YORUM | Doç. Dr. MAHMUT AKPINAR
Devletin herhangi bir biriminde çalışıp oradan maaş alanlar için “kamu görevlisi”, “devlet memuru”, “sözleşmeli kamu görevlisi” gibi kavramlar kullanıyoruz. Bizde birisi sırtını devlete dayayıp oradan maaş almaya ve kamu otoritesinin yetkisini kullanmaya başladı mı davranışları değişir. Bazı Türk filmlerinde sonradan görme insanların kamu yetkisine sahip olduğunda sergilediği tavır trajikomik şekilde anlatılır. Devlet memuru olmak pek çok kimsede özgüven patlamasına neden olur.
Devlet nedir? Ne için vardır? Temel misyonu nedir? Bunlardan haberdar olmayan pek çok devlet memuru kendisini devletin sahibi veya parçası gibi görmeye başlar. Memur olmak, vatandaşa hizmet etmek, insanların hayatını kolaylaştırmak, işlerini çözmek olarak değil, vatandaşa hükmetmek, tepeden bakmak, gerektiğinde ezmek, sindirmek şeklinde görülür. Milletin asıl olduğunu, devlet kurumlarının varlık gayesinin topluma hizmet etmek olduğunu unuturlar. Zamanla devlete toplumdan ayrı bir kimlik yüklerler. Devleti bireylerden ve toplumdan farklı, kutsal, sorgulanmaz, dokunulmaz bir güç olarak görmeye başlarlar. Oysa adından da anlaşılacağı üzere devlet memuriyeti veya kamu görevi (public service) kamu için, halk için vardır. Halka tepeden bakmak, onu hizaya sokmak için değil.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Türkiye’de Anayasanın, yasaların açık ve net hükmüne rağmen devlet memurları yasalara karşı değil, iktidarlara veya devlet üzerinde etkili güçlere sadakat duyuyor. Hükümetler yasadışı, yanlış, hukuksuz işler talep ettiğinde veya yanlışa sevk ettiğinde kamu görevlilerinde itiraz etme, direnç gösterme davranışı gözlenmiyor. Bu bir yere kadar anlaşılabilir, zira bunu yapmazsa memurlar işinden, konumundan, maaşından olabilir veya cezalandırılabilir. Bu yüzden yasadışı bile olsa amirlerine itiraz edemiyor olabilirler.
Ama devlet memuru olmayan fakat işi gereği kamu görevi yapan pek çok meslek var. Gazeteciler, avukatlar, mali müşavirler de bunlardan. Memur değiller ama görevleri kamu çıkarlarıyla, milletin menfaatleri ile çok yakından ilgili olduğu için yaptıkları işler kamu görevi sayılıyor ve bazı ayrıcalıklara sahip oluyorlar. Maalesef bu meslek mensupları da çoğu zaman kamusal görevi “devletin yanında yer alma!”, “iktidara, güce yan çıkma!” olarak anlıyorlar. Ülkenin, halkın kamusal çıkarlarını düşünüp ona göre tepki vermeleri gerektiği halde, millete karşı genellikle devletin, otoritenin yanında yer alıyorlar.
Buna en çarpıcı örneklerden birisi bugünlerde gündemde olan Baro’lar. Maalesef adaleti, hukuku, yasaları savunması gereken Barolar ve avukatlar geçmişte hukukla bağdaşmayan tavırlar ortaya koydular. Çok defa darbe yönetimlerinin, 28 Şubatçıların veya karanlık figürlerin yanında yer aldılar. Hukuku en iyi bilen, adaletin tesisi için çalışması gereken Barolar/avukatlar bile kamu yararını “devlet yararı” olarak anladı. Çok defa halkın rağmına, toplumun aleyhine devlete hükmedenlerin yanında yer aldılar.
Mevcut iktidarın yalakası haline gelen TBB başkanı Metin Feyzioğlu’na baro başkanları sırtını döndüler. Bu çok güzel bir hareketti. Ama yıllardır böyle derin, karanlık, ilkesiz, omurgasız bir adamı nasıl Türkiye Barolar Birliği başkanı seçtiklerini sormak da hakkımız.
Sadece avukatlar değil, gazetecilerden meslek kuruluşlarına, devlet memurlarına kadar herkesin kamu çıkarının devleti yönetenlerin, iktidarın çıkarı olmadığını, toplumun-halkın çıkarı olduğunu anlaması gerekiyor. Kamu kavramı devleti değil, halkı ve onun çıkarlarını ifade ediyor. Bunu “devlet” olarak yorumladığımızda halka rağmen toplumu ezen, adaleti yerle bir eden, ülkeyi batıran devletin-iktidarın yanında yer almak alışkanlık haline geliyor.
Source: Tr724