DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, AKP-MHP iktidarına yönelik eleştirilerini ekonomideki başarısızlıkları üzerinden sürdürüyor.
Babacan, Merkez Bankası faizinin yüzde 19 olduğunu hatırlattı ve bu rakamın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan istediği için bu seviyede kaldığını söyledi.
TV5’te konuşan Babacan, Erdoğan’ın istemesi halinde, MB’ye talimat verilerek faizin bir saat içinde düşürüleceğini ifade eden Babacan, yüksek faiz ve enflasyonla ilgili de Erdoğan’ı işaret etti ve, ” Yüksek faiz bir sonuç, yüksek enflasyon bir sonuç ve Sayın Erdoğan da sebep. Çok açık. Eğer bir sebep-sonuç ilişkisi aranıyorsa yüksek faiz sonuç, yüksek enflasyon sonuç, Sayın Erdoğan da sebeptir” ifadelerini kullandı.
Babacan iktidarın arazi rantı üzerinden ekonomiyi çevirmeye çalışmasına da tepki gösterdi ve, “Benim aklım durdu. Zihin buralarda. İnanın ben çok endişelendim. En millî konularda dahi zihin gerisinde böyle arazi-arsa benzetmesi yapılıyorsa, artık bu ülkenin ekonomisinin gideceği yer bellidir. Yani bu çukurun daha da dibine doğru gider bu ülke. Bu zihniyetin önce bir değişmesi lâzım. Bu arsa-arazi takıntısından kurtulunması lâzım. Şimdi Kanal İstanbul meselâ, niye bu kadar gözde” diye sordu.
Babacan’ın açıklamalarının satır başları şöyle:
“Çünkü bu gayrimenkul rantının o kadar büyük lobisi var ki, o kadar çok insan para kazanıyor ki bu işten… Diyelim ki İstanbul’da gerçekten bir arazi… Bunu arsaya çevireceksiniz. Üstelik arsaya çevirirken de emsalini yükselteceksiniz. Buradaki oluşan rantı düşünebiliyor musunuz? Ama bu rant tabii, bir, gayriresmî ve kayıt dışı oluşuyor, gayriresmî ve kayıt dışı dağıtılıyor. Yerel yönetimlerden tutun da her yere, her yere bu rant dağıtılıyor. Dolayısıyla bu işin çok güçlü bir lobisi var. Herkes para kazanıyor ama memleket zarar ediyor; çünkü bütün kaynaklar, projeyle ilgilenen, projeye izin veren, önünü açan, emsalini yükselten herkesin kazandığı bir projeyken, insanlar gidip de daha uzun vadede sonuç getirecek sanayiye yatırım yapmayı tercih etmemeye başlıyorlar, doğal olarak.
Yasalar çıkmadı. Hālâ çıkmadı. Şu anda hâlâ bunlar yapılıyor, biliyorsunuz, büyükşehirlerde; çünkü işlerine gelmiyor ve maalesef bu imar rantları, aynı zamanda siyasetin gayriresmî finansmanının aracı olarak kullanılıyor. Rakamlar o kadar büyük ki… Ben şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Türkiye’de ‘yolsuzluk’ diye tanımlayabileceğimiz olayların, hani kümülatif, son 20 yıla bakın, en az üçte ikisi buradadır, rakamsal büyüklük olarak.
“Bana maliyet tablolarını gösterdi. ‘Sayın Bakanım, bu projenin fizibilitesi şu şekilde. Biz, bunun emsalini aldık, 1’den 2’ye çıkarttık. 1’den 2’ye çıkarınca şu kadar ilâve inşaat hakkımız doğdu; ama şu kadar ilâve inşaat hakkını da ben, şunlara, şunlara, şunlara dağıttım’ dedi. Şikâyetleri de şuydu bu ‘dürüst çalışma niyetinde olan’ arkadaşların diyelim hani… Yanlış yapıyorlar ama ‘Keşke dürüst çalışabilsek…’ Hiç olmazsa kime ne vereceğimizi bilsek. Şu andaki sistemde kime ne vereceğimizi bilemiyoruz. Bir yandan projeyi yönetiyoruz ama bir yandan da o kadar çok talep var ki, kime ne vereceğimizi bilemiyoruz.’ Kaç tane müteahhit, geldi bana bunları anlattı, bu yasayla uğraştığımız dönemlerde.
Siz, İstanbul’da mesleğiniz gereği özel sohbetlerde ayrı ayrı inşat sektöründeki şöyle bir 10 kişi çağırın. Özel sohbetlerde sorun. Size aşağı yukarı aynı listeleri çıkarırlar ve yüzde 80-90 ihtimalle de o listeler aynı (olur)” dedi. Babacan, bu müteahhitlerin hâlâ görevde olup olmadıklarına dair bir soruya karşılık da “Tabii ki öyle. Bir kısmı hâlâ görevde. Bir kısmı belki ayrılmış olabilir, bilemiyorum.
Türkiye’nin bugün rezervleri yerinde dursaydı, o rezervleri çarçur etmeselerdi, 130 milyar doları eritmeselerdi, Türkiye’nin rezervi yerinde dursaydı; Türkiye’nin küresel anlamda itibarı yerinde olsaydı, güvenilir bir ülke olsaydı; Türkiye, böyle kaybedilmenin maliyetli olacağı değerli bir ülke olsaydı, bu kararı alamazlardı. Niye yıllarca almadı Amerika Birleşik Devletleri? Ben dışişleri bakanlığı da yaptım biliyorsunuz. Ekonomi bakanlığı yaptım, Avrupa Birliği bakanlığı yaptım, dışişleri bakanlığı da yaptım. Niye bizim dönemimizde böyle bir telâffuz çıkmadı? Niye o “soykırım” ifadesini kullanamadılar? Çünkü Türkiye’yi kaybetmekten korktular. O zaman Türkiye’nin diplomasisi çalışıyordu. Türkiye’nin diplomatları seferber ediliyordu, başkentlere gönderiliyordu. Özel sektör, sivil toplum kuruluşları seferber ediliyordu. Şu anda, hiçbir şey yokmuş gibi geçiştiriliyor.”
Biden’ın “soykırım” açıklaması yaptığı gün Türkiye’nin kuzey Irak’ta PKK operasyonu başlattığına işaret eden Babacan, “Denk mi geldi, denk mi getirildi, bilemiyoruz orasını; ama ne var burada? Yani bunu bir unutturma, bunu gündeme getirmeme çabasını görüyoruz; çünkü hani Sayın Erdoğan’ı herkes biliyor. Yani istese ne kadar sert çıkabilirdi. Daha önce yapmadığı şeyler de değil; ama ne var? İtibarını kaybetmiş bir ülkenin, ekonomik gücünü kaybetmiş bir ülkenin, işte uluslararası ilişkilerde, uluslararası hukuk alanında da nasıl büyük bir hezimete uğradığını hep beraber gördük, şahit olduk. Madem bu o kadar önemsiz bir şey, niye bu ülke yıllarca uğraştı? Niye bu ülkenin dışişleri bakanlığı, diplomatları, sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri seferber oldu dünyanın her yerinde? ‘Aman soykırım ifadesi geçmesin; aman soykırım diye bir tanım olmasın’ diye niye uğraştık bu kadar? Bu kadar emek, bu kadar çaba niye gösterildi yıllarca? Onu sormak lâzım” diye konuştu.
Biden’ın “soykırım” açıklamasıyla birlikte Türkiye’nin uzun sürecek karanlık bir koridora girdiğini ifade eden Babacan, bunun çok önemli bir konu olduğunu vurgulayarak, “Biliyorsunuz, uluslararası hukukta bunun aşamaları var. Aşama aşama gidebileceği çok kötü yerler var” dedi.
Merkez Bankası’nın nereye harcandığı açıklanmayan 130 milyar dolarlık rezervine dair soruları da cevaplayan Babacan, “Bunlar, 130 milyar doları cayır cayır satarken, niye bir tane açıklama yapmadılar? Niye hangi tarihte ne kadarlık piyasa müdahalesi yaptıklarını açıklamadılar? Niye Merkez Bankası doğrudan bu işi yapmadı da asıl yetkili kuruluş, Hazine üzerinden ve kamu bankaları üzerinden yaptılar? Bunları herhalde herkesin düşünmesi lâzım. Çünkü suç karanlıkta işlenir” diye konuştu.
Bu konuda 2017 yılı şubat ayında imzalanan protokole, 2018 yılının kasım ayında bir ek madde ilâve edildiğine işaret eden Babacan, o ek madde ile bu işlemlerin önünün açıldığını söyledi.
Babacan, “Tarih enteresan çünkü 2018 haziranda seçimler oluyor, değil mi? Yani, partili, taraflı cumhurbaşkanı göreve başlıyor, akraba bakan göreve başlıyor 2018 haziranda. 2018’in kasımında protokolde değişiklik yapıyorlar ve ondan sonra da 2019’un başından itibaren, seçimler yaklaşırken cayır cayır dövizleri yakmaya başlıyorlar, seçime giderken. Asıl işin özü bu. Biz de soruyoruz, daha önce 13 yıl bunu Merkez Bankası yaptı da siz niye bu metodu değiştirdiniz diye soruyoruz. Niye Merkez bankası açıkça, şeffaf bir şekilde yapmadı diye soruyoruz. Bunun cevabı yok bakın. Hālâ cevap yok. Yeni Merkez Bankası başkanı da çıkıyor, ‘kem küm.’ Ya sen açıklasana niye olduğunu. Bütün veriler elinde. Niye açıklamıyorsun? Niye faizi düşürmüyorsun? Köşe yazısı yazmıyor muydu yeni Merkez Bankası başkanı olan arkadaş, ‘Faizler düşmeli, bu faizler yüksek’ diye? Niye düşürmüyor?
Sayın Erdoğan, demiyor muydu, ‘Faiz sebeptir, enflasyon sonuçtur’ demiyor muydu? Faiz sebep, enflasyon sonuç. Enflasyon açıklandı. Yüzde kaç? TÜFE yüzde 17, ÜFE yüzde 35. Bakın rekor seviyeler bunlar. TÜİK’in rakamlarının makyajlı rakamlar olduğunu da herkes biliyor. TÜİK’in makyajlanmış rakamları dahi rekor enflasyon rakamlarını gösteriyor bize. Madem faiz sebep enflasyon sonuç, ne yapılması lâzım? Merkez Bankası’nın derhal faiz düşürmesi lâzım. Niye düşürmüyor?
Merkez Bankası başkanını bir gecede görevden aldılar, yeni bir başkan atadılar. Zaten orası mevsimlik işçi gibi oldu, Merkez Bankası başkanı. Mevsimlik çalışan gibi biri gidiyor, biri geliyor yani. Niye yaptınız bunu? Niye faizi düşürmüyor şu andaki Merkez Bankası başkanı? Yok eğer bu doğruysa, yüzde 19’da şu anda faizin durması doğruysa, o zaman siz yıllarca niye yanlış bir tezi dayattınız da bu ülkeyi milyarlarca dolar zarar ettirdiniz?
Bakın, ben ayrıldığımda bu ülkenin faiz bütçesi 53 milyar lira. Bu yılın faiz bütçesi 179 milyar lira. Sayın Erdoğan demiyor muydu 2018 seçimlerinden önce, ‘Bana yetkiyi bir verin, görün enflasyon da nasıl düşermiş, faiz de nasıl düşermiş’ demiyor muydu? Niye düşmüyor? Niye enflasyon da faiz de 2 hanelere böyle çıpa attı, inmiyor, indiremiyorlar? Şeffaf olmadıkları için ve ne yaptıklarını bilmedikleri için. İnanın bilmiyorlar. Bilseler, bu büyük hataları yapmazlar ve şeffaf değiller.”
Faiz yüzde 11-12 iken diyordu o sözleri. yüzde 7,5 iken de söyledi onu. O dönemin o pırıl pırıl, gece gündüz çalışan tertemiz bürokratlarına o lafı ediyordu. Şimdine oldu? yüzde 19 faiz. ‘Merkez Bankası yüzde 19’da tutuyor.’ Öyle değil. Bakın, cumhurbaşkanı istediği için o yüzde 19 faiz. Bakın, bunu kaçırmayalım. Cumhurbaşkanı faizin yüzde 19’da kalmasını istediği için faiz yüzde 19. Eğer istemiyorsa, versin yarın talimatı. Merkez Bankası karşı durabilir mi Allah aşkına ya? Para Politikası Kurulunu apar topar, 1 sat içerisinde toplarlar ve bu faizi indirirler. (…)
Eğer yüksek faiz, enflasyonun düşmesi için gerekiyorsa, o zaman da dönüp diyecek ki ‘Ben hata yaptım. Yıllarca yanlış bir tezi savunmuşum. Faiz sebeptir, enflasyon sonuçtur. Yanlış bir tezim varmış. Yanlış bir tezi ben dayattım. Bu ülke de büyük zarar gördü. Ey milletim, sizden özür diliyorum. Bir daha bu tezi dayatmayacağım’ desin, eğer gerçek böyleyse.
Açıkçası, sebep sonuç ilişkisi çok ortada. Ne dedi? ‘Bana yetkiyi verin, ben bunu çözeceğim’ dedi, değil mi? Vatandaş da yetkiyi verdi mi? Sonuçta ne oldu? Yüksek faiz bir sonuç, yüksek enflasyon bir sonuç ve Sayın Erdoğan da sebep. Çok açık. Eğer bir sebep-sonuç ilişkisi aranıyorsa yüksek faiz sonuç, yüksek enflasyon sonuç, Sayın Erdoğan da sebeptir.”