YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU
İttihat ve Terakki’nin merkez heyetinin en önemli kişilerinden birisi de Dr. Bahaeddin Şakir’dir. O, adeta cemiyetin derin yapısının lideri gibidir ve cemiyetteki görevinden dolayı İttihat ve Terakki hükümetlerinde bakanlık yapmamıştır.
Buna karşılık İttihatçıların istihbarat teşkilatı olarak oluşturduğu, yurt içi ve yurt dışında operasyonlar yapan Teşkilat-ı Mahsusa’nın önemli isimlerinden biri olmuştur. Teşkilat-ı Mahsusa adına Kafkas cephesinde bulunmuş ve tehcir sırasında yapılan katliamların organizatörü olmakla itham edilmiştir.
Birinci Dünya Savaşı sonunda önde gelen diğer İttihatçılar gibi Türkiye’yi terk eden Bahaeddin Şakir, Ermenilerin takibinden kurtulamayacak ve Berlin’de bir suikast sonucunda hayata veda edecektir.
İTTİHATÇI-İHTİLALCİ BAHAEDDİN ŞAKİR
1874 yılında dünyaya gelen Bahaeddin Şakir’in doğum yeri olarak İstanbul ve İslimiye şeklinde iki farklı yer belirtilmektedir. O henüz on sekiz yaşında iken Askeri Tıbbiye’yi yüzbaşı rütbesiyle birincilikle bitirmiş ve sonrasında İttihat ve Terakki içinde Dr. Nazım ve Dr. Rusuhi gibi “Doktor” olarak anılan üç kişiden biri olmuştur.
İttihat ve Terakki’nin ilk üyelerinden olan Bahaeddin Şakir, sonradan resmî “veliaht” ilan edilecek olan şehzade Yusuf İzzeddin Efendi’nin doktorluğunu yapmış hatta onun verdiği paraların Jön Türklere ulaştırılmasında aracı olmuştu. Ancak yurt dışındaki İttihatçılarla haberleştiği gerekçesiyle Erzincan’a sürgün edilecek ve buradan firar ederek Paris’e gidecektir.
Avrupa’da iken cemiyetin geçirdiği sarsıntıdan çıkmasında ve Ermeni örgütleriyle iş birliği yapmasında aktif bir rol üstlenmiştir. O Balkan komitelerini ve Ermeni ihtilal komitelerini, Avrupa’daki sosyalist ve anarşist örgütleri inceleyerek İttihat ve Terakki’nin bir fikir kulübünden ihtilalci ve komitacı bir kimliğe dönüşmesini sağlayan ve orduda örgütlenmeden başarıya ulaşılamayacağını öngören kişidir.
Firarında ve Paris’te kaldığı dönemde en çok yardımı, Ermeni entelektüel Diran Kelekyan’dan gören Bahaeddin Şakir, Arif Cemil’e göre 24 Nisan 1915’te Ermeni aydınlarının Ayaş ve Çankırı’ya sürülmesi sonrasında onun ortadan kaldırılmasını organize eden kişi olmuştur.
“Hıristiyanlara düşmanlığıyla bilinen” Dr. Nazım’dan etkilenen Bahaeddin Şakir, önce İslamcılık sonra da Türkçülük düşüncesini savunmuş, Prens Sabahattin tarafından ortaya atılan adem-i merkeziyetçilik fikrine ise şiddetle karşı çıkmıştır.
Bahaeddin Şakir, İttihat ve Terakki’nin Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile birleşmesinde önemli bir rol oynamış hatta meşrutiyetin ikinci defa ilanı için Erzurum’u seçmiş, bunun için Hüseyin Tosun’u buraya göndermişse de Vali’nin örfi idare ilanıyla hedef gerçekleşmemiş ve meşrutiyet Manastır’da ilan edilmişti.
Bahaeddin Şakir’in meşrutiyetin ilanı sonrasında İttihatçıların Padişah ve Sadrazam’la muhatap olmaları için oluşturduğu heyette yer alması, İttihatçıların yayınladığı Şura-i Ümmet gazetesinin imtiyaz sahipliğini üstlenmesi, onun cemiyet içindeki ağırlığını göstermektedir. Yurda dönüşünde Mekteb-i Tıbbiye’deki görevine iade edilen Bahaeddin Şakir, 1918’e kadar resmen hem bu görevini hem de atandığı Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı’nı devam ettirmiştir.
TEŞKİLAT-I MAHSUSA’DA
Bahaeddin Şakir’in Ermenilere karşı ilk hareketi olarak 1909’da Adana’da yaşanan olaylar gösterilmektedir. Benzer bir durum Arnavutlara karşı da yaşanmış, Dr. Nazım ve Dr. Bahaeddin Şakir, Arnavutların silahsızlandırılması için hükümete baskı yaparak Arnavutların küstürülmesine ve isyanlarına neden olmuşlardır. Bu durumun ağır bir faturası Balkan Harbi’nde çıkacak ve Osmanlı Devleti, Arnavutların desteğinden büyük ölçüde mahrum kalacaktır.
Balkan Harbi’nde Edirne’de görev yapan Bahaeddin Şakir, Bulgarlara esir düştü ve İstanbul’a dönüşünde Teşkilat-ı Mahsusa’da siyasi bölüm şefi olarak yer aldı. İttihat ve Terakki’nin savaşa girme kararında etkili isimlerden birisi olduğu gibi savaş esnasında Kafkas cephesinde aktif olarak bulundu. Görevi, Teşkilat-ı Mahsusa’nın Kafkasya operasyonları kapsamında Rus egemenliğindeki Türkî toplulukları ayaklandırmaktı.
Bunun için Erzurum’a geldi ve kurduğu Kafkas İhtilal Cemiyeti ile Kafkas topluluklarını harekete geçirmeye çalıştı. Ayrıca III. Ordu bölgesinde gönüllü alaylar oluşturarak “Bahaeddin Bey Müfrezesi” denilen bu birliklerle Ruslara karşı savaştı. Ancak bu faaliyetleri, mülkî ve askerî erkanın üzerinde bir konum sergilemesi, İttihat ve Terakki temsilcisi olarak parti kimliğiyle hareket etmesi komutanların şikayetlerine yol açtı.
Bahaeddin Şakir, 1915 Mart’ında İstanbul’a döndü ve bundan sonra Teşkilat-ı Mahsusa adına dışarıda bir isyan çıkarma yerine Ruslarla iş birliği yapma ihtimaline binaen Ermenileri hedef alan planlar yapmaya başladı.
TEHCİRDEKİ ROLÜ
Bahaeddin Şakir, tehcir kararının alınmasında ve uygulanmasında en önemli isimlerden birisi olarak değerlendirilmektedir. Diğer iddia ise oluşturduğu “özel örgüt” vasıtasıyla tehcir esnasında yaşanan katliamları organize ettiği şeklindedir.
İttihatçı aydınlardan Ahmet Rıza Bey’in “mutaassıp bir vatansever” olarak tanımladığı, Yahya Kemal’in “saplandığı fikirleri şiddet ve hiddetle savunduğunu” ifade ettiği Bahaeddin Şakir’i, Hüseyin Cahit tam bir “jakoben” olarak tarif etmiştir.
Bahaeddin Şakir, Ermenileri “iç düşman” olarak değerlendirmiş ve tehcir sırasındaki faaliyetlerini buna göre organize etmiştir. Bu nedenle Süleyman Askerî tarafından programda “yağma ve talan olmadığı” şeklinde uyarılmış, M. Şükrü Bleda’ya göre benzer ikazlar birçok kez Merkez-i Umumi tarafından da yapılmıştır.
6 Mart 1916’da III. Ordu komutanlığı görevine başlayan Vehip Paşa, mütareke döneminde “Tehcir ve Taktil Mahkemelerinde” okunan raporunda tehcirin bir katliama dönüşmesiyle ilgili olarak onu suçlamakta ve otomobiliyle gezerek katliam emirleri verdiğini ifade etmektedir. Paşa’ya göre bununla ilgili delil olmamasının nedeni, Bahaeddin Şakir’in emirleri “şifahi” olarak vermesiydi.
Yine Trabzon Tehciri Davası’nda Trabzon tehcirinin planlanmasında onun etkili olduğu ve emirleriyle bölgedeki Ermenilerin bir kısmının çocuklarıyla birlikte öldürüldüğü hatta denize döküldüğü iddia edilmiştir.
Bahaeddin Şakir MamuretülAziz Tehciri Davası’nda gıyabında yargılanmış ve idama mahkûm edilmiştir. Gerekçelerde çok ağır iddialar yer almakta ve suçlarının sabit olduğu belirtilmektedir. Bunlar, Teşkilat-ı Mahsusa reisi sıfatıyla Trabzon ve Erzurum’a giderek hapisten tahliye edilen kişileri Ermeniler aleyhine teşkilatlandırmak, onlar vasıtasıyla Ermenileri öldürtmek, mallarını yağma ettirmek, valilere gönderdiği şifrelerle Ermenilerin imhası için emirler vermekti.
Bunun yanında herhalde vicdanını rahatlatmak için olsa gerek, eşinin anlatımına göre iki yetim Ermeni çocuğunu evlatlık olarak İstanbul’a getirmiş ve onları yetiştirmiştir.
YURTDIŞINA KAÇIŞI
Bahaeddin Şakir bir ihtilalci olarak Mehmet Reşad’ın ölümüyle tahta çıkan ve “tam bir İttihatçı düşmanı olan” Vahdettin’i tahttan indirme planları da yapmıştır. 1918’de Mondros Mütarekesi sonrasında ülkeyi terk eden İttihatçı liderler arasında yer almış ve ölümüne kadar yaşayacağı Berlin’e gitmiştir.
Enver Paşa ile Millî Mücadele için Bolşeviklerin yardımını alma amacıyla Moskova’ya giden, Bakü’de toplanan Doğu Halkları Kurultayı’na katılan kişilerden birisi de Bahaeddin Şakir’dir.
1921’de yeniden Berlin’e döndü ve 1922 yılında eski Trabzon Valisi Cemal Azmi ile bir suikasta kurban gitti. Ancak suikastçılar yakalanamadı. Bugün Dr. Bahaeddin Şakir’in mezarı Berlin’de bulunmaktadır.
Öldüğünde eşi ve çocukları Berlin’de parasız kaldılar. Atatürk devrinde Bahaeddin Şakir’in ailesine Ermenilerden geriye kalan mallardan Osmanbey’de dört katlı bir bina, İnönü devrinde de Galata’da dükkân hissesi verilmesi, cumhuriyet idaresinin katliam iddialarına rağmen ailesine sahip çıktığını göstermektedir.
Ayrıca belli zamanlarda mezarının taşınması gündeme getirilmektedir. En son “İttihatçı” olmasıyla bilinen Celal Bayar bıraktığı vasiyetinde bu talebi dile getirmiştir.
Bahaeddin Şakir’in bir hatıratının olmaması nedeniyle hakkındaki iddialara nasıl bir cevap verdiğini bilmek mümkün değildir. Yine tehcir davalarında bizzat yargılanamaması da suçlamalarla ilgili önemli bir boşluktur.
Buna karşılık hakkında ortaya atılan iddialar ve mahkemelerde şahitlerin verdiği ifadeler, tehcirin katliama dönüşmesinde önde gelen isim olduğunu ortaya koymaktadır. Bugün de soykırım iddialarının temelindeki en önemli kişinin Dr. Bahaeddin Şakir’in icraatları olduğu görülmektedir.
Sonuçta belki de jakobenliğinin bir sonucu olarak Diyarbakır Valisi Dr. Reşit’in dediği gibi “Türklüğü hekimliğine galebe çalmış” ve bu felaketlerde başrolde yer almıştır.
***
Seçilmiş Kaynakça: A. Uca, “Dr. Bahaeddin Şakir Bey”, Türk Yurdu, 2011, S. 284 (https://www.turkyurdu.com.tr/yazar-yazi.php?id=1446, 9.5.2021); İttihad ve Terakki Liderlerinden Bahaeddin Şakir Bey, AÜ SBE Doktora Tezi, Erzurum; 2009; F. Buran, E. Özkara, “Hürriyete ve Adli Tıbba Adanmış Bir Ömür”, JHCAR, Vol. 7, N. 5, 2018; F. Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir Yargılamaları, Ankara, TTK, 2005; Z. Tüfekçi, Trabzon ve Çevresinden Yapılan Ermeni Tehciri ve Yargılamalar, MÜ Türkiyat Enstitüsü yüksek lisans tezi, İstanbul, 2001.
Kaynak: Tr724