HABER ANALİZ | YAVUZ ALTUN
Avrupa Birliği, dün Konsey’de “Avrupa’nın Magnitsky yasası” adı verilen AB Küresel İnsan Hakları Yaptırım Rejimini hayata geçirdi. Bu gelişmeyle insan hakları kavramının AB dış politikasında çok daha fazla yer etmesi bekleniyor.
Böylece dünya genelinde soykırım suçlarına bulaşmış, insanlığa karşı suç işlemiş, işkence, katliam gibi insan hakları ihlallerinde bulunmuş şahıslar ve kurumlar, AB üyesi ülkeler tarafından seyahat yasağı ya da malvarlıklarına el koyma gibi yaptırımlara maruz kalacaklar.
2012’de ABD’de Barack Obama yönetiminin uygulamaya koyduğu “Magnitsky yasası”, birkaç yıl öncesinde Rusya’da üst düzey devlet yöneticilerine uzanan bir yolsuzluğu ortaya çıkardıktan sonra hapse atılan ve orada hayatını kaybeden avukat Sergey Magnitsky’nin adını taşıyordu.
AB Dış İlişkiler Komiseri Josep Borrell de, Konsey’de kabul edilen bu yasanın “Navalny yasası” olarak anılmasını teklif etti. Rusya’nın önde gelen muhalif siyasetçilerinden Aleksey Navalny, Ağustos ayında zehirlenme şüphesiyle hastaneye kaldırılmış ve diplomatik girişimlerle tedavi için Almanya’ya götürülmüştü. Navalny’nin Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından ortadan kaldırılmak istendiği yıllardır konuşuluyordu.
Nitekim Magnitsky yasası benzeri yaptırım içeren düzenlemelerin Batılı ülkelerde hayata geçmesi için yıllardır lobi yapan iş insanı ve aktivisti Bill Browder, AB’deki itirazların özellikle Navalny olayından sonra kaybolduğunu söylüyor. Browder’a göre Rus oligarkların AB ülkelerindeki finansal varlıkları düşünülürse, AB’nin bu hamlesi şu ana kadar Putin’in canını en çok yakacak gelişmelerden biri olabilir.
Gelgelelim Rus sermayesinin “para aklama” konusundaki birincil adresi, Londra. İngiliz Parlamentosu’nun istihbarat biriminin bu yılki raporunda Londra için “çamaşırhane” (laundromat) ifadesi kullanılıyordu. Bazı teorilere göre, İngiltere’nin AB’den ayrılma sebeplerinden biri de, kayıt dışı finansla olan bağını koparmak istememesiydi zaten. Bununla birlikte, kara para aklama konusunda hem otoriter rejimler, hem de onlarla iş tutan sermaye sınıfı bir hayli maharet kazandı. Vergi cenneti adalar, Uzakdoğu piyasası ve hatta finansal inovasyonun üssü hâline gelen Latin Amerika ülkeleri bu işler için biçilmiş kaftan.
Öte yandan Magnitsky yasasının “verimliliği” de tartışma konusu. Bazı uzmanlar, yasal çerçevesinin iyi çizilmediğini ve mahkeme safahatı öngörmediği için uzun vadede uluslararası hukukla çelişkiler ortaya çıkaracağını savunuyor. ABD’nin 2017’de hazırladığı Magnitsky listesine alınan bazı isimlerin haklarında yeterli soruşturma yapılmadığı, hatta Forbes dergisinde adları çıkan ve Putin’e yakın oldukları iddia edilen Rus işadamlarının olduğu gibi listeye dâhil edildiği yönünde eleştiriler gelmişti.
Hatırlarsanız, Türkiye’nin Amerikalı din adamı Andrew Brunson’ı terör suçlamasıyla hapsetmesinin ardından Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Magnitsky yasası çerçevesinde yaptırıma maruz kalmıştı. Daha sonra ilişkiler düzelince, bu yaptırımlar kaldırıldı.
Elbette ABD’deki Donald Trump yönetimi ikili ilişkilerde bu türlü ani ve duygusal çıkışlar yapabiliyor. Brüksel’in tutumu farklı olur mu dersiniz? Bunun için de AB’nin elindeki diğer yaptırım imkânlarını nasıl kullandığına bakmak gerekir. 10 Aralık’ta toplanacak AB liderler zirvesinin Türkiye’yle ilgili vereceği kararlar az çok belirleyici olacaktır.
Sorun sadece Türkiye de değil. Mesela Brüksel, Çin’de Uygurlara yönelik etnik temizlik uygulamasına karşılık Çinli üst düzey bürokratlara yaptırım uygulayabilecek mi? Aynı şekilde Hong Kong’da güç gösterisi yaparak protestocuları hapseden Pekin yönetimine karşı bu yasa işletilecek mi? Rusya’ya enerji alanındaki bağımlılık sert kararlar almayı engelleyecek mi?
Bazı yorumculara göre, AB’nin özellikle Rusya’ya karşı kalkanlarını güçlendirmek istemesinin başlıca sebebi, Washington’a artık güvenemez hâle gelmesi. Her ne kadar iktidar değişmiş, dünyaya daha fazla müdahil olacağını duyuran Joe Biden başkan seçilmiş olsa da, Avrupalı ülkeler ulusal savunmaları için Amerika’yı her zaman yanlarında bulamayacaklarını anlamış oldular. 4 yıl sonra Trump’a çok benzer birinin başkan seçilme ihtimali tamamen yadsınmış değil. Yine de eğer Joe Biden, pandeminin yaralarını çabucak sarar ve ilgisini dış dünyaya yönlendirebilir, bu arada Brüksel’i de ikna edebilirse, bilhassa Çin’i dengelemede ve Rusya’yı “evcilleştirmede” aktif rol oynayabileceklerini düşünüyorum.
Son olarak, Magnitsky gibi yürütme erkinin kullandığı araçlar, doğası gereği politik süreçlerdir. Bu sebeple de diyelim Türkiye’de insan hakları ihlali sebebiyle üst düzey bir siyasetçiyi ya da rejime hayli yakın isimleri gündeme getirdiğinizde, süreç hem yavaşlar hem de tıkanma riskine sahiptir. Bu noktada hedefi daha küçük tutup somut deliller ortaya koyarak, hak ihlallerinin orta kademe icracılarına yönelmek orta vadede daha etkili olacaktır. Sonuçta otokratın elindeki maşayı almak da maharettir.