Avrupa Birliği, İsrail-Filistin meselesinde sükunet çağrılarında bulunmanın ve denge politikası gözeterek açıklama yapmanın dışında, onlarca yıllık geçmişe sahip sorunu ele alma konusunda somut bir etkiye sahip olabilir mi veya olur mu?
euronews, Avrupa’nın İsrail-Filistin sorununa bugüne kadarki yaklaşımını inceledi ve bloğun, durumu çözmede bir rol oynayıp oynamayacağını araştırdı.
İsrail ile Filistinli gruplar arasındaki çatışmalar devam ederken AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, taraflara gerginliğin sonlandırılması, şiddete son verilmesi ve çatışmaların genişlemesinin engellenmesi çağrısında bulundu.
Gazze’deki Sağlık Bakanlığından yapılan açıklamada, kente yönelik İsrail saldırılarında şu ana kadar 31’i çocuk en az 119 Filistinli yaşamını yitirdi, 830 Filistinli de yaralandı. İsrail’de de 7 kişi hayatını kaybetti.
Tel Aviv’i hedef alan roket saldırıları nedeniyle binlerce İsrailli geceyi sığınaklarda geçirirken bir yandan da Arap ve Yahudi gençler arasında ‘çete savaşlarını’ andıran kalabalık mahalle kavgaları yaşanıyor. Bu bağlamda son günlerde özellikle Araplara karşı linç girişimleri yapılıyor. İş yerleri yağmalanıp ateşe veriliyor.
Salı günü açıklama yapan Borrell, “İsrail ile işgal altında bulunan Filistin topraklarındaki artan gerginlik ve Gazze’de ile çevresinde artan şiddetin” sona ermesi gerektiğini belirtti.
Borrell, “AB, çocukların da aralarında bulunduğu çok sayıda sivilin ölümü ve yaralanması karşısında dehşete düşmüştür. Öncelik sivillerin korunmasına verilmelidir. Bütün çabalar sivil can kayıplarının önlenmesi ve gerginliğin düşürülmesine yönlendirilmelidir. Hamas’ın ve diğer grupların İsrail’e roket atmasının kabul edilemez. İsrail’in sivil halkı korumasına duyduğu meşru ihtiyacı kabul ediyoruz ancak bu karşılık orantılı olmalı ve güç kullanımında azami itidalli davranılmalı.” demişti.
“Avrupa Birliği devam eden şiddete derhal son verilmesi çağrısında bulunmaktadır.” ifadesini kullanan Borrell, “Önce ve en fazla her iki taraftaki sivilleri etkileyecek daha geniş çaplı bir çatışmanın önlenmesi için her şey yapılmalıdır. Ortadoğu Dörtlüsü dahil bölgedeki ilgili taraflarla ve uluslararası toplumla, durumu öncelikli olarak hafifletmek için temas halindeyim.” şeklinde konuşmuştu.
Diğer Avrupalı liderler de çatışma nedeniyle endişelerini dile getirip sükunet çağrısında bulundular. Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Son günlerde yaşanan şiddet ve ayrım gözetmeyen saldırılardan çok endişeliyim. Öncelik her iki tarafta da gerginliğin azaltılması ve masum sivillerin hayatını kaybetmesinin önlenmesi olmalı.” ifadelerini kullandı.
Twitter üzerinden bir çağrı da Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’dan geldi. “Ortadoğu’da şiddet sarmalının sona ermesi” gerektiğini belirten Macron, “Güçlü bir şekilde ateşkes ve diyalog çağrısı yapıyorum. Sükunet ve huzur çağrısı yapıyorum.” iletisini paylaştı.
AB, on yıllardır devam eden sorunda herhangi bir şey yapabilir mi?
Peki açıklamalarda bulunmanın dışında, AB son gerginliği veya daha geniş yelpazede, onlarca yıllık geçmişe sahip çatışmayı ele alma konusunda somut bir etkiye sahip olabilir mi veya olacak mı?
euronews, Avrupa’nın İsrail-Filistin sorununa bugüne kadarki yaklaşımını inceledi ve bloğun durumu etkisiz hale getirmede bir rol oynayıp oynamayacağını araştırdı.
Gerginliğe AB ülkeleri nasıl tepki verdi?
Almanya, İsrail’in Avrupa’daki en yakın müttefiki konumunda. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Mass, “İsrail’e yapılan roket saldırısı kesinlikle kabul edilemez ve derhal sona ermelidir. İsrail’in meşru müdafaa hakkı var. Şiddetin bu şekilde tırmanmasına ne hoşgörü gösterilebilir ne de kabul edilebilir.” dedi.
Fransa daha dengeli bir yaklaşım benimsedi. Dışişleri Bakanlığı, Gazze Şeridi’nden “uluslararası hukuka aykırı” roket ateşini “şiddetle kınadığını” belirtirken Doğu Kudüs’teki Şeyh Cerrah semtinde yaşayan Filistinlilerin evlerinden zorla çıkarılması adımını da “yasadışı” olarak nitelendirdi.
Fransa Dışişleri Bakan Yardımcısı Clément Beaune da, Fransız televizyonunda “İsrail’in Filistin’e yönelik bir saldırısı olduğunu veya tam tersini söyleyenler yanılıyor.” dedi. Ayrıca Beaune, İsrail’in en yakın müttefiki olarak ABD’nin meseleye daha etkin bir şekilde müdahil olması gerektiğini belirterek “Avrupa daha fazla varlık gösterse de ana diplomatik komuta hala onlar.” değerlendirmesinde bulundu.
AB’nin geleneksel olarak rolü neydi?
Avrupa Birliği, en başından beri İsrail-Filistin sorununa iki devletli bir çözüm fikrini savunuyor. Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nden politika analisti Hugh Lovatt, bu politikanın Brüksel tarafından orta vadede de sürdürüleceğini belirtiyor ve “AB, yalnızca iki devletli çözüme değil değil, aynı zamanda Oslo Anlaşmalarına ve barış sürecine verdiği destekte de tereddütsüz.” diyor.
Son gerilimle ilgili de, “Avrupa Birliği genelinde ortak bir pozisyon bulmak zor. Bu yıllardır böyle. Ancak Borrell adına yapılan açıklama bence uluslararası alanda en iyi olanlardan biriydi.” diye konuşuyor.
Bununla birlikte Lovatt, AB’nin önümüzdeki günlerde ya da haftalarda İsrail’le Filistin arasındaki arabuluculukta aktif rol almasını beklemiyor.
“AB, Gazze’de gerilimi azaltma konusunda sınırlı katma değere sahip” ifadesini kullanan Lovatt “Bu, Hamas ile temasa geçmeyi reddettiği için bir ölçüde AB’nin kendi çıkarına.” değerlendirmesinde bulundu.
Bunun yerine, tartışmak için henüz erken olsa da, AB’nin ya savaş sırasında ya da sonrasında Gazze’ye insani yardım şeklinde müdahale etmesi bekleniyor.
AB, Filistin Yönetimi’nin en büyük bağışçısı konumunda ve AB’nin bölge temsilciliğine göre, Avrupa Komisyonu 2000 yılından bu yana Gazze Şeridi ile Batı Şeria’daki Filistinlilere 700 milyon Euro insani yardım sağladı.
Lovatt, “Bu, bir finansman ve insani yardım sağlayıcısı olarak Avrupa Birliği’nin çok daha rahat hissettiği bir roldür.” diyor ve sözlerini şu şekilde sonlandırıyor:
“Gazze’deki her çatışmadan sonra, yeniden kalkınma ve yeniden inşayı desteklemek için her zaman bir konferans olmuştur. AB, her zaman destek sağlamaya gönüllü olduğunu kanıtlamış ve vaatlerini yerine getiren az sayıdaki aktörden biri olmuştur. Bana göre, insani yardım bir çeşit yara bandı olduğundan yeterli olmasa bile bunun, bu çatışmaya daha doğal bir Avrupa cevabı olduğunu düşünüyorum.”