YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN
Üçüncü bir ülkede, üstelik bir Avrupa Birliği üyesi olan Avusturya’da, hem de eski bir milletvekili olan birine Türk istihbaratının operatifi olduğunu söyleyen biri tarafından yapılması planlanan bir suikast, o ülke güvenlik birimleri tarafından ortaya çıkartılıyorsa, bu çok ciddi bir durumdur.
Suikast planının hedefinde Berivan Aslan var. Aslan, Avusturya’da bir önceki dönem Yeşiller’den parlamentoya giren Kürt ve Türkiye kökenli bir politikacı. Göç, kadın hakları, azınlıklar ve inanç özgürlükleri konusunda aktif bir siyasetçi olan Aslan, aynı zamanda Türkiye’deki insan hakları konusunda çok duyarlı ve aktif hukukçu bir akademisyen.
Saldırıyı gerçekleştirmeden Avusturya makamlarına teslim olan söz konusu ajanın adı Feyyaz Ö. Kendisi İtalyan vatandaşı. Samsun doğumlu, 53 yaşında. Basında okuduğum bilgilere göre emekli bir Milli İstihbarat Teşkilatı mensubu. Kuzeydoğu İtalya’da, Adriyatik Denizinde bir liman kenti olan Rimini’de ikamet ediyor. Berivan Aslan’a Avusturya makamları tarafından verilen ifadesine göre Feyyaz Ö. MİT’in yurtdışında bir takım kirli işlerini yapıyor veya yaptırıyor. Anlaşıldığı kadarıyla hem Türkiye’de hem de Türkiye dışında başka Türk istihbaratçılarla bağlantılı olan Feyyaz Ö. durup dururken Avusturya makamlarına teslim olma nedenini, Türk istihbaratından korkması, güvenliği açısından endişe duymasıyla açıklıyor.
Feyyaz Ö.’ye Berivan Aslan’ın adı ilk kez Türkiye’de bir savcı tarafından veriliyor. Sonrasında Feyyaz Ö. geçtiğimiz Ağustos ayında Sırbistan’da, Belgrat’ta bir lokantada başka bir Türk istihbarat elemanı ile buluşuyor. Buluşma talebi diğer elemandan geliyor. Feyyaz Ö.’ye orada MİT’in Berivan Aslan ve başka bazı Avusturya’lı politikacılara suikast düzenleme emri veriliyor. Kendi ifadesine göre kendisine yaralama veya öldürme konusunun önemli olmadığı, önemli olanın “bir mesaj vermek” olduğu söyleniyor. Avusturya’ya gitmesi ve telefon beklemesi iletiliyor. Kendisiyle irtibata geçecek bir kişinin suikast emrini vereceği söyleniyor. Bu direktifleri alan Feyyaz Ö. kendi ifadesinde eyleminin amacının “kaos çıkartmak” olduğunu itiraf ediyor.
Anlaşıldığı kadarıyla Feyyaz Ö. bu tür “görevlere” alışık olacak ki, aldığı emirden sonra detay bilgileri soruyor ve kendisine görev veren ajandan teşkilatın beklentilerini (misyonu) öğrenmek istiyor. Ajanın hedefinde olan Aslan dâhil Avusturya’lı politikacıların olduğu bir liste var. Feyyaz Ö. bu listedeki politikacıları da açıklamış. Dahası, elindeki çeşitli cep telefonlarını ve bu telefonların hafızalarında kayıtlı olan mesajlaşma dökümlerini ve arama listelerini de Avusturya makamlarına vermiş. İlk incelemelere göre, adres ve pasaport bilgilerinin otantik olduğu anlaşılmış. Avusturya Anayasayı Koruma Teşkilatı görevlilerinin sorgulama esnasında edindikleri izlenime göre Feyyaz Ö. akıl sağlığı yerinde, İngilizcesi oldukça iyi olan, özgüvenli ve mantıklı hareket eden biri.
Elbette bu olaydaki en önemli yapboz, Feyyaz Ö.’nün neden teslim olduğudur. Öyle ya, bu kadar profesyonel olduğunu öne süren bir istihbarat ajanı durup dururken, henüz hiçbir fiili eyleme geçmediği bir aşamada neden güvenlik birimlerine teslim olur?
Berivan Aslan’ın Avusturya makamlarından aldığı bilgilere göre, Feyyaz Ö.’nün Türk istihbaratı ve Türk makamları ile bir takım sorunlar yaşadığı anlaşılıyor. İfadesinden anlaşıldığı üzere, Feyyaz Ö. suikastları gerçekleştirdikten sonra Türk tarafının kendisine sahip çıkmayacağı kanaatine varıyor. Belki de kaçma planının gerçekleşmeyeceğini öngörüyor. Ben kendisinin can güvenliğinin tehlikede olduğu kanısına vardığını düşünüyorum. Bilemiyorum. MİT’in kendisini yarı yolda bırakacağını, kendisinin suçlu olarak damgalanacağını düşünüyor. Kendisine karşı “kanıt biriktirildiğini” ve “ellerinde bir şeyler olduğunu” ileri sürüyor. Yani Feyyaz Ö. bir taraftan Türk istihbaratına çalışıyor, diğer taraftan kendisini tehdit ve baskı altında hissediyor. MİT’e güvenmiyor. Yoksa MİT elinin altındaki ikincil kadroları, özellikle gözden çıkaracağı operatifleri mi bu tür yurtdışı intihar görevlerinden kullanıyor? İntihar derken, yaptıkları kirli eylemlerden sonra arkasında durmamayı, onları yarı yolda bırakmayı, “ne halleri varsa görsünler” türü bir “kullan-at” türü ilişkiyi kastediyorum.
Anlaşılan Feyyaz Ö. gibi operatifler MİT için çalışmaya “fazla gönüllü” olmasalar da, bazı nedenlerden dolayı kendilerine verilen “görevi” yapmak durumunda kalıyorlar. Feyyaz Ö.’nün özellikle ailesi için endişelendiğini belirtmesi düşündürücü. Ayrıca kendisinin ve ailesinin Türkiye’deki tüm banka hesaplarına el konulmuş olması da önemli bir veri olarak görülmeli. Tüm bunlar, esasında Türkiye’de “devletin” işlerinin “nasıl yürütüldüğünü” de kısmen açığa vurmuyor mu? Ayrıca aynı “devlet” muhalifleri takibata aldığında aynı yöntemleri ve metotları kullanmıyor mu?
Belli ki Türk rejimi suikastçılarını “motive etmek” için de benzeri faşizan yöntemleri uyguluyor!
Burada önemli bilgilerden biri de, Feyyaz Ö.’nün ABD’nin Türkiye’deki yerel konsolosluk görevlisi Metin Topuz aleyhine tanıklık yapmış olması. Feyyaz Ö. MİT-ABD ortak “Uyuşturucu ile Mücadele Birimi” kapsamında bir bağlantı elemanı olarak görev yapmış. Metin Topuz’u bu görevinde tanımış olduğu anlaşılıyor. “FETÖ” suçlamasıyla 2017 yılında tutuklanan Topuz, ABD diplomatik personeli olarak görev yapmaktaydı. Tutuklanması ABD ile Ankara rejimi arasında bir diplomatik krize neden olmuş, ABD Topuz’un tutuklanmasının ardından uzunca bir süre diplomatik birimlerinin Türk vatandaşlarına yönelik vize işlemlerini askıya almıştı.
AHVAL’in 23 Eylül’de yayınladığı habere göre Feyyaz Ö.’nün bu bağlantısı Avusturya makamlarınca teyit edilmiş görülüyor. Yani Feyyaz Ö. bir operatif. Türkiye devleti için gizli ve çoğu zaman alengirli işler yapıyor. “FETÖ” dosyalarında adı “tanık” olarak geçen biri. Feyyaz Ö.’nün iddiasına göre bu “yalancı tanıklık” işini de zorlamayla yapmış, boş kâğıda imza attırtmışlar. MİT’ten emekli. Yurtdışında oturumu var. Avusturya makamları Feyyaz Ö.’nün MİT yapılanmasına ve bazı MİT elemanlarına ilişkin bilgilere son derece vakıf olduğunu belirttikleri, basına yansıyan raporlarda yine önemli bir bilgi olarak karşımıza çıkıyor.
Bu bilgilerden sonra analize gelelim:
Bakın burada en dikkat çekici ve önemli olan nokta, Türk istihbaratının Türkiye dışındaki aktivitelerini artık demokratik AB ve Kuzey Amerika kıtasında yer alan ülkelere doğru genişletmekte olduğudur. Daha önce MİT’in güneydoğu Avrupa, Balkanlar, bazı Asya ve Ortadoğu ülkeleri, Orta Asya gibi bölgelerde illegal adam kaçırma gibi faaliyetler içerisine girdiği bilinmekteydi. Türk istihbaratı çoğu kez Türk diplomatik personelini ve Büyükelçilik-Konsolosluk binalarını da bu operasyonlarında kullandı. Ancak şu an işin rengi değişiyor. Anlaşıldığı üzere özellikle Batı ülkelerinde yerleşen Türkiye kökenliler diasporasından Ankara rejiminin son derece rahatsız olduğu anlaşılıyor. Daha önce de Cem Küçük gibi bir takım medya ajanlarınca rejim bazı mesajlar veriyor, Türkiye dışında bir “insan avı” yapılması gerektiği alenen, televizyon kameraları önünde, canlı yayınlarda dillendiriliyordu. Yine, Türkiye dışındaki bazı önemli gazetecilerin tehdit edildiği, polis koruması almak zorunda kaldıkları biliniyordu. Yine Amberin Zaman gibi, Can Dündar gibi önemli isimlerin Türkiye tarafından alenen taciz edildiği, yurtdışında olmalarına karşın terörize edildikleri sosyal medyaya yansımıştı.
Mesela daha bugün (25 Eylül) Amberin Zaman Twitter hesabından kendisine devletin resmi koruma kadrosunda olan birinin bir resmi ziyaret esnasında Washington’da “PKK’lı terörist” diye hakaret ettiğini paylaştı. Fakat bugün gelinen nokta, tüm bunlardan çok daha endişe vericidir. Berivan Aslan Avusturya’da milletvekilliği yapmış olan bir isim. Ankara anlaşıldığı kadarıyla hoşuna gitmeyen her sese “ayağınızı denk alın!” mesajı vermek istiyor. Zaten bunu Feyyaz Ö.’ye verilen emirden de apaçık anlayabiliyoruz.
Elbette bunlar şu an iddia boyutundadır ve sanıyorum Avusturya istihbaratı ve polisi, AB üyesi diğer muadil teşkilatları da devreye sokarak, bu olayı enine boyuna ortaya koyacaktır. Anlaşıldığı kadarıyla özellikle Almanya bu durumdan oldukça rahatsız, çünkü Almanya’da ciddi bir Türkiye kökenli nüfus yaşıyor. Berlin, Türkiye’nin aktivitelerinin federal sınırlarına yayılmasından ciddi derecede rahatsız olduğu biliniyor. MİT’in Avrupa’da 6,000’den fazla elemanı olduğu bilgisi çeşitli medya raporlarında geçiyor. Aynı zamanda Diyanet memurlarının da MİT adına insan fişlediği, raporlama yaptığı biliniyor. Dahası, Türk dış temsilciliklerindeki diplomatik pasaportlu memurların da bu tür istihbari ve operatif işlerde yer aldıkları iddiaları sıklıkla medyaya yansıyor.
Türkiye, bu faaliyetleriyle AB başta olmak üzere, Batı ülkelerinde kargaşa çıkartmak ve kendi diaspora nüfusunu bir enstrüman olarak kullanmak doğrultusunda zaten hareket ediyordu. Fakat şu anda çıtayı birkaç basamak yükselterek, istihbari kanalları aracılı ile suikast timleri oluşturacak pişkinlik noktasına gelmiş görülüyor. AB ise tüm bu acı gerçeklere karşın hala Ankara rejimine “yatıştırma politikası” stratejisi ile yaklaşıyor. Türkiye’de bulunan 3,5 milyonu aşkın Suriye’li mültecinin AB’ye girmemesi bahasına her şeyi sineye çekiyor. Bu durumu da sineye çekecek mi? Yoksa bu olay bardağı taşıran son damla mı olacak?
Ankara rejimi o kadar toksik bir hale geldi ki, Türkiye adı dünyada sadece huzura, barışa, demokrasiye ve insan haklarına karşı konularda geçer oldu. Edindiğim izlenimler doğrultusunda şunu söyleyebilirim ki bu duruma artık daha fazla tahammül edilmeyecek. Artık birileri bu gidişata dur diyecek ve Ankara’daki otokratların anladığı dilden konuşmaya başlayacak. Yazık: AB üyeliği hayal ederek demokratikleşen bir ülkeden, AB’de suikastçılığa düşen bir ülkeye düştü Türkiye. Adı artık Kuzey Kore ve Rusya ile anılan, haydut bir devlet oldu. Yakında veya uzakta, ama gün buna neden olan sorumluların ve bu hukuksuzlukları yapan memurların bağımsız mahkemeler ve Yüce Divan’da adalete hesap vermeleri ümidiyle!