İYİ Parti lideri Meral Akşener, TBMM’de yaptığı grup toplantısında iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisini açıkladı.
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem” önerisinin ilkelerini açıklarken, “Belirlediğimiz ilkeler, demokratik hukuk devleti idealimizin özünü oluşturan özgür birey, güçlü sivil toplum kuruluşlarıyla güçlü devlet ve bunlarla birlikte güçlü milli ekonomi hedeflerimizin inşasını sağlayacak temel yapıtaşlarıdır” dedi.
Partisinin grup toplantısında konuşan İyi Parti lideri Akşener, anlattığı iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisinin ilkelerinde, Cumhurbaşkanı’nın tarafsız olacağına vurgu yaparak, “Bir dönem görev yapabilecek. Görev süresi 6 yıl olacak. Görev süresi bitince aktif siyasete dönemeyecek” dedi.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Meclis’i “devre dışı” bıraktığını savunan İyi Parti lideri, “Çoğulcu demokrasi, katılımcı yönetim, güçlü Meclis” vurgusu yaptı.
Organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile ilgili iddialarına ilişkin de konuşan Akşener, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’a “Daha ne kadar sessiz kalacaksın? Çıkın, makamlarınızın sorumluluğunu yerine getirin” diye seslendi. Akşener, “Ekranlara çıkıp saçmalamakla, hamasetle hiç olmaz. Böyle devlet yönetilmez. Yapılacak olan basit. İçişleri Bakanı ve suçlamalara maruz kalanlar kenara çekilir” ifadelerini kullandı.
https://www.youtube.com/watch?v=ZJR3vBg7NWA
Akşener’in konuşmasından satır başları şöyle:
Geçtiğimiz hafta Rize’nin ilçelerini ziyaret ettim. Önce İkizdereli vatandaşlarımızın doymak bilmez müteahhitlere karşı duruşuna şahit oldum. Sonra İkizdere ve Çayeli esnafının dertlerini dinledim. Milletimizin en önemli hasretlerinden olan ev sahipliğini yerine getirdiler. Allah onlardan razı olsun. Biz ziyaretlerimizi yaparken, İkizdere ve Çayeli’nde AK Parti teşkilatlarının sağdan soldan topladıkları küçük gruplar üzerinden bazı provokasyon girişimler oldu.
Ben Sayın Erdoğan ve arkadaşlarını anlayabiliyorum, son dönemde çok zor günler geçiriyorlar. Kaçmak zorunda oldukları birçok soru, sektirmek zorunda oldukları bir dolu iddia var. Bu yüzden de benim sözlerimi çarpıtıp buradan yol olur mu diyorlar. Varsın desinler, bazen bu tür siyasi ‘işler’ olur. Bunu yaparken Rizeli kardeşlerimi zan altında bırakmaya cüret etmelerini kabul etmem. Bana Türkiye’nin hiçbir yerinde zarar gelmez, ben Rize’nin geliniyim. Bana oradan hiç zarar gelmez.
Bahçeli’ye: Ben gezmezsem kim gezecek esnafı muhterem?
(Bahçeli’ye) Ben gezmezsem kim gezecek esnafı muhterem? Büyük ortağın saraydan çıkmıyor, sen de ortada yoksun. Milletimizin derdini kim dinleyecek? En son ne zaman esnaf ziyareti yaptın? En son ne zaman çiftçinin elini sıktın, işsize iş buldun, milletin derdini merak ettin? Biz bu yolculuğa çıkarken milletimize söz verdik, koltuk değil ayakkabı eskiteceğiz dedim. Sen iktidarın küçük ortağısın, madem esnafa gitmemizden rahatsızsın o zaman çok değerli koltuğundan kalkıp milletimin ayağına gideceksiz, Rızalı esnafın, Ispartalı çiftçinin halini hatırını soracaksın. Kürsüden öfke tiradları atmayı bırakıp işini yapacaksın. Nefret siyasetiyle değil hizmet siyasetiyle rekabet edeceksin. Bunları yapamayacaksan da bize gölge etmeyeceksin.
-Vatandaş hayatta kalma mücadelesi verirken iktidar ülke kaynaklarını eşe dosta aktarıyorsa, iktidar ömrünü tamamlamış demektir. İktidardakiler yetkinin ve kararın millete ait olduğu gerçeğini hesaba katmayıp günlerini gün etseler de, bu gerçek hep böyle olmuştur.
Sayın Erdoğan iktidarda gelirken vaatlerde bulundu, milletimiz de ona güvendi. Ancak 19 yılın sonunda sayın Erdoğan ve bol maaşlı danışmanları milletimizi fakirlikle, işsizlikle baş başa bıraktı. Sayın Erdoğan bozulan ekonomi ve pandemi karşısında bunalan milletimize el uzatmadı. Buna rağmen geçen hafta kendisi zor durumdaki esnafımıza sözümona müjdeler verdi. 1,4 milyon esnafımıza da 4 milyar 622 milyon lira hibe verileceğini açıkladı. Olmadığında bir lira bile kıymetlidir ama o 4 milyarı öyle bir anlattı ki… 4 milyar demedi mesela, 4 milyaaaaaar dedi. 4 milyar demek gözünde küçük göründü, milyaaaar deyince büyüdü.
Aylardır kapalı esnafımız, tedarikçiler ve aileleriyle birlikte 20 milyon insanımız demek. Borçla harçla kira ödüyorlar.
“Sayın Erdoğan, sen a’yı uzattıkça sıfırlar da o kadar uzamıyor”
Sayın Erdoğan, sen a’yı uzattıkça sıfırlar da o kadar uzamıyor, vatandaşın derdine derman olunmuyor. Pandemide esnafımızı yalnız bıraktığın gerçeği değişmiyor. O 5 müteahhitten birinin 9,4 milyar lira vergi borcunu sildin. Ekonominin bel kemiği olan esnafa 4 milyar 622 milyon lira. Böyle vicdansızlık olur mu!
Milletin cebinden ertesi günü bir yılda 26 milyar fazla almanın tezgahını kurdular. Akaryakıttaki ÖTV’yi görülmemiş şekilde artırdılar. Esnafımıza verilecek 4,5 milyar liralık destek, bu akaryakıt zammı ile geri alınacak. IBAN yollamayı bıraktılar direkt vergi olarak kesiyorlar. Hem vatandaşımızın cebinden daha fazla vergi çıkacak hem de hayat daha pahalı olacak. İşte size AK Parti zihniyeti… Yazıklar olsun.
Öyle zamanlardayız ki devleti idare edenlerin hangi işine baksak elimizde kalıyor. Bir video fırtınası aldı başını gidiyor. Normalde bizim siyaset anlayışımıza göre parti içi meselelere karışmak olmaz, ama bu iş aile içi meseleler haline gelmiş, hele hiç karışmayız. Ama AK Parti içindeki skandallarla milletin gerçek gündeminin gölgelenmesini istemeyiz. Bu kepazeliği Türkiye değil, dünya takip ediyor. Beyler, Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarı söz konusu, cümle aleme rezil ettiniz. Bu işler karşılıklı videolar yayınlamakla, gizemli hikayeler bulandırıp, çarptırmakla olmaz. Ekranlara çıkıp saçmalamakla hiç olmaz. Konuyu yaymakla hiç olmaz. Böyle devlet yönetilmez. Bu iş bütün iddiaları araştıracak şeffaf bir yargı süreciyle olur. Devlet itibarının kişiler üzerinden daha fazla ayaklar altına alınmasına izin verilemez. Yapılacaklar basit, İçişleri Bakanı ve suçlamalara maruz kalanlar kenara çekilir, Cumhuriyet’in savcı ve hâkimleri devreye girer… Adalet bunu gerektirir.
“Sayın Erdoğan, bu kepazeliğe daha ne kadar sessiz kalacaksın?”
Sayın Erdoğan, bu kepazeliğe daha ne kadar sessiz kalacaksın? Alengirli abuk sabuk işlerinizle devletimizi daha fazla yaralamayın. Makamlarınızın sorumluluğuyla gerekeni yapan, memleketimizi küçük düşürmeyin.
Bu zihniyetin artık milletimize verecek hiçbir şeyi kalmamıştır. Bu ucube sistemde milletimizin çilesi dağ olmuş… Ekonomi yoğun bakımda, adalet ağır yaralı, demokrasi sizlere ömür ama ağalara göre işler tıkırında. Milletimiz bu zor zamanlar ne yiyor umurlarında bile değil.
4 ayda 434 vatandaş intihar etmiş. Her gün bir cinnet çığlığı yükseliyor. Umurlarında bile değil.
İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem önerimiz milletimize hayırlı olsun. Büyük Türk milleti, iyi ve cesur evlatların bugün burada. Yolsuzluğun, yoksulluğun, yasakların sebebi olan bu ucube sisteme son verecekler burada. Hukuksuzluğa, keyfiliğe dur deyip, milletimizin huzur ve refahı için iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemi milletimizle inşa edeceğiz.
Peki, iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem nedir? Sosyal hayattan ekonomiye, adaletten diplomasiye her alanda ülkemizin karşılaştığı sorunların anahtarıdır. Partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle içine düşürüldüğü sıkıntılardan çıkış yoludur. Adaleti, liyakati, ortak aklı, devletle milletle yeniden buluşturan bir ilkesel çerçevedir. 12 Eylül darbesi ve devamındaki süreç, yüksek seçim barajı ve seçim kanunundaki çarpıklıklar, dolayısıyla iktidar partilerine aldıkları oy oranından daha büyük bir güçle ülke yönetme imkanı vardı. Yönetimi ortak akıldan uzaklaştırdı. FETÖ’nün 15 Temmuz’da hain darbe girişimi ve devamındaki OHAL döneminde, partili CB sistemine geçildi. Yüzde 50 artı 1i sağlamak için her şeyin mübah görüldüğü bu sistem milletimizi kutuplaştırdı.
“Bu sistemle yoksulluk, yasaklar, yolsuzluk arasına mahkum edilmiş durumdayız”
Bu sistemle yoksulluk, yasaklar, yolsuzluk arasına mahkum edilmiş durumdayız. İçinde bulunduğumuz durum, anayasal demokrasi yoksunluğu olarak tanımlanıyor.
İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem ilkeleri olarak belirlediğimiz ilkeler, demokratik hukuk devleti idealimizin özünü oluşturan, özgür birey, güçlü STK’la, güçlü devlet ve güçlü milli ekonomimizin inşasını sağlayacak temel yapı taşlarıdır.
O ilkelerimiz şunlardır:
Tarafsız Cumhurbaşkanı. İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde, TC, Başbakan ve Bakanlar Kurulu tarafından yönetilecek. CB’nin hiçbir parti ile bağlantısı olmayacak. Devletin ve milletin birliğini temsil edecek. İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde CB’nin görev ve yetki alanı, demokrasinin tıkandığı anlarda kurumlar arasından hakemlik vazifesini ifa eden devletin en üst organı şeklinde düzenlecek. Böylece partili CB’nin Meclis’imizi etkisiz hale getiren karar ve uygulamaların önüne geçilecek. Yasama gücü yeniden TBMM’ye devredilecek. İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde CB, yalnızca bir dönem görev yapabilecek, görev süresi 6 yıl olacak, aktif siyasete dönemeyecek.
Çoğulcu demokrasi, katılımcı yönetim, güçlü meclis… Partili CB sistemine geçildikten sonra anayasa ve anayasal kurumlar etkisiz hale geldi. TBMM’nin etkinliği azaldı. Karar süreci bir kişiye teslim edildi. Ortaya sorunlu bir demokrasi çıktı. Sorunlu bir yargı, sorunlu ekonomi demektir. İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem, çoğulculuğa dayanacak. Uzlaşmacı ve kapsayıcı siyasetin yapılmasını sağlayarak demokrasimizi güçlendirecek. Koalisyon hükümetleri bugüne kadar, Erdoğan tarafından ülkenin kalkınmasının, ekonomik refahın önünde büyük engel gibi gösterildi.
Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin de, bu koalisyon dönemlerini bitireceği iddia edildi. Ama maalesef, işin pratiğinde, bu iddialı söylemin aksine, Türkiye bir ittifaklar rejimine muhtaç hale geldi. Nitekim, bugünkü iktidar yapısına baktığımızda, devletin ve milletin iyiliği için ortak paydada buluşma hedefinin, yerini, siyasi ikbal kaygısıyla kurulan, bir koltuk ittifakı anlayışına bıraktığını görüyoruz. Böyle bir anlayış Türkiye’yi geleceğe taşıyamaz. Nitekim taşıyamıyor. Bu durumu milletçe, geçtiğimiz 3 yılda, en acı şekilde yaşadık. İşte o nedenle, biz diyoruz ki; iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde ülke yönetimi, tek bir kişinin değil, Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu’nun yetkisinde olacak.
Hükûmeti kurma ve hükûmet etme süresi, adil ve serbest seçimlerle oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından belirlenecek. Tek bir partinin milletvekili sayısının, hükûmet kurma yeterliliğine sahip olmaması hâlinde, elbette koalisyon hükûmetleri kurulacak. Ama koalisyon hükûmeti kurulmadan önce, şeffaf yönetim anlayışıyla, partiler arasında yapılacak koalisyon protokolü, milletimizle açık bir biçimde paylaşılacak.
Bugünkü sistemde, Cumhurbaşkanı, bakanların atanmasında ve görevden alınmasında tek yetkili. Meclis onayı aranmıyor. Dolayısıyla bakanların Meclise karşı sorumluluğu yok. Bu sorumsuzluk, demokrasi, hukuk ve ekonomide yaşadığımız yıkımın en önemli nedenlerinden biri. iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde ise, Meclis dışından Bakan atanamayacak. Bakanlar, Başbakan tarafından milletvekilleri arasından seçilecek, ve tek kişiye karşı değil, hem kurul olarak birlikte, hem de her bir bakan ayrı ayrı olmak üzere, milletin seçtiği meclise karşı sorumlu olacak.
“Bu ucube sistem, gazi Meclisimizi devre dışı bıraktı”
Güçsüz meclis, eksik demokrasi demektir. Ancak bu ucube sistem, gazi Meclisimizi devre dışı bıraktı. Milletin Evi, tarihinin en büyük yetki kaybını yaşadı. Bir dönem düşünün ki, 68 Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle, devlet teşkilatına ilişkin çok önemli düzenlemeler yapılırken, aynı dönemde, milletin meclisi, ancak 54 yasa çıkarabilsin. Bu, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin, yasamayı yürütme karşısında güçsüzleştirdiğinin, apaçık bir ispatıdır.
“Yasama yetkisi ve gücü, sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde olacak”
İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde, yasama yetkisi ve gücü, sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde olacak. Bizim için dünyadaki hiçbir parlamento, yetkileri itibariyle kuvvetlendirilmeyi, Gazi Meclis’imiz kadar hak edemez. Çünkü yüce Meclisimiz, sadece hukuksal manada bir meclis değildir. Millî Kurtuluş Savaşımızı örgütleyen, ve yeni bir milli devlet inşa eden, kurucu gücün ve ruhun adıdır. Bu güç ve ruh, tarihin kırılma anlarında kendini yeniden gösterir. Nitekim, bunun en yakın örneğini, 15 Temmuz hain darbe girişiminde yaşadık. İşte bu nedenle, iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde, kuvvetler ayrılığı ilkesinin, güçlü bir şekilde sağlanması için çok büyük öneme sahip olan, Anayasa Mahkemesi’nin üyeleri, Hâkimler Savcılar Kurulu, Sayıştay, Yüksek Seçim Kurulu, YÖK’ün yerine kurulacak olan, Türkiye Yükseköğretim Kurumu, ve RTÜK üyelerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, nitelikli çoğunluk ile seçilmeleri sağlanacak. Böylece bu kurumların, demokratik meşruiyeti sağlamlaştırılacak, ve tarafsızlıkları şüpheden arındırılacak.
Demokrasimizin en önemli ayaklarından biri de yerel yönetimlerdir. Mevcut sistemde, belediyelerimiz üzerinde, ağır bir vesayet oluşturulmuş durumda. Kent sakinlerimizin seçtiği yöneticilerin de, “Seçilmiş” olduğu gerçeği yok sayıldı, belediyelerin, alt yapı yatırımları için borçlanmalarındaki onay yetkisi, Cumhurbaşkanı’na verildi. Kentsel dönüşüm ve gelişim alanıyla ilgili düzenlemelerde, Cumhurbaşkanı kararı aranır oldu. Hatta, Belediyelerin, Cumhurbaşkanı’nın uygun gördüğü STK’lar ve vakıflar dışında kalan kurumlarla, ortak proje ve çalışma yapması bile engelleniyor. Garabete bakar mısınız? Bizim için, Belediye Başkanları da, ilgili kentlerin seçilmiş yöneticileridir. Belediyelerin hayati kararlarının, Cumhurbaşkanı tarafından alınması, 84 milyon vatandaşımızın, yerel seçimlerde ortaya koyduğu iradeyi hiçe saymaktır. İşte o nedenle, iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde, Merkezi yönetimle, yerel yönetimler arasındaki yetki dağılımı, iktidar ve muhalefet belediyesi ayrımı olmadan, milli iradeye saygı duyulacak şekilde düzenlenecek.
“Kuvvetler ayrılığı, her türlü vesayetin önüne geçebilecek en büyük bariyerdir”
3’üncü ilkemiz: Kuvvetler Ayrılığı ve Güçlü Denetim. Bizim için hiçbir gücün vesayeti kabul edilemez. Çünkü askerî ya da sivil, vesayetin olduğu yerde, milletin iradesine saygı olmaz, demokrasi olmaz, Anayasal denetim olmaz. Nitekim, Kuvvetler ayrılığı, her türlü vesayetin önüne geçebilecek en büyük bariyerdir.
O nedenle, iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde, devletin veya siyasetin hiçbir kurumu, Anayasa ve yasalardan aldığı yetkiyi aşarak, başka bir kurum üzerinde vesayet kuramayacak. Ülke üzerinde vesayet kurma heveslisi olan bütün kişi ya da kurumların, hevesleri kursaklarında kalacak ve Türkiye’de vesayet dönemleri artık son bulacak.
“Merkez Bankası Başkanı, Bakanlar Kurulu tarafından 5 yıllığına atanacak”
Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin ülkemizde yol açtığı ekonomik sorunların kaynağında, Cumhurbaşkanlığı vesayeti kaynaklı keyfiyet ve denetimsizlik yatıyor. Ekonomi yönetimindeki kritik kurumlar, bu anlayışla işlevsiz hale getirildi. Bu durum, uluslararası finans ve yatırım çevrelerinde, güvensizliğe ve ekonomik kırılganlığa neden oldu. Bize göre, bağımsızlığı tartışılan bir Merkez Bankası, ekonomimiz için büyük bir risktir. Bu nedenle, iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem ile, Merkez Bankası’nı müdahalelere kapatacağız. Merkez Bankası’nın bağımsızlığını zedeleyecek hiçbir uygulama ve düzenlemeye, müsaade edilmeyecek. Politika araçlarını ve tüm enstrümanlarını bağımsız olarak kullanabilecek. Merkez Bankası Başkanı, Bakanlar Kurulu tarafından 5 yıllığına atanacak.
Ayrıca; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurumu, Rekabet Kurumu, Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu, Enerji Piyasası Kurumu, Kamu İhale Kurumu, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu gibi, devlet işleyişinde kritik öneme sahip olan kurumlarımız, idari ve mali özerkliğe sahip kurumlar olacak. En az, yüzde 25 oranında kadın üyelerden oluşacak bu kurulların, başkan ve üyeleri, en fazla iki defa olmak üzere, dört yıllığına Bakanlar Kurulu tarafından atanacak.
“Keyfiyetle yapılan ödenek üstü harcama uygulamasına son verilecek”
Bir ülkenin hazinesinin asıl ve tek sahibi millettir. Bu gerçek ışığında, milletin hazinesinin nasıl kullanılacağına karar verecek tek merci de, doğal olarak Milletin Meclisi’dir. Bu nedenle, bütçenin yapımı ve denetlenmesi, demokratik rejimlerde parlamentoların en önemli yetkilerindendir. Ne var ki, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde, Meclisimizin bütçe konusunda sahip olduğu yetkiler, büyük oranda budandı. Cumhurbaşkanı’nın seçilmiş olduğu sıkça işlenirken, Meclisin de seçilmiş olduğu gerçeği göz ardı edildi. Gelinen noktada ise, Meclisimizin, Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanan bütçeyi reddetme yetkisi, fiilen kalmadı. Çünkü, meclisin bütçeyi reddetmesi durumunda, Cumhurbaşkanlığı, geçici bütçeyle, bir önceki yılın bütçesinde yeniden değerleme oranında artışla yoluna devam edebiliyor. Demokratik hukuk devletinin önemli göstergelerinden biri, vatandaşların, seçtikleri vekiller aracılığıyla, devlete verdikleri vergilerin, ne şekilde harcanacağını denetleme hakkıdır. İşte o nedenle, iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Milleti adına, bütçenin kabulü ve denetiminde etkin hale gelecek. Keyfiyetle yapılan ödenek üstü harcama uygulamasına son verilecek.
“Milletin parasını harcarken sığınılan, “Ticari Sır” saçmalığına son verilecek”
Ödenek üstü harcama ihtiyacının ortaya çıkması halinde, Bakanlar Kurulu, meclise ek bütçe kanun tasarısı sunacak. İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem ile, kamu yönetiminde güçlü denetimi hedefliyoruz. Bu çerçevede, yolsuzlukla mücadelede başarı için; Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde yoğunlukla görülen, kamuda denetimsiz alanlar oluşturma uygulamalarına, derhal son verilecek. Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi, birçok kurum ve harcama, Sayıştay denetiminden çıkarıldı. Sayıştay artık kamu kurumlarında hakkıyla denetim yapamıyor. Türkiye Varlık Fonu’nun göstermelik denetimi, buna ilginç bir örnektir. Oysa, demokratik bir hukuk devletinde, hükûmetin bütün harcamaları, şeffaf ve denetlenebilir olmak zorundadır. İşte bu nedenle; iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde, Sayıştay’ın denetim yetkileri artırılacak. Hükûmetin bütün harcamaları, istisnasız olarak, Sayıştay denetimine açık olacak. Harcamaların nerelere ve ne miktarda yapıldığı, şeffaf bir şekilde, Sayıştay tarafından incelenecek. Milletin parasını harcarken sığınılan, “Ticari Sır” saçmalığına son verilecek.
Bunların haricinde; Türk Denetim Yasası acilen hayata geçirilecek. Böylece, Bakanlıkların ve Genel Müdürlük denetim elemanlarının, Anayasal ve yasal güvence altında, görevlerini tarafsız, bağımsız ve sağlıklı bir biçimde, yerine getirebilmeleri sağlanacak. Aynı zamanda, denetim birimlerinin, ortak etik ilkelerinin, raporlama standartlarının, olaylara yaklaşımlarının, doğru ve yanlış algılamalarının, aynı düzleme oturtulacağı bir hukuki zemin oluşturulacak.
“Bağımsız ve tarafsız yargı, her vatandaşın sahip olduğu en büyük teminattır”
İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem’in 4’üncü ilkesi: Hukukun Üstünlüğü ve Tam Bağımsız, Tarafsız Yargı’dır.
Çünkü bize göre, bağımsız ve tarafsız yargı, Türkiye Cumhuriyeti’nin her vatandaşının sahip olduğu en büyük teminattır. O nedenle, iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde, Milletimizin her bir ferdi, şerhsiz şartsız, kanun önünde eşit olacak. Suç işlediği takdirde, bağımsız ve tarafsız yargı önünde, hukukun üstünlüğü prensibi uyarınca, adilce yargılanacak. Hiçbir suç cezasız kalmayacak, ama bu ülkenin hiçbir vatandaşı da, sahte delillerle, kişiye özel suç icat edilip, cezalandırılamayacak. “Geç gelen adalet, adalet değildir” prensibi ışığında, ceza yargılamasında, soruşturma evresinin daha etkin, güvenilir ve hızlı olmasını sağlamak adına, yalnızca soruşturma evresinde görevli olmak üzere, Adli Kolluk Sistemi kurulacak.
“Adil yargılama için hâkim teminatı bir mecburiyettir”
Adil yargılama için hâkim teminatı bir mecburiyettir. Çünkü adil yargılama, ancak bağımsız ve tarafsız mahkemeler eliyle yapılabilir. Bağımsız ve tarafsız mahkeme de, ancak hâkiminin bağımsız ve tarafsız olmasıyla mümkündür. O nedenle, Yargı Bağımsızlığının ilk şartı da, hâkim teminatının sağlanmasıdır. Mevcut sistemde, Cumhurbaşkanı ve bakanlar, birçok hukuksuzluğa seyirci kalıyor. Yürütme organı, siyasi demeçleriyle, tutuklama ya da serbest bırakma kararları üzerinde, açıkça etkili oluyor. Böyle hukuk olmaz. Adalet böyle sağlanamaz. Türkiye bu adaletsizliği daha fazla taşıyamaz. İşte o nedenle, iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde, Türkiye, bu utançtan kurtulacak. Anayasaya, hâkim ve savcıların coğrafi teminatını sağlayan hüküm konulacak. Aynı zamanda, Hâkim ve Savcılar Kurulunun yapısı ve üye atama sistemi de değiştirilecek. Mevcutta, Hakim ve Savcılar Kurulu açıkça yürütmenin etkisi altına giriyor. Çünkü üye seçimlerinde inisiyatif, partili Cumhurbaşkanı ve partisinin elinde. İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde, Hâkim ve Savcılar Kurulu, en az 5’i kadın olmak üzere, 15 üyeden oluşacak. Adaylar, yargı kurumlarımız, barolar, üniversiteler tarafından önerilecek, ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, üye tam sayısının en az 3’te ikisinin oyuyla seçilecek. HSK üyeleri, bir kez seçilecek ve görev süreleri 5 yıl olacak. Adalet Bakanı, ya da onun adına Adalet Bakanı Müsteşarı, kurulun gözlemci üyesi olarak toplantılara katılabilecek. HSK Başkanı, kurul tarafından gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğunun oyuyla seçilecek.
“Anayasa Mahkemesi’nin yapısı ve üye seçimleriyle doğrudan ilişkilidir”
Bir ülkenin yönetimindeki en önemli unsurlardan biri de, anayasayı ve yasaları muhafaza etmek, uyulmasını ve uygulanmasını sağlamaktır. Bu çerçevede, Anayasa Mahkemesi, bir ülke için hayati öneme sahiptir.
Yerel mahkemelerin, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını yok saydığı, bir yönetim sistemi, sürdürülebilir olamaz.
İşte bu nedenle; iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde, Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçimi de, yeniden düzenlenerek, siyasetin vesayetinden kurtarılacak, bağımsızlığı sağlanacak. Çünkü, bu hayati fonksiyonun, sağlıklı ve adil bir şekilde yürütülebilmesi, Anayasa Mahkemesi’nin yapısı ve üye seçimleriyle doğrudan ilişkilidir.
İYİ Parti olarak, kurulduğumuz günden bu yana, ısrarla bir uyarıda bulunuyoruz. Diyoruz ki; Devletin idaresinde liyakat vazgeçilmezdir. Bir ülkeyi, huzur ve refaha erdirecek olan, liyakatli kadroların yönetimidir. Ancak maalesef, bir kişinin tercihlerine hapsedilen mevcut sistemle, gelinen noktada, bir makama ulaşabilme kriteri, iktidardakilerin eşi-dostu-akrabası olmak haline gelmiş durumda. Türkiye, bu anlayışla kalkınamaz. Çünkü devlet yönetmek, ciddiyet ister, beceri ister. Yönetimde ciddiyet ve beceri de, liyakatli yöneticilerle olur.
“Torpilin yeni adı haline gelen mülakat kaldırılacak”
O nedenle, 5’inci ilkemiz, Devlette Liyakat. İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde; KPSS’den yüksek not aldığı halde, mülakatta elenen gençlerimizin hakkı teslim edilecek.
Devletin her kademesinde, liyakat esas alınacak, torpilin yeni adı haline gelen mülakat kaldırılacak.
Devlette göreve, siyasi otoriteye sadıklar arasından layıklar değil, layıklar arasından, devlete ve millete sadık olanlar alınacak. Çünkü her hükûmet gelip geçicidir. Ancak kalıcı olan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Bizim için devlet, ebet müddettir. Liyakatli kadroların kaynağı elbette akademidir. Sağlam bir insan kaynağı yaratmanın yolu, sağlam bir akademik düzen kurmaktan geçer. Apartmanlara sıkışmış üniversite hayatına çeki düzen vermek zorundayız. Üniversiteler, gerçeği araştıran kurumlar olarak, en başta özgür bir ruha sahip olmalıdır. Bunu sağlamanın ilk koşulu da, akademik ve bilimsel özerkliktir. O nedenle, iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde; Üniversiteler hem idari, hem de akademik olarak özerk hale getirilecek. Üniversitelerimize, kurucu rektör atamalarının haricinde, o üniversitenin akademik terbiyesi ve liyakatiyle yetişmeyen, kurum dışından rektör atanmasına son verilecek. Öğretim üyeleri, kendi üniversitelerinin rektörünü, aday olan öğretim üyeleri arasından, kendileri seçecek. En fazla oyu alan rektör adayı, Türkiye Yükseköğretim Kurulu’na bildirilecek. Nihai atama, Türkiye Yüksek Öğretim Kurulu tarafından yapılacak. Fakültelereyse, o fakültenin uzmanlığı dışından dekanlar atanmayacak. Dekan, fakültenin öğretim üyelerinin oylarıyla belirlenecek ve rektör tarafından atanacak.
‘”Güçlü ordu, güçlü Türkiye’ demektir”
Değişen dünya düzeni ve coğrafyamızın şartları gereği, bizim için “güçlü ordu, güçlü Türkiye” demektir. Dünyanın birçok ülkesinin ordusu var. Ancak Türk Ordusu’nu onlardan ayıran en önemli özellik, “Milli bir ordu” olmasıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri bu vasfını, bugüne kadar sahip olduğu eğitim sistemine, ve sarsılmaz hiyerarşik yapısına borçludur. Ancak, 15 Temmuz hain kalkışmasının ardından yaşadıklarımız, birçok kurumda olduğu gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde de büyük hasara yol açtı. Mesela, Askerî Liseler ve Harp Akademileri kapatıldı, yerine, yeni bir müfredatla, Milli Savunma Üniversitesi kuruldu. Yeni sistem, askerî eğitimde liyakat açısından, sorunlar oluşturuyor. GATA’nın sivilleştirilmesi de, özel ihtisas gerektiren askerî hekimlik mesleğinin, kan kaybetmesine neden oluyor. Eğitimdeki liyakat sorununun, zaman içinde, ordumuz içinde bir liyakat sorununa dönüşmesi de, maalesef kaçınılmaz. Bu nedenle; iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde; Kadim tarihsel köklere ve geleneğe sahip olan, Askerî Liseler ve Harp Akademileri yeniden açılacak. GATA’nın yapısı yeniden düzenlenerek, Askerî hekimlik alanında eğitim vermesi ve ordumuzun ihtiyaçları doğrultusunda, sağlık çalışanları yetiştirmesi sağlanacak. Bunların yanında; Her kurumda ihtiyaç duyduğumuz liyakati güvence altına almak için, “Kamu Denetçiliği Kurumu” çatısı altında, “Devlet Liyakat Kurulu” oluşturulacak. Liyakat Kurulu’nun üye sayısı, üye seçimi, çalışma usul ve işleyişiyle, görevleri, kanunla belirlenecek.
6’ıncı ilkemiz; İnsan Hakları ve Bireysel Özgürlükler, Güçlü Sosyal Devlet, Güçlü Sivil Toplum, Güçlü Gençler. iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde; Demokratik sosyal hukuk devletinin en temel kuralı olan, devletin, vatandaşın hizmetkârı olduğu prensibi çerçevesinde, milletimizin bireysel özgürlükleri, kişilik hakları, vatandaşlık hakları ve insan haklarının, hukuk tarafından en üst seviyede korunması sağlanacak.
“Örgütlenme özgürlüğü, siyasi ve sivil çoğulculuğun teminatıdır”
Çoğulcu demokrasideki en temel haklardan birisi, benzer düşüncelere sahip bireylerin, bir araya gelerek sivil toplum örgütleri kurabilmeleridir. Örgütlenme özgürlüğü, siyasi ve sivil çoğulculuğun teminatıdır. O nedenle, iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde Bu yönüyle demokrasinin olmazsa olmazı, sivil toplum güçlendirilecek. Hak savunuculuğunu özgürce yapmaları için, önlerindeki engeller kaldırılarak, demokrasiye olan katkıları arttırılacak. Sadece iktidara yakın olan sivil toplum kuruluşları, vakıflar ve derneklerin hakları değil, muhalif düşünceleri savunan sivil toplum kuruluşlarının hakları ve hukuku da, eşit şekilde korunacak. Devlet Kuruluşları, iktidara muhalif görüşleri savunsa da, alanında uzman olan bütün sivil toplum örgütleriyle birlikte, toplum yararına çalışacak. Bu çerçevede; Her vatandaşımız, düşünce ve ifade özgürlüğünü, barışçıl protesto hakkını kullanabilecek. Yasal sınırlarda bu hakkı kullananlar, şucu-bucu gibi sıfatlarla düşman ilan edilmeyecek. İşçilerimize, üniversite öğrencilerimize, baro başkanlarımıza, yaylalarının toprağını korumak için uğraşan köylülerimize, cennet vatanımızın ekolojik dengesi için mücadele veren, doğa savunucularına, dünyanın bütün ülkelerinde, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü coşkuyla kutlanırken, meydanlarda itilip kakılan kadınlara, emeklilik haklarını kazandıkları halde, maaşlarını alamayan EYT’li vatandaşlarımıza, hukuka aykırı bir şekilde müdahale edilmeyecek.
“Cumhurbaşkanı, genel hakaret suçuna ilişkin düzenleme kapsamında korunacak”
Maalesef ülkemizde, 2015 ile 2019 yılları arasında, 128 bin 190 kişi hakkında, savcılıklar tarafından, Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla işlem yapıldı. 29 bin 704 kişi hakkında, kamu davası açıldı. Aralarında çocukların da bulunduğu, 9 bin 554 kişi hakkında da mahkûmiyet kararı verildi. Bu tablo, Cumhurbaşkanı’nın, aynı zamanda parti başkanı olmasını sağlayan, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin getirdiği üzücü ve tasvip edilmeyen bir sonuçtur. İşte o nedenle, iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde; Cumhurbaşkanlığı makamı, bu ucube tariften kurtarılacağı için, partiye yönelik eleştiriler, Cumhurbaşkanı’na hitaben kabul görmeyecek. Cumhurbaşkanı, kişilik hakları itibarıyla, diğer vatandaşlarımız ve kamu görevlileri gibi, genel hakaret suçuna ilişkin düzenleme kapsamında korunacak.
İYİ Parti’yi kurduğumuz ilk gün, açıkça ilan etmiş ve demiştim ki; “Gençler, ben bu yolu sizler olmadan yürümem” Bu bir slogan değildi. Bu, ülkemin gençlerine olan inancımın bir göstergesiydi. Mevcut sistemin, gençleri yok sayan, fikirlerine saygı göstermeyen nobranlığı, umutlarını kıran beceriksizliği, Türkiye’ye yapılmış en büyük kötülüktür. Eğer bir ülkenin gençleri, ülkelerinden umudu kesiyorsa, ülkelerine güvenlerini kaybediyorlarsa, orada çok büyük bir sorun var demektir.
Bizim inancımıza göre, gençlerimiz ülkemizin teminatıdır. Biz gençlerimizin akıllı, çalışkan ve vicdanlı olduğunu biliyoruz. Gençlere layık bir Türkiye’yi, gençlerle birlikte inşa etmek istiyoruz. İşte bu yüzden; iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde, kendinizi ifade olanaklarınız artırılacak. Liyakatin sağlanmasıyla, ekonomik özgürlüğe kavuşmanız, gelecek ümitlerinizi yeşertebilmeniz, ve özgür bireyler olarak, düşüncelerinizi rahatça dile getirebilmeniz için, gereken her türlü, hukuki ve idari düzenlemeler yapılacak. Devlet, gençlere hayatı güçleştiren değil, gençleri güçlendiren olacak. İhtiyaçlarını, eğitimlerini, istihdamlarını sağlayan olacak. Sizler özgürleştikçe güçleneceksiniz, güçlendikçe üreteceksiniz. Gençler ürettikçe, Türkiye kalkınacak. Türkiye kalkındıkça, güçlenecek, milletimiz zenginleşecek.
“‘Kadın cinayeti ve kadına karşı şiddet suçu’ düzenlenecek”
Türkiye’de kadın cinayetleri bir türlü önlenemiyor. Önlenemiyor, çünkü önlenebilmesi için gereken, hukuki, sosyolojik ve psikolojik mücadele verilmiyor. Türkiye, mevcut sistemde, kadının haklarını güvence altına alan uluslararası sözleşmeden bile, bir kişinin gece yarısı kararıyla çekilebiliyor. Kadına karşı işlenen suçlar, bir erkek tarafından, sırf o erkeğin yap dediği şeyi yapmadığı, ya da yapma dediği şeyi yaptığı için işlenen suçtur. Okuma denenin, okuyacağım dediği için, Evlen denenin, evlenmeyeceğim dediği için, çalışma denenin, çalışacağım dediği için, boşanma denenin, boşanacağım dediği için, yani, kadınların sırf insan olmaktan kaynaklanan hakkını kullandığı için, işlenen suçtur. Ve bu suç, Türkiye için artık çok büyük bir yara ve ayıptır. Bu nedenle, iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde, Türk Ceza Kanunu’nda, “kadın cinayeti ve kadına karşı şiddet suçu” düzenlenecek.
Öldürme, şiddet, tecavüz, tehdit, hürriyetten yoksun bırakma, hakaret, müessir fiil gibi, çeşitli suçlarda, eğer mağdur kadınsa, en ağır cezalar düzenlenecek. Ve bu suçlarda, failin indirim sebeplerinden faydalanması mümkün olmayacak. Türkiye, tek kişinin değil, ortak aklın kararları ve kararlılığıyla, bu ayıptan artık kurtulacak.
“Bir elin verdiğini de diğer el görmeyecek”
Hem inancımız, hem de örfümüz bakımından, en önemli değerlerimizden biri de, yardımlaşma ve dayanışmadır. Milletin böyle yüksek bir haslete sahip olduğu bir ülkede, devletin üzerine düşen de, milletiyle dayanışma halinde olmaktır. Pandemi döneminde bile, milletine omuz vermeyi çok gören bu sistem, esasında, Türk Milleti’nin değerlerine de yabancıdır. iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde, ihtiyaç sahibi vatandaşlara yapılacak sosyal yardımlar, parti propagandasına malzeme yapılmaksızın, eşit ve somut kıstaslara göre belirlenecek, gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştırılacak. Şunu özellikle vurgulamak isterim ki, Millet İttifakı belediyelerinin sosyal yardım hizmetlerinde olduğu gibi, bir elin verdiğini de diğer el görmeyecek.
Bunun haricinde, Aynı dayanışma kültürü çerçevesinde, Devlet, engelli vatandaşlarımıza, engelsiz bir yaşam için her türlü desteği verecek, ihtiyaçlarını karşılayacak. Değerli milletvekilleri; Türkiye’de, özellikle son 19 yıldır, hemen her gün sanata ve sanatçıya yapılan saygısızlıklara şahit oluyoruz. Ülkenin sanatçıları yok sayılıyor, hor görülüyor. Bir ülke için, bundan daha büyük felaket olabilir mi? Pandemi döneminde, işsizlik ve ekonomik zorluklar yüzünden intihar eden sanatçıları, sadece izlemekle yetinen bir yönetim anlayışı olabilir mi? Türkiye, sanatına ve sanatçısına, sahip çıkmak zorundadır. Uygar ülkelerin, en önemli güçlerinden biri de sanattır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi; “Bir millet ki resim yapmaz, heykel yapmaz, bilimin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki, o milletin, ilerleme yolunda yeri yoktur. Oysaki bizim ulusumuz, gerçek nitelikleriyle uygarlığa erişmeye lâyıktır, uygarlığa erişecektir ve ilerleyecektir.” Bu sözlerden hareketle, iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde, sanat kurumlarının siyasete alet edilmeksizin, özgürce yönetilmesi, ve bütün sanat dallarındaki sanatçılarımızın, sosyal güvenlik haklarına kavuşmaları için, gerekli yasal düzenlemeler yapılacak. Türkiye, düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kalkmasıyla, sanatçıların eserlerini korkusuzca, özgürce üretebilecekleri bir ülke olacak.
“Hiç kimse, Kaz Dağları’nı talan edemeyecek”
Bu cennet vatanın doğası, ormanları, ırmakları, en önemli ziynetimizdir. Sayın Erdoğan ve ekibinin, kıymaktan yorulmadığı bu zenginliğimiz, maalesef, tek kişinin iki dudağı arasına terkedilmiş kararlarla, hızla yağmalanıyor. Evlatlarımıza devretmek üzere, atalarımızdan miras aldığımız bu muhteşem doğayı koruyup kollamak, sadece bir vatandaşlık görevi değil, aynı zamanda insanlık görevidir. İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde, Hiç kimse, Kaz Dağları’nı talan edemeyecek. Hiç kimse İkizdere’deki Cennet köşeye taş ocağı açamayacak. Doymak bilmez müteahhitler, üç kuruş elektrik kârı için su yataklarımızı kurutamayacak. NASA’nın bile, ayakkabıyla dahi girilmemeli dediği, Salda Gölü’ne ihanet edilmeyecek. Hayvanlara yapılan eziyet, kabahat olmaktan çıkacak, hiçbir vicdansızlık cezasız kalmayacak.
“Medya, çoğulcu demokrasilerde, yasama, yürütme ve yargıdan sonra, adeta dördüncü kuvvettir”
Özgür medya bir gün herkese lazım olur. Bu sözden hareketle, 7’inci ilkemiz, Özgür Basın. Medya, çoğulcu demokrasilerde, yasama, yürütme ve yargıdan sonra, adeta dördüncü kuvvettir.
Tek şart, özgür ve bağımsız olabilmesidir. Basının özgür olmadığı bir ülkede, siyasetin, muhalefetin ve seçimlerin, eşit şartlarda yapılabilmesi mümkün değildir. Bunu, Ak Parti’nin kurduğu medya düzeninde, tüm açıklığıyla yaşadık, yaşıyoruz. Gazetelerin, televizyonların, iktidar partisinin yayın organına dönüştükleri bir ülkede, özgürlükten de, demokrasiden de söz edilemez. Bu anlamda, medya kuruluşlarının idari yapısı da çok önemli ve belirleyicidir. iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde, medyanın siyasetten, siyasetin de medyadan nemalanmadığı bu düzen değişecek. Medya patronlarının diğer iş kollarındaki yatırımları çok sıkı denetlenecek. Medyadaki güçlerini, diğer alanlarda avantaj olarak kullanmaları engellenecek. Gerektiğinde, denetlemek için Rekabet Kurumu devreye sokulacak.
“Seçim barajı yüzde 5’e indirilecek”
8’inci ve son ilkemiz Adil ve Özgür Seçimler. Buraya kadar sıraladığım tüm ilkelerin hayata geçebilmesindeki en kilit durak, özgür ve adil seçimlerdir. Millet iradesini hakkıyla ve adil şekilde yansıtamayan seçimler ve seçim sistemi, demokrasinin önündeki en büyük engeldir. O nedenle, iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde, demokrasinin işleyişinin en önemli teminatı olan seçimler, adil ve özgür şekilde yapılacak. Millet iradesinin, Meclise adaletli şekilde yansıyabilmesi için ilk adım olarak, seçim barajı yüzde 5’e indirilecek.
Siyasetin finansmanında şeffaflık sağlanacak, siyasi etik ilkelerinden taviz verilmeyecek. Özgür ve adil seçimlerin en önemli unsuru Yüksek Seçim Kurulu’dur. iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde, YSK’nın yapısı ve işleyişi ile ilgili gerekli düzenlemeler yapılacak, son dönemde yaşanan güvensizliklere meydan verilmeyecek. Yüksek Seçim Kurulu’nun, seçime ilişkin kararlarına karşı, Anayasa Mahkemesi’ne başvurulabilecek.
Bugün burada paylaştığım ilkeler, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin, Türkiye’yi soktuğu girdaptan tek çıkış yolumuzdur. İYİ Parti olarak, Türkiye Cumhuriyeti’ni, bayrağı ve vatan toprağıyla, Çocuğu, genci, yaşlısı, kadını, işçisi, çiftçisiyle, bilimi, kültürü ve sanatçılarıyla,vatanını gece gündüz bekleyen güvenlik güçleri, pandemide yeniden destan yazan sağlık ordusuyla, ve üzerinde yaşayan tüm canlılarıyla, ayrılmaz bir bütün olarak görüyor, bu eşsiz vatanın refahı ve huzurunu daim kılmak için çalışıyoruz.”