Koronavirüs öncesi ekonomik kriz yaşayan Türkiye’yi salgınla birlikte karanlık bir tablo bekliyor. Yüksek enflasyon, yüksek işsizlik ve yüksek döviz kurunun yaşandığı Türkiye’nin önünde bankacılık sistemini derinden vuracak batık kredi tehlikesi bulunuyor.
Koronavirüs sonrası konut ve taşıt kredilerinin faiz oranının düşürülmesiyle birlikte kredilere yönelik talep hızla arttı. Uluslararası derecelendirme kuruluşu S&P’dan da kısa süre önce gelen sorunlu kredi yani batık kredi uyarısı da bu tehlikeye işaret ediyor. S&P, Türk bankacılık sektöründeki sorunlu kredilerin 2021’e kadar yüzde 20’yi aşacağına dikkat çekti.
Bu uyarının ardından Türk bankacılık sisteminin içinde olduğu krizi, aşırı kredi genişlemesinin ekonomiye olan etkisini ve batık kredi sorununu HDP’nin ekonomiden sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Garo Paylan ile konuştuk.
Paylan, aşırı kredi genişlemesiyle enflasyon, faiz ve döviz kurunda yaşanabilecek patlamaya dikkat çekiyor.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu S&P, Türk bankalarındaki sorunlu kredi oranının 2021’de yüzde 20’yi aşacağı uyarısını yaptı. Türkiye’de korona sonrası ise kredilerde patlama yaşanıyor. Aşırı kredi büyümesinin ekonomiye yansıması nasıl olur?
İktidar yıllardır borcu borçla kapatmak dışında bir çözüm göremiyor. Sürekli bir kredi genişlemesi sağlıyor. Bu kısa vadede bir işe yarıyor ama daha sonra makro ekonomik dengeleri bozuyor, enflasyonu yükseltiyor. Bu da faizleri ve döviz kurunu yükseltiyor. Bir sarmal şeklinde gidiyoruz. Bu batık krediler sorununa yapısal bir tedbir almadığı sürece de borcu borçla kapatan, sonuç olarak batık kredi sorununu daha derinleştiren bir duruma sürüklüyor ülkeyi.
Şu anda bankalardaki resmi batık oranı yüzde 5, 6 gibi gözüküyor. Ama biz çok iyi biliyoruz ki yenilenen kredilerin çoğu batak. Biz bunlara zombi krediler diyoruz. Bu yüzden de gerçek anlamda batık kredilerin oranı ortaya çıkmıyor.
Ne yapılması lazım?
Ekonomik reformlarla batık kredilerin bankacılık sisteminden mutlaka ayıklanması gerekiyor. Bunu yapmadığı sürece bankacılık sistemi ayakta duruyormuş gibi gözüküyor ama bankacılık sisteminde kredi yaratma mekanizması da zora giriyor. Ancak kamu bankaları üzerinden zorlama kredi verebiliyorlar ya da özel bankalara sopayla kredi verdirmeye çalışıyorlar. Bu durumda da rasyonel kredi verilemiyor. Zorlamayla verilen kredilerde de batık oranı daha da büyüyecek.
Ben bankacılıktaki batık kredilerle yüzleşilmesi gerektiğini düşünüyorum. Gerçekten batması gereken krediler varsa batırılmalı ve kamu kaynakları zombi şirketlere daha da transfer edilmemeli.
Hükümetten özel bankalara yönelik sürekli bir “kredi ver” baskısı var. Batık kredilerin geldiği kritik seviye düşünüldüğünde de bu durum özel bankalara nasıl yansıyacak?
Bankacılık sistemi mevduat toplamak ve para satmak için vardır. Bir ayakkabıcının ben ayakkabı satmıyorum demesi gibi bir şeydir. Neden ayakkabıcı ayakkabı satmaz? Demek ki veresiye veriyorsa o kişiye güvenmediği için satmıyordur. Bankalar da para satmak için vardır. Satmıyorsa ya da kredi vermiyorsa nedenleri vardır. Ya piyasalara güvenmiyordur ya da iktidara güvenmiyordur. Bu güven meselesini çözmediğiniz sürece siz sopayla bankalara özel kredi verdirirseniz bugün yüzde 5, 6’da görülen batık krediler yarın yüzde 10’a, öbür gün de yüzde 20’ye çıkar. Bankalar öz sermayelerini tüketirler. Öz sermayelerini de tüketirlerse güven yok olur, insanlar bankalara para yatırmazlar ve bankalar batarlar. O zaman da derin bir finansal kriz yaşanır. Zaten şu anda derin bir ekonomik kriz yaşıyoruz, reel sektör krizi yaşıyoruz, bunun yanına derin bir finansal krizi de eklemek zorunda kalırız.
Bu durumda bankacılık sistemi şu an tehlikede mi?
Kesinlikle tehlikede. Şu anda bankaların öz sermayesinin yeterli olduğu iddiası var. Ama batık krediyle yüzleşilmediği sürece bu bankacılık sisteminin güven sağlaması mümkün değil.
Neden yurt dışında sendikasyon kredisi yüzde 0 iken yüzde 5, 6 ve 7 ile euro ve dolar borçlanması yapılıyor? Bu sebepten dolayı. Yabancılar risk görüyor. Bu nedenle Türkiye’nin bankalarına ve hazinesine borç verirken o risk primini üzerine koyarak borç veriyor. Oysa bankaların bilançoları bu batık kredilerden gerçekten anlamda temizlenirse, öz sermaye rasyolarının ne olduğu ortaya konabilirse, Türkiye güven veren bir ekonomik istikrar oluşturursa, ki bu iktidarla bu asla mümkün değil, o zaman Türkiye çok daha uygun koşullarda finansman bulabilir. Kendi özel sektörüne ve halkına da çok daha uygun koşullarda kaynak transfer edebilir.
Ama bankacılık sistemi sopayla ancak bu kadar kredi verebiliyor. Bunun da sürdürülebilirliği yok. Geçici olarak kredi genişlemesini yaratabilirsiniz, ama bu kredilerin battığı görüldükçe, bankacılık sistemi üzerindeki sorgulamalar artacaktır. Bu kredilerin pompalaması sonucu oluşacak enflasyon, faiz ve döviz krizi sarmalı da ülkede yeni krizlerin kapısını açacaktır.
Bankaların ortaklaşa kuracağı bir Varlık Yönetimi şirketinden bahsediliyor. Sizin bu konudaki değerlendirmeniz nasıl olur, bunun çözüme bir katkısı olur mu?
Bu kötü banka (Bad Bank) olarak tanımlanan dünyada da çeşitli örnekleri de olan bir uygulama. Bunun nasıl olacağı önemli. Bu kötü banka denilen uygulamaya da belli bir kaynak konulması gerekiyor. Bu varlıklar oraya konulacak, banka bilançolarından temizlenecek ve bunların yönetilmesi sağlanacak. Bu kaynağı kim koyacak, kim nasıl destek verecek, şartları nasıl olacak görmemiz lazım ama biz şöyle bakıyoruz: Kamu kaynakları burada heba edilmemeli. Özel bankalar bu anlamda risk almışsa bu riski kendileri taşımalı, şirketler risk almışsa bu riski şirketler taşımalı. Yani zombi şirketleri kurtarmak için biz kamu kaynaklarının aktarılmasına kesinlikle karşıyız. Bunların ayıklanması ve bir an önce bilançolardan çıkarılması lazım. Zombi şirketlerin kurtarılması için de daha fazla kamu kaynağının ayrılmasından vazgeçilmesi lazım.
Son olarak dün Merkez Bankası indirim beklentilerine karşın faiz kararını sabit tuttu. Merkez Bankası Murat Uysal’ın atanmasından beri böyle bir karar ilk defa görülüyor. Siz bu kararı nasıl karşıladınız?
Son bir yıldaki kredi genişlemesi yüzde 50, 70’lere kadar varmış durumda. Özel bankalarda yüzde 30, kamu bankalarında yüzde 60, 70 oranında. Bunlar korkunç rakamlar. Bu kadar kredi büyümesinin sonuç olarak enflasyonda bir hareket yaratacağını nihayet Merkez Bankası da gördü. Bunu zaten uzun süredir görüyordu ama Saray’dan gelen “Faiz neden, enflasyon sonuç” önermesiyle bu talimatlarla faiz indirimi yapılıyordu. Ama hem kredi faizlerinin çok hızlı genişlediğini, hem de gereğinden fazla hızlı bir şekilde faiz indirimleri yapıldığını nihayet Merkez Bankası da gördü. Bu anlamda enflasyon uyarısı yaptığını düşünüyorum. Ama geç kaldı. Açıklanan rakamlar yüzde 7 gibi ama vatandaşın enflasyon oranının en az yüzde 20 olduğunu görüyorum. İğneden ipliğe her şeye korkunç bir zam gelmiş durumda. Bir talep oluşturdular. Bu talep de enflasyonu inanılmaz körükledi. İki ay önce 400 bin olan evler şimdi 600 bine satılıyor. Piyasada çok sayıda ürüne yüzde 20 zam gelmiş durumda. Çok ciddi bir enflasyon patlaması yaşanıyor. Bu konuda Merkez Bankası faizi sabit tutarak enflasyon riskini görmüş durumda. Ama ateş bacayı her an sarabilir. 2018 yılında da böyle bir kredi genişlemesi yaptılar. Ben bu konuda “Böyle hızlı bir kredi genişlemesi yapmayın” diye çok uyardım. Bu enflasyonu, faizi ve döviz kurunu patlattı. Şimdi yeniden böyle bir sarmala girme riskiyle karşı karşıyayız.
© Ahval Türkçe