Pazar günü, Göztepe Şehir Hastanesinin açılış töreninde Cumhurbaşkanı Erdoğan, koronavirüsün yayılmasına karşı alınan önlemler ve gelinen yeri şöyle ifade etmişti: “Sürekli söylememize rağmen maalesef Türkiye’nin dört bir yanında bu tavsiyelere uyulmuyor.
Düğünlerde dikkat diyoruz maalesef uyulmuyor, mesafe diyoruz uyulmuyor, maske diyoruz uyulmuyor!”
Ağzından çıkanı emir telakki eden bir kalabalığın etrafını sardığı Cumhurbaşkanının “Söylediklerimizin hiçbirine uymuyor vatandaş” yakınması, önceki gün İçişleri Bakanlığının genelgesi olarak 81 ilin valilerine iletildi.
Üstelik Cumhurbaşkanının, “Cezalar mutlaka uygulanacak” direktifi, genelgenin özel maddesi olarak düzenlendi! Ki cezalar öyle az buz değil; 375 TL’den başlayıp 3 bin 150 TL’ye kadar çıkıyor.
VATANDAŞ ÖNLEMLERE NİÇİN UYMUYOR ACABA!
Genelgeye şöyle bir bakınca bile hemen anlaşılıyor ki, virüsle mücadele önlemlerine vatandaşın neden uymadığını araştırmak yerine, her otokratik yönetimde yapıldığı gibi, “Yasakların sınırlarını genişletelim, uymayanları da daha etkin biçimde cezalandıralım” yolu benimsenmiştir.
Oysa maske dağıtımının bir skandala dönüşmesinden beri yapılan tartışmalarda açıkça ortaya çıkmıştır ki; “Maske-Mesafe-Temizlik”e (MMT) indirgenen önlemlere uyulmamasının başlıca nedenlerini;
1) Hükümetin önlem diye öne sürdüğü yasaklara en yukarıdan yöneticilerin kendilerinin uymaması, (Ayasofya açılışı, Giresun mitingi, “yeni normal”e AVM’lerin açılmasıyla başlanması, fabrikalarda işçilerin önlemsiz çalışmaya zorlanması…)
2) Alınan kararların tutarsızlığı, bir kararın ötekiyle çelişmesi (Maske dağıtımının ve muhalif yerel yönetimlerin hizmetlerinin bile “paralel devlet anlayışı” olarak suçlanıp yasaklanması; düğünler, milli ve dini bayramlarda farklı kriterler uygulanması…)
3) Önlem diye getirilen yasakların uygulanmasının vatandaşın bireysel gayretine indirgenerek, devletin bu uygulamaları kolaylaştırmak için üstüne düşenleri yapmaması (Önlemlerden zarar gören vatandaşların zararlarını karşılamaması, kararın ortaya çıkardığı sorunların aşılması için kamusal çapta önlemler alınmaması…) olarak sayabiliriz.
HÜKÜMET KENDİ SORUMLULUĞUNU GÖRMÜYOR
İçişleri Bakanlığının genelgesi, bütün bu tartışmalar aylardır konuşulmuyor gibi, virüsün yayılmasına karşı yapılması gerekenleri MMT önlemlerine indirgemekte, bunların uygulanmamasından da vatandaşı sorumlu tutmaktadır. Genelgede “Koronavirüsle mücadele kapsamında alınan tedbirlere riayet etmeyen gerçek ve tüzel kişilere (işletmeler vb.) uygulanan idari para cezalarının tahsili konusunda vali/kaymakamlarca gerekli hassasiyet gösterilecek” denilerek, para cezalarının uygulanmasına özel olarak vurgu yapılmaktadır.
Nitekim bu genelgeyle hükümet ne kendisine ne de patronlara bir kuruşluk bile masraf kapısı açmazken, cezalarla, küçük işyerlerine getirilen yeni sınırlamalarla faturayı halka kesmektedir. Burada ülkeyi yöneten hükümetin üstlendiği tek sorumluluk, yasaklara uymayan vatandaşları cezalandırmak için vali ve kaymakamlıkları harekete geçirmekten ibarettir!
İçişleri Bakanlığı genelgesinde yer alan “Ev dışındaki bütün alanlarda maske takma zorunluluğu getirilmesi”, “Minibüs ve dolmuşlarda ayakta yolcunun yasaklanması”, “Toplu taşıma araçlarında (otobüs, metro, metrobüs…) ayakta yolcu alınmaması ya da makul sayıda ayakta yolcu alınması”na ilişkin düzenlemeler, “Maske dağıtamama skandalı”ndan daha büyük bir kaosa yol açacak kararlar olarak görünmektedir.
TOPLU TAŞIMADA KAOSA YOL AÇACAK KARAR
Her gün televizyon kanallarına da yansıyan minibüslerdeki kavga gürültüyü bir yana bırakıyoruz. Ama vatandaşın toplu taşıma araçlarında ayakta giden yolcuyu sayarak “Ben fazla oluyorum o zaman siz yolunuza devam edin, ben sonraki otobüse binerim” diyebilmesi ya da sürücünün her durakta inen binen yolcuyu sayarak yolcu sayısını sınırlaması ne kadar uygulanabilir? İşine yetişmek için sabahın köründe yola çıkan vatandaşın böyle demesini beklemenin mantıklı bir yanı var mıdır?Çünkü üst üste yığdığı halde yolcuları taşımakta zorlanan toplu taşıma sisteminin bir de ayakta yolcu sınırlamasıyla karşı karşıya kalması, büyük kentlerde her gün milyonlarca insanın yollarda perişan olması demektir. Ve bu koşullarda böyle bir uygulama, vatandaşların birbiriyle, vatandaşların sürücülerle ve tabii vatandaşların toplu taşımadan sorumlu yerel yönetimlerle karşı karşıya gelmesi; her gün çeşitli yoğunlukta tartışmaların, kavgaların yaşanması demektir!
SARAYDA YAŞAYANLAR KULÜBEDE YAŞAYANLARIN HALİNDEN ANLAMAZ!
Şu çok açıktır ki İçişleri Bakanlığının ve tabii bu genelge bakanlar arasında konuşularak hazırlandığına göre bakanların, eğer bilinmeyen birtakım amaçları yoksa, vatandaşın yaşadığı sorulara dair hiçbir bilgileri yoktur.Bu yüzden bakanların; “Sarayda yaşayanın kulübede yaşayanların halinden anlamama” ya da Kraliçe Marie Antoinette’nin ekmek isteyen yoksullar için söylediği “Canım ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” ruh hali içinde olduklarını söylemek yanlış olmaz.Kısacası bu son genelgesiyle Hükümet, virüse karşı mücadelenin, daha çok yasak ve daha çok ceza ile kazanılacağını söylemektedir.
Oysa Hükümet;
-Halktan gerçekleri saklamaya devam ederse,
-Patronların ve hükümetin elini taşın altına koyan kararlar almazsa,
-Krizin ve virüsün faturasını halka çıkaran kararlarda ısrar ederse, bugüne kadar olduğu gibi bugün de alınan kararlar havada kalacaktır. Ve tabii Cumhurbaşkanı da bir süre sonra tekrar kameralar karşısına geçip; “Düğünlerde dikkat diyoruz maalesef uyulmuyor, mesafe diyoruz uyulmuyor, maske diyoruz uyulmuyor” diyen konuşmalarına devam edecektir!
Reklam