Eski Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçın, Mezpotamya Ajansı’ndan (MA) Selman Güzelyüz – Emrullah Acar’ın gerçekeştirdiği söyleşide güncel siyasete ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Karayalçın, “Mevcut gidişattan rahatsızlık duyan tüm kesimlerin bir araya gelmesini gerekli kılan bir dönemin içindeyiz” dedi.
TIKLAYIN – CHP’nin bitmeyen dansı
“Çok fazla olumsuzluk var, bu sürdürülemez”
Söyleşinin bir kısmı şöyle:
Uzun yıllardır siyasetin içerisinde bulanan, Başbakan Yardımcılığı, Bakanlık ve Belediye Başkanlığı yapmış bir isim olarak Türkiye bugün nasıl bir noktada?
Görüntü maalesef hiç olumlu değil. Hangi açıdan bakarsanız bakın Türkiye halkları çok ciddi sorun ve açmazlarla karşı karşıya kalmış durumda. Eski yıllarda durumun uzun uzadıya anlatıldığı açıklamalar yapılırdı fakat son yıllarda toplumsal yaşamın, iktisadi yaşamın, toplumun hemen her alanında göstergeler kullanmaya başlandı. Demokrasi bile ölçülüyor artık.
Basın özgürlüğü ölçülüyor, istihdam ölçülüyor, özgürlükler bile ölçülüyor. O nedenle toplumsal yaşamın her alanını ölçen göstergeler var. Bunlara baktığımızda, Türkiye’yi uluslararası karşılaştırmasını yaptığımızda durumun gerçekten çok olumsuz olduğunu üzülerek görüyoruz. Bu çok fazla sürdürülemez. Bunu aşmamız gerekiyor. Mevcut gidişattan rahatsızlık duyan tüm kesimlerin bir araya gelmesini gerekli kılan bir dönemin içindeyiz.
Toplumda genel olarak bir değişim beklentisi var. Ülkenin içinde bulunduğu şartlar göz önüne alındığında AKP siyaseti sürdürülebilir mi?
Sürdürülebilir bir siyasetten söz etmenin güç olduğu bir dönemdeyiz. Bunu ifade etmemiz gerekir. AKP sayısal çoğunluğuna dayanarak yıllar yıllı istikrar gerekçesiyle destek talebinde bulundu. “İstikrarı ben sağlarım bana oy verin” dedi. Aslında tek adam yönetimin getirildiği yeni siyasi rejimde de AKP aynı gerekçeyi kullandı ve tek adam sisteminde istikrarın daha kolay olacağını belirterek destek istedi.
Fakat şu görüldü ki siyasi istikrar ile siyaset istikrarı aynı değil. 2002’den bu yana AKP yönetimde. 18 yıldır siyasette bir istikrar var ama izlenen politikalarda bir istikrar söz konusu değil. Örneğin eğitim sistemine bakın. AKP’nin bugüne kadar ki eğitim sistemleri bir gün böyle diğer gün şöyle şeklinde oluyor. Dolayısıyla hep AKP yönetimi o yönüyle istikrar var fakat politikalarda istikrar yok. Ekonomide de yatırım politikalarında da böyle. Dolayısıyla siyasetten istikrar ile politikada istikrar birbirinden ayrı şeyler olduğunu söylüyorum.
TIKLAYIN – Söyleşinin tamamını okuyun
“Bu resimde derece derece hepimiz sorumluyuz”
AKP’nin “istikrar” söylemiyle yarattığı manipülasyona pareler olarak bir de “terör” ve “terörizm” kavramını kullanması söz konusu…
AKP toplumda duyarlılık yaratan kimi kavramları iktidarını sürdürmek ve iktidarda kalmak için kullanmaya başladı. İki yıl önce “Siz hele Sultanahmet Cami’yi doldurun da ondan sonra Ayasofya’ya bakarsınız” diyen Cumhurbaşkanı, birdenbire ‘Ayasofya Fatihi’ olarak sunulmaya başlandı. Belli ki buna ihtiyaçları var.
Aslında ihtiyaç duyduğu konuyu her hafta ya da kısa aralıklarla kullanıldığını görüyoruz. Terör de bu bağlamda çok kullanılan kavramlardan bir tanesi. Yalnızca Türkiye için değil, dünya genelindeki güç erkleri ‘terör’ ve ‘terörizm’ kavramları üzerinde güç kazandı. Dolayısıyla hükümetler, yürütme erkini daha güçlü tutmak isteyen siyasi erk, bu kavramları sürekli kullanarak, bunlardan yararlanıyorlar. Terör başlığı da bunlardan bir tanesi.
Peki muhalefet mevcut tablodan ne derece sorumlu. Bu zamana dek etkili bir politika ortaya konulabildi mi?
Aslında bu resimde derece derece hepimiz sorumluyuz. Dolayısıyla muhalefette sorumlu. Ayrıca yurttaşlarımız hükümete dair tepkilerini zaman zaman muhalefete öfke şeklinde de yönetebiliyorlar. Kendilerine hükümetin rahatsızlık veren durumların yeterince muhalefet tarafından karşı çıkılmadığı için yapıldığını söylüyorlar.
Her sorun kendi çözümünü de beraberinde getiriyor. En azında bundan yararlanırsanız, böyle bir sonucu elde edebilirsiniz. Ben Cumhuriyet Halk Partisi’nin referandum sürecinden başlayarak yani 2017 yılının başlarından itibaren daha geniş bir muhalefet cephesini yaratmaya çalıştığını ve buna uygun bir biçimde davranmaya çalıştığını düşünüyorum.
CHP, Anayasa Referandumu’na giderken ‘meseleye CHP meselesi değil, memlekete meselesi’ diye yaklaşmış ve parti bayraklarını kullanmadan bu kampanyayı yürütmüştü. Daha sonra bu çizgisini sürdürme çabasında girdi ve 2019 yerel seçimlerde çok net olmayan birlikteliklerle bu tarzını sürdürdü. Bugün de sayın Genel Başkanın kullandığı ifadelerde ‘dostlarla birlikte’ olma arayışını sürdürdüğünü görüyorum.
Türkiye siyaseti 2017’den beri yeni bir dönemin içine girdi. Bu yeni dönemde siyaset yapma biçimini bana göre iki unsur belirliyor. Bunlardan birincisi Cumhurbaşkanı’nın iki turlu seçimle seçilmesi, ikincisi de partilerin seçim süreçlerinde ittifak kurmaları. Her ikisi de yeni ve her ikisi de Türkiye siyaseti için yeni gelişmeler. Partiler bunu kullanmaya başladılar.
Yani bu yeni dönemin bilincine göre davranmaya başladılar. 2018-2019 seçimlerinde kısmı ittifaklarla ve dolaylı ittifaklarla sonuç alınmaya çalışıldı. 2019 yılını söyleyeyim. Belediye seçimlerinde ortada gözüken bir formel ittifak vardı.
İYİ Parti ile CHP arasında bir de resmi olmayan yanı vardı. Asıl güçlü yanı da orasıydı. Saadet Partisi ile dirsek teması diye adlandırılan bir ilişki içine girmişti. Yine ÖDP’nin adı yoktu ama ÖDP Genel Başkanı, CHP’nin Beyoğlu adayı olmuştu. HDP’nin adı hiç anılmıyordu ama CHP’nin seçim başarısında HDP’li seçmenlerin çok büyük katkısı olmuştu. Böyle bir ittifak oluşmuştu o yılda. (EMK)