Koronavirüs salgınının etkisi ile çalışma hayatımızda radikal bir dönüşüm çağına girdik.
Haftalık çalışma saatlerini azaltmak isteyenlerin sayısı eskisinden de fazla ve çoğu insan daha az saatler çalışarak hem daha üretken, hem de daha mutlu olacağına inanıyor. Belki de haklılar.
Daha iki yıl önce dahi aklımıza gelmeyecek evden çalışma ya da hibrit olarak bilinen hem evden hem de ofisten çalışma gibi modelleri tartışır olduk ve geleneksel çalışma düzeninin bir parçası haline getirdik.
Haftalık çalışma saatlerinin azaltılması fikri de, yakın zamanda başarılı sonuçlar veren araştırmalar sonrası giderek yayılıyor.
Daha kısa haftalık çalışma modelleri farklı şekillerde kendini gösteriyor. Bazıları çalışma saatlerini yüzde 20 azaltarak dört gün çalışıyor. Bazı şirketlerde herkes bir gün izinli olabiliyor ya da iki gün öğleden sonra izinli oldukları modeller dahil farklı çalışma düzenleri arasından kendine uygun olanı seçebiliyor.
Çalışma saatlerini belli bir miktar azaltmak, örneğin 40’tan 36’ya indirmek gibi seçenekler de var. Bu modellerin ortak yanı, daha kısa bir süreye bütün çalışma saatlerini sıkıştırmaya çalışmak, mesela dört günde 40 saat çalışmak yerine, çalışma saatlerinin bir bölümünü o haftadan çıkarmak. En önemlisi de, bunu aynı maaşla yapabiliyor olmak.
Pandemi hem uzmanlar hem de çalışanları modern iş dünyasını sorgulamaya; iş ve özel hayat dengesi, çalışan esnekliği ve akıl sağlığı gibi konuları tartışmaya itti.
Yeni düzen yanlıları, çalışma saatlerinin azaltılması sonucu çoğu iş yerinde yaşanan sorunların önüne geçilebileceğini; çalışanların daha üretken, sağlıklı ve mutlu olacağını savunuyor.
Peki şirketler gerçekten daha az saatler çalışan kişilere aynı maaşı vermeli mi? İşverenlerin bundan kazancı ne olur?
Üretkenlik
Yapılan araştırmalara göre haftalık çalışma saatlerinin azalmasının en önemli katkısı insanları daha iyi çalışanlar haline getirmesi.
Örneğin 2014’te Stanford Üniversitesi’nin yaptığı araştırmaya göre, haftada 50 saat çalışanların üretkenliği ciddi şekilde azalırken, bazı çalışmalar da haftada 35 saatten fazla çalışıldığında üretkenlik azaldığı için bu sürenin çalışma hayatında ideal olduğunu ortaya koyuyor.
Bazı uzmanlara göre, günde altı saat çalışmak en ideali.
Toronto Üniversitesi’nde örgütsel davranış alanında çalışan Prof. John Trougakos, haftada 40 saatlik standart çalışma düzeninin etkin çalışma için uygun olmadığını söylüyor.
Trougakos “Enerjinizi aralıksız sekiz saat aynı tutamazsınız. İnsanların dikkatini uzun bir süreye esnetmeye çalışıyorsunuz ama bu, onlar için çok zor. Dolayısıyla üretkenlikleri de azalacaktır” diyor.
Dolayısıyla çalışanların çoğu sekiz saatlik iş günlerinde belli süreleri sosyal medyaya bakarak, internetten alışveriş yaparak ya da mesajlaşarak geçiriyor.
2015’teki yapılan bir araştırmaya göre çalışanlar iş saatlerinin 2,5 saate yakınını internette sanal kaytarma yaparak geçirebiliyor.
Avustralya’da Melbourne merkezli çalışma kültürü danışmanlığı ve eğitim şirketi Happiness Concierge’den Rachel Service, “Bu düzen, odağı çalışılan saatten üretkenliğe doğru kaydırıyor” diyor.
İzlanda’da 2015-2019 yılları arasında farklı birimlerden 2 bin 500’den fazla hükümet çalışanı ile yapılan ve çok ses getiren başka bir araştırma da haftada 40 saat değil 35 ya da 36 saat çalışan ve aynı maaşı alan katılımcıların çoğunluğunun ya daha üretken ya da aynı üretkenlikte olduğunu ortaya koymuştu.
Mesela Reykjavík’deki muhasebe bölümünün çalışanları yüzde 6,5 daha fazla fatura işleyebilirken; bir polis istasyonunun çalışanları da haftalık çalışmalarını kısaltmalarına rağmen aynı sayıda soruşturma dosyasını kapatabildi.
İzlanda hükümeti ile çalışarak bu araştırmayı yürüten İzlanda Sürdürülebilir Demokrasi Derneği’nin topladığı verileri inceleyen İngiliz düşünce kuruluşu Autonomy’nin direktörü Will Stronge, ödül olarak “daha kısa çalışma haftası” alacağını bilen çalışanların ellerindeki işleri yapma konusunda teşvik edildiğini belirtti.
Daha az çalışma saatine dayalı düzende, gereğinden fazla uzun süren toplantılar ve uzun süren öğlen yemekleri de kesiliyor. İzlanda’da yapılan deneylerde de bazı yöneticiler toplantı yapmak yerine e-mailleşmeyi tercih etmiş, bazıları ise toplantı süresini kısaltmış ya da saat 15:00’ten sonra hiç toplantı koymamıştı.
Kahve molalarına ayrılan vakit azaltılarak çalışanlara kişisel ihtiyaçlarını çalışma saatlerinin dışında halletmeleri söylenmişti.
İzlanda’da yapılan araştırmanın raporuna göre, bu düzende başarı sağlamak için işin nasıl yapılacağı konusundaki esneklik, mesainin ve çalışma saatlerinin nasıl düzenlendiği gibi konular önem taşıyor.
Sağlık ve refaha etkisi ne?
Uzmanlara göre üretkenliği artıran tek faktör çalışanları kısa çalışma saatleriyle teşvik etmek değil.
İnsanlar daha kısa saatler çalıştıklarında hem daha mutlu ve sağlıklı oluyor, hem de işine olan bağlılığı güçleniyor.
Daha fazla dinlenmiş hisseden çalışanlar, kişisel meselelerle de daha az ilgileniyor, işe sağlıklı ve mutlu bir şekilde başlıyor. Böylece depresyon ve tükenmişlik sendromu gibi rahatsızlıklar da önleniyor.
Avustralya Enstitüsü Gelecek Çalışma Merkezi’nin direktörü ve ekonomist Jim Stanford, “Kuşkusuz iş-özel hayatta dengesi iyi olduğunda, yeterli uykusunu alıp ailesi ve hobilerine zaman ayırdığında insanlar daha üretken ve etkili bir şekilde işini yapabiliyor” şeklinde konuştu.
2021’de İsveç’teki çalışanlarla yapılan deneylerde de çalışma saatlerinin azaltılmasının stres ve olumsuz duyguları da azalttığı görüldü.
2017’de yapılan bir başka araştırma çalışma saatlerinin yüzde 25 azaltılmasının uykuyu iyileştirdiği ve stresi azalttığını ortaya koydu. 1990’lı yıllarda yapılan bir başka araştırma da çalışanların aile hayatlarının çalışma günde altı saate indiğinde iyileşme gösterdiğine işaret etti.
Aynı şekilde İzlanda’daki araştırmanın sonuçlarına göre katılımcıların iş-özel hayat dengesi düzeyi ve sağlık ve refah düzeyi de ya aynı kaldı ya da artış gösterdi.
Stres düzeyi azalırken, çalışanlar hobilerine, spor yapmaya, günlük ihtiyaçlarını karşılamaya daha fazla enerji bulabildiklerini söyledi. Ebeveynler çocuklarının bakımına daha fazla zaman ayırabildi.
2019’da yapılan bir başka araştırma, daha mutlu olan çalışanların yüzde 13 daha üretken olduğunu da gösteriyor.
Stronge’a göre kısa haftalık çalışma düzeni işyerinde olan memnuniyeti de artırıyor ve çalışan yönetimini de kolaylaştırıyor.
Daha olumlu çalışma kültürü olan yerlerde insanlar işlerine daha çok odaklandığı gibi, yapılan hatalar da, işe gitmeme sıklığı da azalıyor.
Trougakos, “Böylece işe gelmeyen, hastalık izni alan ya da geç kalan çalışanlar için bir maliyet ödemek zorunda kalmıyorlar” diyor.
İsveçli araştırmacılar, 40 saat yerine 35 saat çalışan hemşirelerin daha az hastalık izni aldığını ve işverenin maliyetlerinin azaldığını ortaya koymuştu.
Ayrıca tükendiğini hisseden ve işi bırakanların yerine birini bulmak da, onların bilgi birikimi kaybetmek de işverenlere pahalıya patlayabiliyor. Bu da giderek daha sık görülüyor.
Geleceğimiz
Elbette haftalık çalışma saatinin azalması sihirli çözüm değil.
Her sektörde ve her pozisyonda işe yaraması mümkün değil. Özellikle de müşteri odaklı işlerde eşitsizlik derinleşebilir.
Bu düzene geçmek ciddi bir örgütsel yapılanma hazırlığı da gerektirecektir.
Günümüzde İspanya’da bazı şirketler ya günden ya da haftadan bazı saatleri kısaltarak deneyler yapıyor. Ancak hepsi maaşları aynı tutmuyor.
ABD merkezli şirket Kickstarter da 2022’de dört gün çalışmayı deneyimlemeye hazırlanıyor.
Uzmanlar, kurumlara bu gibi modelleri hayata geçirirken iyi düşünmeleri ve dikkatli olmaları çağrısında bulunurken denemek için en doğru zamanın bu olduğuna da dikkat çekiyorlar.
Trougakos da, “Bir değişim içindeyiz. Toplum olarak bunu yapmamıza izin veren bir dönüm noktasındayız. Artık insanlar çok daha açık fikirli” diyor.
KAYNAK: BBC TÜRKÇE
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***