YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Alman İmparatoru II. Wilhelm, Osmanlı topraklarına üç defa gelmiş, bu ziyaretlerin ikisi II. Abdülhamit devrinde, birisi de Sultan Reşad devrinde gerçekleşmiştir.
Wilhelm’in ilk iki ziyareti, iki devlet arasında ilişkilerin gelişmesine zemin hazırlamış ve Osmanlı topraklarında Alman nüfuzunun artmasına yol açmıştır.
WELTPOLİTİK
İtalyan ve Alman birliklerinin kurulmasıyla dünya dengelerinde meydana gelen değişiklik Osmanlı Devleti için tam bir kabusa dönüşmüş ve Osmanlı toprak bütünlüğü tehlikeye düşmüştü. Özellikle 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ile yaşanan büyük toprak kayıpları, yeni müttefik bulunması gerektiğini ortaya koymuştu.
Kırım Savaşı’nda Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti’nin yanında savaşan İngiltere ve Fransa’nın politikaları artık değişmiş, İngiltere Berlin Antlaşması’na karşılık Abdülhamit’ten Kıbrıs’ı almış, 1882’de de Mısır’ı işgal etmişti. 1830’da Cezayir’i işgal eden Fransa da 1881’de Tunus’u ele geçirmişti.
Almanya ise Başbakan Bismarck’ın muhalefetine rağmen 1888’de tahta çıkan II. Wilhelm’le beraber farklı bir dış politikaya yönelmişti. Wilhelm, Almanya’yı dünya siyasetinde önemli bir aktör yapmak istiyor ve bu politikanın bir parçasını da “Drang nach Osten-Doğuya doğru)” prensibi oluşturuyordu.
Bu şartlar iki devletin yakınlaşmasına zemin hazırlamıştı. Abdülhamit denge politikası için bir müttefik buluyor, Almanlar da hem jeopolitik konum hem de “Panislamist” siyasetle İngiliz sömürgeleri için tehdit olabilecek bir güçle ortak oluyorlardı.
Almanların diğer menfaati ise sanayii için ihtiyaç duyduğu hammadde kaynakları ve gelişen endüstrisinin ürettiği malları satabileceği bir pazar elde etmeleriydi. Bu durum ilişkilerin gelişmesiyle ekonomik faaliyetlere net bir şekilde yansıyacak, Almanlar imtiyazlı konumlarının karşılığını fazlasıyla alacaklardır. Almanların bu konumları Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar devam edecektir.
Önemli bir alanda askerî reformlar oldu. Osmanlı Devleti II. Mahmut devrinde Prusya’dan Moltke başkanlığında bir heyeti getirmiş, Abdülhamit devrinde de 1882’de Albay Kaehler başkanlığında bir heyet gönderilmiş, onun ölümünden sonra da Goltz Paşa başkanlığındaki heyet görev yapmıştı. Bu gelişmeler, Osmanlı Devleti’nin askeri reformlarını tamamen Alman desteğine bağladığını gösteriyordu.
İMPARATOR İSTANBUL’DA
Kaiser Wilhelm hükümdarlığı boyunca birçok yurtdışı seyahatine çıktı. Yirmi defa İskandinav ülkelerine, üçer kez Rusya ve İtalya’ya, beş defa Korfu’ya ve üç kez de Osmanlı topraklarına gitti. Onun bu kadar seyahat etmesi sadece gezme düşkünlüğüyle ilgili değil aynı zamanda Almanya’nın dünyaya açılmasını amaçlayan “Weltpolitik” ile ilgiliydi.
1888’de tahta çıkan Wilhelm’in 1889’daki İstanbul ziyareti, Almanya’nın geleneksel politikasından vazgeçtiğini ve Bismarck’ın “Metternichvari Avrupa uyumu” yerine yayılmacı bir siyaseti tercih ettiğini gösteriyordu.
Amcası Abdülaziz’in hükümdarlığı döneminde Mısır ve Avrupa seyahatlerine katılan Abdülhamit Wilhelm’e, ziyarete karşılık bir Almanya gezisi yapılmayacağını bildirmişti. İmparator ise önce kız kardeşinin Yunan veliahdı Konstantin’le evlenmesinden dolayı Yunanistan’a uğramış, oradan İstanbul’a doğru yola çıkmıştı.
Ziyaret öncesi İstanbul’da hummalı bir çalışma yapılmış, padişah hazırlıkları bizzat koordine etmişti. İmparator’un gemisi Hariciye Nazırı Tevfik Paşa ve Ethem Paşa tarafından Çanakkale’de karşılanmış, Wilhelm ve İmparatoriçe Auguste Victoria 2 Kasım 1889’da İstanbul’a ulaştıklarında Yıldız Sarayı’na götürülmüşlerdi.
İmparator ve maiyetinin büyük kısmı burada onlar için inşa edilen Şale Köşkü’nde misafir edildi. Resmi program şatafatlı bir şekilde icra edilirken İmparatoriçe saray haremini ziyaret etmiş, Kapalıçarşı’da alışveriş yapmış, birlikte tiyatro seyredilmiş, Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Sultanahmet ziyaret edilmişti.
Wilhelm ve maiyeti, çok görkemli bir şekilde ağırlanmış, ziyafetlerde kullanılan altın, gümüş ve elmaslarla süslü yemek takımları her seferinde değiştirilmişti.
Ziyaret Osmanlı basınında abartılı bir şekilde yansıtılmış; Osmanlılardaki cesaret, mertlik gibi vasıfların Almanlarda da olduğu, iki milletin adeta birbirlerinin aynası olduğu yazılmıştı. Yine dönemin bir klasiği olarak imparatorun Abdülhamit’e bir suikast planladığına dair jurnal verilmişse de doğru çıkmamıştı.
Bu ziyaretten bir yıl sonra Almanlarla bir ticaret antlaşması yapıldı ve iki tarafın ticaret hacmi hızla arttı. Bu kapsamda Almanların daha çok hammadde alırken Osmanlı Devleti’nin mamul maddeler ithal ettiği ve İngiliz mallarının yerini Alman ürünlerinin aldığı görülmektedir.
ŞARK GEZİSİ
Wilhelm’in “Şark Ziyareti” denebilecek ikinci ziyareti Osmanlı Devleti’nin Girit, Makedonya ve Ermeni meseleleriyle iyice bunaldığı ve Avrupa’da “Osmanlılar Hıristiyanları katlediyor” propagandasının yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleşti.
Abdülhamit bu ziyareti, İngiltere ve Fransa’ya karşı Almanya’nın Osmanlıların yanında olduğunun bir göstergesi olarak kullanmaya çalıştı. Gezi İstanbul’la sınırlı kalmamış ve Kaiser, Abdülhamit’in bile gitmediği yerleri ziyaret ederek Kudüs’e kadar gitmişti. Bu yönüyle ziyaret, normal bir geziden çok gövde gösterisine dönüşmüştür.
Wilhelm ilk gezide olduğu gibi Çanakkale’de karşılandı ve 18 Ekim 1898’de Dolmabahçe’ye ulaşılarak karaya çıkıldı. Abdülhamit’in bu esnada İmparatoriçe Victoria’ya elini uzatarak kayıktan inmesine yardım etmesi ve sonra da koluna girmesi, büyük bir jest olarak değerlendirildi.
Wilhelm Abdülhamit’e; ülkenin ekonomik durumunun farkında olduğunu, bu nedenle yeni bir masraf yapılmamasını, ilk ziyarette kaldığı Şale Köşkü’nde konaklamak istediğini bildirmişti. Zaten gezinin bütün masrafları da Almanya tarafından karşılanmaktaydı.
Wilhelm ve Victoria ilk ziyaretteki gibi Alman kurumlarını, müzeleri ziyaret ettikleri gibi Victoria haremi bir kez daha ziyaret etti. İmparatoriçe, haremi nasıl bulduğuna dair soruya şöyle cevap vermişti: “Aman Allah’ım! Kendilerine yakışmayan Paris tuvaletleri içinde reçel ve çikolata şekerleme yiyen; canları korkunç bir şekilde sıkkın görünen bir sürü çok şişman kadın”.
Bu sırada Hamidiye Camii’ne de “Yaşasın Kaiser II. Wilhelm” mahyası asılmıştı. Alman basınına göre padişah imparatoriçeye 244.000 mark değerinde elmas, Wilhelm’e de muhteşem bir kılıç hediye etmişti.
Hereke Fabrikası’nı da gezen Wilhelm, Siyonist lider Theodor Herzl ile de bir görüşme yaptı. Herzl’in hatıralarına göre görüşmede Herzl, Filistin’deki Yahudilerin Alman himayesi altında olmasının faydalarından bahsetmişti. Wilhelm, Herz’le Kudüs’te de bir görüşme yapacaktır.
Ardından Hayfa’ya doğru yolculuk başladı. Gezinin organizasyonunu bir İngiliz şirketi yapıyordu. Suriye, Lübnan ve Filistin’den oluşan geziye yüzden fazla Osmanlı memuru eşlik ediyor, Osmanlı heyetinin başında Mehmet Şakir Paşa yer alıyordu. İmparatoru gittiği yerlerde Müslüman ve Hıristiyan halk birlikte karşılıyor, bölgede yaşayan Almanlar da karşılamada yer alıyordu.
İmparator Hayfa’dan sonra Yafa’ya gelmiş, Kudüs’te ise hazırlıklar çok önceden başlamış, sokaklar Alman ve Osmanlı bayraklarıyla donatılmış, Wilhelm için de şehrin dışında Berlin’den getirilen prefabrik bir ev kurulmuştu.
İmparator beyaz bir atın sırtında Kudüs’e kadar geldikten sonra şehre yaya olarak girdi ve Kameme kilisesiyle Beytüllahim’i (Betlehem) ziyaret etti. Zeytindağı’nı gören Wilhelm, Harem-i Şerif’e de giderek Hz. Ömer Camii ve Mescid-i Aksa’yı ziyaret etti. Kudüs’te Hıristiyan inancına göre “hacı” olan Wilhelm, ziyaretin resmi nedeni olarak gösterilen Erlöserkirche’nin açılışını da yaptı.
Kudüs’ten sonra Beyrut’a gelen İmparator, buradan da Şam’a geçti. Buradaki karşılama Kudüs’ten görkemli olmuş, halk Wilhelm’i “Allah muzaffer etsin” nidalarıyla karşılamıştı.
Wilhelm Şam’da Emevi Camii’ni ve Selahaddin Eyyubi türbesini ziyaret etti. İmparator burada yaptığı konuşmada; “Alman Kaiser’i, Majesteleri Sultan’ın ve dünyanın dört bir yanında dağınık olarak yaşayan halifelerine saygı gösteren 300 milyon Müslüman’ın her zaman dostudur” dedi.
Baalbek’te tarihi yerleri de gezen İmparator, Fenikeliler ve Romalılardan kalan harabeleri görmüş, Beyrut üzerinden de Almanya’ya doğru yola çıkmıştı.
ALMAN NÜFUZU
Wilhelm bu gezi ile Müslüman topluluklar nezdinde büyük bir prestij kazandı. Artık ondan “Hacı Wilhelm” olarak bahsediliyor, “kral değil adeta melek” olduğu söyleniyor, “İslam’ın koruyucusu” olarak görülüyor hatta “Müslüman olduğuna” inanılıyordu.
Kaiser böylece Abdülhamit’in Panislamizm siyasetine destek veriyor, bunun İngiliz ve Fransız sömürgelerindeki Müslümanlara yönelik kullanılacağını gösteriyordu. Almanya, bu nüfuzu ve demiryolu siyaseti sayesinde İngilizlerin Süveyş Kanalı’nı ele geçirerek elde ettikleri avantajı dengelemiş olmaktaydı.
Almanya’nın diğer kazancı ise ekonomikti. Seyahat sonrasında Haydarpaşa-Bağdat demiryolunun imtiyazları Almanya’ya devrediliyor, Bağdat-Hicaz demiryolunun yapımı için mutabakata varılıyordu. Almanların Şark politikası bir “demiryolu politikasıydı”. Alman nüfuzu, raylarla Anadolu’dan Mezopotamya’ya yayılıyor ve İngiltere için büyük bir tehdit ortaya çıkıyordu.
Askeri reformlarda Almanların etkili olması ve özellikle Goltz Paşa’nın etkisiyle genç subaylar Alman hayranı olarak yetişiyor, askeri eğitimlerinin bir kısmı da Almanya’da gerçekleşiyordu. Nitekim Mahmut Şevket Paşa dokuz yıl Almanya’da kalmış, Çanakkale Savaşı komutanlarından Esat Paşa (Bülkat) Almanya’da kaldığı sırada Alman vatandaşı olmuştu.
Yakınlaşmanın bir sonucu olarak Almanya’da Abdülhamit’le ilgili yayınlara sansür uygulanıyordu. Örneğin Abdülhamit’in özel masraflarının çok fazla olduğunu yazan bir dergi Alman İçişleri Bakanlığı tarafından toplattırılmıştı.
1880’lere kadar Osmanlı ekonomisinde önemli bir payı olmayan Alman menfaatleri için Deutsche Bank devreye giriyor, Bağdat demiryolları başta olmak üzere çeşitli demiryolu teşebbüslerinde kefil oluyor, Avrupa’dan borç alma girişimlerinde aracılık yapıyordu.
Alman diplomatlar ve askeri heyetleri başta Goltz Paşa olmak üzere Alman sermaye gruplarının temsilcisi gibi hareket ediyorlardı. Osmanlı ordusu Alman silahlarıyla donatılıyor, Wilhelm’in de ortağı olduğu Krupp şirketinin silahları satın alınıyordu.
Hatta Alman silah firmaları Mauser ve Loewe, girdikleri mali krizden İstanbul’a silah satışı sayesinde kurtulmuşlardı. Acı bir gerçek ise Osmanlı Devleti’nin silah satın alabilmek için dış borç almak zorunda kalmasıydı.
Almanların Osmanlı ülkesinde artan nüfuzu, ekonomik faaliyetlerde önemli artışlara yol açtı. 1881’de Muharrem Kararnamesi ilan edildiğinde Almanya’nın kamu borçlarındaki payı %4,1 iken 1914’te %20,1’e çıktı.
Wilhelm üçüncü ziyaretini ise 1917’de yaptı. İmparatorun 15 Ekim 1917’de İstanbul’a ulaşmasıyla başlayan bu gezide artık Osmanlı tahtında V. Mehmed (Reşad) bulunmaktaydı. Ama o eski dostu Abdülhamit’i unutmayacak, Beylerbeyi Sarayı’nda yaşayan sabık sultana maiyetinden birisini göndererek selam ve sevgilerini iletecektir.
Bu ziyarette Alman heyeti önce Küçükçekmece’de Harbiye Nazırı Enver Paşa tarafından karşılanmış sonra da Sirkeci istasyonunda padişah başta olmak üzere aralarında Veliaht Vahdettin, şehzadeler ve mebusların da yer aldığı kalabalık bir heyet tarafından karşılanmış, tercümanlığı ise Enver Paşa yapmıştı.
II. Wilhelm’in Çanakkale cephesi teftişleri (solda Esad Paşa, sağda Enver Paşa, Cevad Paşa)
İmparator resmi görüşmeler dışında 1898’deki gezi hatırasına Sultanahmet’te yaptırılan Alman Çeşmesi’ni gördü. Ardından Yavuz zırhlısıyla Çanakkale cephesine giderek cepheyi ziyaret etti.
Sonuçta Wilhelm’in Abdülhamit zamanındaki iki ziyareti bir taraftan Alman nüfuzunu artırırken diğer taraftan da Abdülhamit’in denge politikası çerçevesinde bir müttefik bulmasını sağlamıştı.
Bu siyasetin diğer faturası ise özellikle “Alman hayranı” olarak yetişen İttihatçı genç subayların Almanya’nın yanında savaşa girmeleri olacak ve bu da altı yüz yıllık devletin sonunu getirecektir.
Kaynaklar: C. Reyhan, “Türk-Alman İlişkilerinin Tarihsel Arka Planı”, Belleten, 2005, S. 254; B. N. Şahsuvaroğlu, “Alman İmparatoru II. Wilhelm’in Yurdumuzu Ziyaretleri”, Hayat Tarih, Temmuz, Ağustos 1972, S. 6, 7; N. Alkan, “Dış Siyasetin Bir Aracı Olarak Hükümdar Gezileri”, Osmanlı Araştırmaları, 2008, S. XXXI; K. Karacagil, “II. Wilhelm’in Kutsal Toprakları Ziyareti ve Mihmandarı M. Şakir Paşa’nın Günlüğü”, Türkiyat Mecmuası, 2014, C. 24/Güz; İ. Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, İstanbul, Kaynak, 1983.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***