’ olduğunu söyleyerek başlaması gerekiyor. Tabi ki milli ve yerli ‘FETÖ’ söylemiyle bezenmiş bir dille, siyasi iktidarın cadı avına maruz kalan kitle içerisinden belirlediği kişileri kokain trafiğinin herhangi bir noktasında görev almış gibi göstermeli, asıl failler yerine bu kişilerin ismini yazmalı.
Sonrasında ihbar edilen kişinin sohbete katıldığını, evinde kitap sakladığını, cüzdanında F serisi 1 dolar taşıdığını, çocuğunu Cemaat okullarına gönderdiğini ayrıca yüksek lisans yaptığı gibi ayrıntılar da yer alırsa, ihbar metni herhangi bir birime ulaştığı an sadece ihbarda ismi geçen kişi değil, ihbar edilenin eşi, çocukları, kardeşleri, varsa anne babası da soruşturma içerisine dahil edilecektir.
Sonuç kısmını ise siyasi iktidarın sahiplerine yerli ve milli duruşunu gösteren, pazarlık için beklentilerini üstü kapalı ifade eden bir açıklamayla bezemeli. Bu şekilde netice alınacağını görecektir. Zira, “namusu aldıkları maaşla eşdeğer gazeteciler” bu ihbar sonrasında ‘FETÖ’ parmağını keşfedecekler, savcılık ve kolluk ise balıklama atlayacaktır.
Adalet sisteminin işleyişinde, Peker’in düşündüğü gibi “tonlarca uyuşturucu sevkiyatı yapıyor, uyuşturucu satıyor ya da gazetecileri öldürüyor” şeklinde işlenmiş olan gerçek bir suçla ilgili yapılacak ihbarın bir karşılığı olmuyor.
Maalesef anlatılanlar ironi değil gerçeğin ta kendisi.
Erdoğan iktidarının kurmaya çalıştığı muhbirlik sistemi kendileri için ne kadar acımasız olacak onu da birlikte göreceğiz…
Kaynak: Tr724