“Çoklu baro sistemi”yle ilgili görüşmeler TBMM Adalet Komisyonunda sürerken, baro başkanlarının Meclis önünde, polis kuşatması altındaki eylemi de devam ediyor. Çeşitli illerde avukatların tepkileri ve bu tepkilere karşı polisin gaz ve kalkan gücü kullanarak yaptığı müdahaleler de eksik olmuyor.
3 Temmuz’da Ankara’da yapılacak “Büyük Savunma Mitingi”‘nin Ankara Valiliği tarafından yasaklanması, Baro başkanlarının komisyon oturumlarına katılma isteği reddedilirken Meclise bile sokulmamaları, dahası çeşitli kuruluş temsilcilerinin toplanmasına ve açıklamalar yapmasına izin verilen alanın baro başkanlarına kapatılması, yasalara açıkça aykırı olarak polisin baro başkanlarını kuşatmaya alması, gazetecilerle baro başkanları arasına barikat oluşturulması, bu barikatın “virüse karşı önlemler” kapsamında Artı TV Ankara Temsilcisi ve TGS Ankara Şube Yöneticisi Sibel Hürtaş’ın gözaltına alınmasına kadar götürülmesi… iktidarın hak, adalet, vatandaşın özgürlükleri, halkın haber alma hakkı gibi konulardaki amaç ve duygularının Meclis önünden dünya aleme ilan edilmesidir.
“VİRÜSE KARŞI MÜCADELE” HER DERDE DEVA BİR İSTİSMAR KONUSU!
3 Temmuz günü baroların Ankara’da “Büyük Savunma Mitingi” adı altında bir miting yapacağı ve “çoklu baro sistemi”ne karşı tepkilerini ifade edeceği günler öncesinde ilan edilmişti. Ama Ankara Valiliği, 2 Temmuz günü, yani mitingden bir gün önce, “Kovid-19’la mücadele” kapsamında, bütün eylem ve etkinlikleri 15 gün süreyle yasakladığını duyurdu. Valiliğin bu kararı, gelişmeleri az çok izleyen ve aklı malum çevrelerce bulandırılmamış her insan için “Baroların mitingini engellemek için alınmış bir karar”dı!
Nitekim mitingin yasaklanması nedeniyle baro başkanları Ankara Adliyesi önünde toplanarak Valilik hakkında suç duyurusunda bulundu.
Ama İçişleri Bakanlığı, yasağın baroların mitingiyle bir ilgisi olmadığını iddia ediyor. İçişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Çataklı, önceki gün, “Ankara Valiliğinin 15 gün süreyle aldığı kısıtlama kararı sadece baroların gösteri ve yürüyüşü için değil her türlü gösteri, yürüyüş ve toplantının kısıtlamasını içeriyor. Sağlık Bakanlığı, vakalarda Ankara’da artış olduğunu açıkladı. O çerçevede kısıtlama kararı alındı” diyerek, yasağın nedenini “Virüs vakalarındaki artış” olarak açıkladı.
Daha önce HDP’nin Edirne ve Hakkari’den Ankara’ya yaptığı yürüyüşün güzergahındaki illerin valileri de, 2-15 gün arasında değişen eylem-etkinlik yasakları getirmiş ve bu yasakların gerekçesini “Virüsün yayılmasını engellemek” diye açıklamışlardı!
ALEM SERSEM, BİR TEK SİZ AKILLISINIZ!
İktidar, valileri ve emniyeti, virüsün yayılmasına karşı mücadeleyi ve halkın bu konudaki hassasiyetlerini, dolayısıyla halk sağlığını istismar etmekle kalmıyor vatandaşın aklıyla da alay ediyorlar.
Koca koca makamların koca koca unvanlı kişileri, kameralar karşısına geçip, “Biz mitingi yasaklamak için bu kararı almadık, virüsün yayılmasını önlemek için, halkın sağlığını düşünerek her tür eylem ve etkinliği yasakladık” diyebiliyor.
Yani bu yetkililer, barolarda örgütlü 130 bin avukatın ve hitap ettikleri halkın kendi “Kör gözüm parmağına” gerçeğine değil, iktidarın çocukları bile ikna etmeyecek gerekçelerine inanılmasını istiyor. Yaygın söylemiyle “Herkesi kör alemi sersem” yerine koyuyorlar. Tabii kendilerini de dünyanın en akıllı kişileri!..
Ankara Valiliğinin “Virüsün yayılması hızlandı” diyerek ülkenin başkentinde 15 gün süreyle bütün eylem ve etkinlikleri yasaklaması ve yukarıda sözünü ettiğimiz İçişleri Bakanlığı sözcüsünün açıklaması; bakanlar ve Cumhurbaşkanı’nın her gün şu ya da bu vesileyle yaptıkları “Virüse karşı mücadelede dünyada bir numarayız. Virüsün sırtını yere getirdik” içerikli açıklamalarını kuşkuya düşürmeyecek mi? Ya da Almanya’ya giden Dışişleri Bakanı ve Turizm Bakanı’nın “Bizde virüs kontrol altına alınmıştır. Ülkemize gelen turistler için bir tehdit olmaktan çıkmıştır” diyerek Almanya ve tabii AB ülkelerinin Türkiye’yi “Turist gidebilir ülkeler listesine alması” için yaptıkları girişimlerin de altı boşaltılmış olmayacak mıdır?
HALKA VERECEK BİR ŞEYİ KALMAMIŞ İKTİDARLARIN TARZI BU!
Elbette bu ve benzeri sorular çoğaltılabilir. Ama bunların iktidarın umurunda olduğu söylenemez.
Çünkü bu politika tarzı, halkla ilişkisi, halkın zapturapt altına alınması ve taleplerini ifade etmesinin bile yasaklanması aşamasına gelmiş, dolayısıyla halka yasak, yaptırım, baskı ve şiddetten başka verecek bir şeyi kalmamış bütün iktidarların tarzıdır. Ki bu tarz AKP-MHP ittifakı ve onun tek adam yönetimi için her gün daha vazgeçilmez hale gelmekte ve daha açıkça kullanılmaktadır.
Baroların mitinginin yasaklanması, baro başkanlarının Meclise sokulmaması, polisin Meclis önünde oturan baro başkanlarını kuşatıp gazetecilerle konuşmalarını engellemek için barikat kurması Erdoğan-AKP iktidarının özgürlükler konusunda çıtasını nereye indirdiğinin dosta düşmana ilanıdır. Bu çıtanın her gün daha da aşağılara indirildiğini önümüzdeki günlerde yeni örnekleriyle göreceğiz.
Reklam
Yazar: İhsan Çaralan
Kaynak: Evrensel