YORUM | M. NEDİM HAZAR
Amerika’nın meşhur Berkeley Üniversitesi 40 yıldan fazla bir zamandan beri kulağını uzay boşluğuna dayamış, kainatın sesini dinliyor. Elbette bunu bilimsel bir çalışma adına yapıyor. SETI Projesi denen bu çalışma çok basit bir mantığa oturtulmuş: Eğer uzayda başka gezegenlerde bir uygarlık varsa, bu uygarlık iletişime de sahip olmalı. Eğer bu uygarlık iletişimini radyo dalgalarıyla yapıyorsa, bu iletişimin izleri uzayda kalır, sonsuza kadar yolculuk yapar. İşte Berkeley’in dünyanın dört bir yanına yayılmış devasa radyoteleskopları uzayda bu radyasyon izlerini takip ediyor…
Gelişme ve keşiflerin temelinde aynı kelime saklıdır: Merak. Bilinmeyene olan merak… Sanatta bilimkurgu türü de böylesi bir merakı estetik açıdan gidermek için hep cazip bir alan olmuştur. Ünlü bilimkurgu yazarı Carl Sagan’ın (onu meşhur Cosmos belgeselinden de hatırlayanınız çıkacaktır) dillere destan romanı Contact, 1997 yılında aynı derecede ünlü Robert Zemeckis (Forrest Gump ve Geleceğe Dönüş filmlerinden hatırlayalım) tarafından filme çekilme kararı aldığı zaman Sagan hayatının son demlerini yaşıyordu. Zaten filmin son halini izlemek nasip olmadı ünlü bilimkurgu yazarına.
Contact, yani Türkçeye çevrilmiş adıyla Mesaj, yukarıda bahsini ettiğim projeye dayanan bir hikayeye sahip:
Annesini çok küçük yaşta kaybeden Ellie, astım hastası babasıyla beraber yaşarken, o dönem çok moda olan telsiz ile uğraşmakta, boş vakitlerinde uzay boşluğuna sesini yollamaktadır. Aslında anne özlemi onu bu yola sevketmiştir ve bir akşam babasına şöyle sorar: “Baba, annemle konuşabilir miyiz?” Cevap, hayata karşı kırılganlığı had safhada olan küçük kızı tamamen yıkar: “En büyük radyonun bile o kadar uzağı alacağını sanmam!”
Ve bir gün, kötü bir gün babası astım krizine girer, küçük kız ilaçlarını yetiştiremediği için hayatı boyu kendisini suçlu hisseder. Anne özlemine, baba hasreti de eklenir. Üstüne bir de skolastik bir rahibin pedagoji filan umursamadan bir kasap umarsızlığıyla ruhuna girip dağıtması eklenince küçük Ellie Arroway büyüdüğü zaman, on numara inançsız bir bilim adamı olur.
Ne ki bilinmeyene, uzaklara olan ilgisi hep vardır, çünkü küçükken babasıyla aralarında şöyle bir diyalog geçmiştir: “Baba, sence başka gezegenlerde hayat var mı?” Babası bilmese de mantıklı cevap vermiştir: “Bilmiyorum, ama şunu söylemeliyim ki, eğer sadece biz varsak, korkunç bir yer israfı var demektir.”
Bu arada tam yeri gelmişken Bediüzzaman’ın konuyla ilgili fikirlerini aktarmak gerekiyor. Şöyle diyor:
“Hakikat ve hikmet ister ki, zemin gibi, semâvâtın da (gökyüzü) kendine münâsip sekeneleri (sakinleri, oturanları) bulunsun. Lisân-ı şer’îde (dinî literatür) o ecnâs-ı muhtelifeye (çeşitli cinsler, türler) “melâike ve ruhâniyât” tesmiye edilir (isimlendirilir). Evet, hakikat öyle iktizâ eder. Zîrâ, zemin, küçüklüğü ve hakaretiyle (küçüklük) beraber, zîhayat ve zîşuur mahlûklardan (hayat ve şuur sahibi) doldurulması ve ara sıra boşaltılıp yeniden zîşuurlarla şenlendirilmesi işaret eder, belki tasrih (belirtmek) eder ki, şu muhteşem burçlar sahibi müzeyyen kasırlar (süslü köşkler) hükmünde olan semâvât dahi zîşuur ve zevi’l-idrâk (idrak sahibi) mahlûklarla doludur. Onlar dahi, ins ve cin gibi, şu âlem sarayının seyircileri ve şu kâinat kitâbının mütâlâacıları ve şu saltanat-ı Rubûbiyetin dellâllarıdırlar. Çünkü, kâinatı had ve hesâba gelmeyen tezyinât (süslemeler) ve mehâsin (güzellikler) ve nukuş ile süslendirip tezyin etmesi, bilbedâhe (apaçık), mütefekkir istihsan edici ve mütehayyir (hayrete düşen) takdir edicilerin enzârını (bakış) ister. Evet, hüsün elbette bir âşık ister; taam ise, aç olana verilir. Halbuki, ins ve cin, şu nihayetsiz vazifeye, şu haşmetli nezârete ve şu vüs’atli (geniş) ubûdiyete karşı milyondan birisini ancak yapabilir. Demek bu nihayetsiz ve mütenevvi (çeşitli) vezâife ve ibâdâta nihayetsiz melâike envâı ve ruhâniyet ecnâsı (cinsler) lâzımdır.” (15. Söz)
Küçükken anne özlemiyle yaptığı uzay boşluğunu dinleme işini büyüyünce profesyonel olarak SETI projesi için yapmaya başlar Ellie. Bu arada büyüyüp Jodie Foster’a dönüşmüştür karakterimiz. Ve bir gün, hiç beklenmedik anda, uzay boşluğundan bir mesaj gelir. Kolay olmaz çözmek ama çözülür sonunda. Uzaydan bilinmeyen birileri bir uzay aracı çizimi yollamışlardır. Dünyalılara “Bunu inşa edip, içine binerek bize ulaşabilirsiniz” demek istiyorlardır kesinlikle.
Katıksız bir ateist olan Ellie her ne kadar kendisi yapmak istese de bu yolculuğu, formaliteler ve derin kulisler onu bu projede kenara iter. Sapık bir tarikatın suikastı her şeyi alt üst eder ve bu gizemli yolculuk genç akademisyenimize kalır. Uzaya çıkınca, kâinatın büyüklüğü ve güzelliği karşısında adeta büyülenir ve aynen şöyle der: “Bu semavi bir olay… Hayır, hiçbir kelime bunu tarif edemez. Şiir! Bir şair göndermeliydiler. O kadar güzel ki!”
Bireysel olarak son derece pahalı ve meşakkatli bir yol ile hidayeti bulur Dr. Ellie. Herkes onun kadar şanslı değildir şüphesiz. Ve bir sır ve imtihan dünyasıdır bu dünya. Hakikat öyle herkesin kolaylıkla görüp alabileceği bir yerde durmayacaktır muhakkak.
Contact (Mesaj), bilim ile aklın hakikat karşısında teraziye çıkabilecek denk şeyler olmadığını, inanmanın sadece akıl ile izah edilemeyeceğini, inanç ile dinsel kurumların farklı şeyler olduğunu, bilimin din ile çatışmayacağını, Cenab-ı Hakk’ın çok nadir de olsa, nokta atışı yapabileceğini ifade etmeye çalışan görsel açıdan muazzam bir film.
Bir yerlerden edinip mutlaka izleyin…
Kamera oyunuyla çekilen muhteşem sekans:
https://www.youtube.com/watch?v=vLLIHSTp87o
Bu da fragman:
https://www.youtube.com/watch?v=Q399v-pMG30
Kaynak: Tr724