YORUM | MAHMUT AKPINAR
AKP söylemlerinde bir değişim var. Bütün adaletsizlikler kendi sorumluluğu altında işlenen adalet bakanı çıkıp: “Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun,” diyor. Hem adalet bakanı hem Erdoğan ilk defa duyuyormuş, sanki hepsi başka bir evrende oluyormuş gibi zulümlere, adaletsizliklere hayret ediyorlar. Sanırım, “Bize suç bulmayın, biz yapmadık!” demek için yargıçları “adil olmaya” çağırıyorlar. Eylemde değilse de, söylemde AKP cenahında ciddi bir değişim var.
Bu değişim birbiriyle ilintili başlıca üç sebeple izah edilebilir:
1. Dış etkenler: ABD’de yapılan seçimle birlikte global dengelerin değişmesi, Erdoğan iktidarının yeni yönetimle Trump gibi kirli ilişkiler kuramayacak olması. Hem ABD’nin hem de Avrupa birliğinin çizgiden çıkan, demokratik ülkelere tehdit oluşturan Erdoğan için yaptırımlara hazırlanıyor olmaları.
2. İç etkenler: Ülkede ekonomi, hukuk, üretim her şey bitti. AKP ülkeyi son 40 yılın en kötü durumuna getirdi. Vatandaş patlamaya hazır bomba gibi. Kurulan polis devleti nedeniyle insanlar ağzını açmaya korkuyor. Fakat Erdoğan korku atmosferiyle bir yere kadar gidebileceğini, eğer bir şekilde biriken basıncı almazsa büyük toplumsal patlamalarla karşılaşacağını anladı. Kendini yıpratmadan, suçu bazen damada, bazen yargıçlara atarak gaz sıkışmasını almak istiyor. Bunun için de bazı şeylerin değişeceği taahhüdünde bulunuyor.
3. AKP içi rahatsızlık: Erdoğan’ı adalet, hukuk, demokratik, ekonomik reform gibi söylemler üretmeye, dil değişimine zorlayan en önemli etkenlerden birisinin AKP içindeki rahatsızlık ve homurdanmalar olduğunu düşünüyorum. Bugünkü AKP bütünüyle Erdoğan’ın halayıklarından, emir erlerinden oluşuyor ama ona rağmen AKP içinde siyaset yapanlar uyarma ihtiyacı duyuyor. Aslında parti içindeki rahatsızlık zulümden, adaletsizlikten, AKP’lilerin vicdana gelmesinden, merhametinden kaynaklanmıyor. Kendilerini düşünüyorlar. Eğer biriken bu gazı almazlar, bir rahatlamaya sebep olmazlarsa patlamanın ve enkazın altında kalıp her şeylerini kaybedeceklerinden korkuyorlar.
Ülkede bir şeylerin değişmesinin zaruret olduğunu gösteren çok alamet var. Sokaktaki vatandaş önceki konuşanların hapse atıldığını bilmesine rağmen konuşmaya devam ediyor. AKP’den kopan iki lider Babacan ve Davutoğlu eleştiride baya bir seviye yükselttiler. Bülent Arınç bile tekrar özgül ağırlığını hatırlatma ihtiyacı hissediyor.
Pek çok alandan, pek çok çatırtı geliyor. Dikkat ederseniz siyasi havayı iyi koklayan, güç nereye evriliyor gören kişilerde bir hareketlenme var. Bunlardan bazıları devletin derin cenahlarıyla irtibatlıdır. Derinlerde meydana gelen değişimi halka göre daha erken görür ve erken konum alır. Bazıları iktidar odaklarına yakın kimselerle diyalog halinde olduğu için iktidarın odağındaki çatlakları, kavgaları görür, ona göre yönünü ayarlar. Bazıları da gerçekten hikmet ve irfan sahibidir. Halkı iyi takip eder, olayları iyi okur ve değişimin yönünü gözlemleyebilir.
Bu kesimlerin hepsinin görüşleri önemlidir. Bunlardaki değişim, daha bir büyük değişimin alametidir. Ama bence ülkedeki güç değişimi konusunda ibre olabilecek, sayıları iki elin parmaklarını geçmeyen bir grup var. Bunları izler, konuşmalarını analiz ederseniz güç odaklarındaki evrilme ve değişim konusunda büyük oranda isabeti yakalarsınız. Bunlar Türk siyasi tarihinin son 40 yılında her daim güçle, iktidarla iç içe olmuş, her defasında raydan çıkacak treni bilip ondan selametle inmeyi ve yenisine ustaca binmeyi başarmış kişilerdir. Farklı kulvarlarda konumlansalar da aynı meşrebin adamlarıdır ve yakın arkadaştırlar.
Makas değişimlerinde, yol ayrımlarında, ülkede işler sarpa sardığında bunların ne dediğine, neler yaptığına dikkatle bakmak lazımdır. Zira bunların ibreleri her daim kaybedenden uzaklaşırken sonraki güç odağına yönelir. Her dönem etkili olan ve dört ayak üzerine düşen bu kişileri takip etmeyi ülkedeki dönüşümü anlama açısından önemli buluyorum.
Peki kim bunlar?
Bir dönem Milli Mücadele Hareketi içinde yer almış, birbirine yakın yaşlarda, herkesin bildiği, hep etkili olmuş adamlar. Cemil Çiçek, Ahmet Taşgetiren, Hüseyin Gülerce, Melih Gökçek, Yaşar Okuyan, Altan Tan, Ali Müfit Gürtuna bu ekibin önde olanları.
Şimdilerde birer birer çıkıp konuşmalar yapıyor, günah çıkarıyor, tevbe-i nasuhtan bahsediyorlar. Oturdukları zeminin kaydığını fark etmiş olmalılar ki mevcut konumlarını ve yönlerini değiştirmeye hazırlanıyorlar. Ahmet Taşgetiren’in son yazılarına ve Cemil Çiçek’in konuşmasına bu gözle bakmak gerekir diye düşünüyorum.
NOT: 1970’lerde faal olan ama sonraki yıllarda az sayıdaki örgütlü kişiyle bütün sağ iktidarlarda konumlanan ve etkin olan Milli Mücadele Hareketi özel olarak incelenmeye, tezlere konu olmaya değer.