Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Türkiye’nin ‘kimyasal’ yüzü

Türkiye'nin 'kimyasal' yüzü

İSTANBUL – Kullanımı yasak olan kimyasal silahlar can almaya devam ederken, uluslarası kuruluşların bu silahların Kürt coğrafyasında kullanılıyor olması karşısında üç maymunu oynaması dikkati çekiyor.  

 

Türkiye’de kaynağını Kürt sorununun çözümsüzlüğünden alan ve 40 yılı aşkın bir süredir devam eden çatışmalı süreçte birçok insan hakkı ihlali yaşandı. “Düşük yoğunluklu savaş” olarak nitelendirilen bu süreçte, 17 bini aşkın insan faili meçhul cinayete kurban gitti, binlerce köy yakılıp yıkıldı, milyonlarca insan yerinden göç ettirildi, kimi zaman cenazeler zırhlı araçlar arkasında sürüklendi kimi zaman ise köylülere dışkı yedirmeye varan ağır işkenceler yaşandı. 

 

Söz konusu ihlallerin yanı sıra bu süreçte, birçok ülke tarafından “insanlık suçu” olarak kabul edilen kimyasal silah kullanımına dair iddialar çokça tartışıldı. Türkiye’nin Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik 23 Nisan’da başlattığı askeri operasyonlarda da bu iddia bir kez daha gündeme geldi. Bölgeden geçen haberler, 6 ay içerisinde yüzlerce kez kimyasal silah kullanıldığı yönünde.  

 

KİMYASAL SİLAH VE ETKİLERİ

 

Kimyasal silah, kimya alanında kullanılan zehirli maddelerle yapılan ve tüm canlılar üzerinde öldürücü etkileri bulunan bir silah türü olarak tanımlanıyor. Kimyasal silahlar, katı, sıvı ve gaz şeklinde; yüzlerce farklı türde üretilebiliyor. Diğer silahlara oranla üretimi daha kolay ve ucuz. Ancak çevrede uzun bir süre etkili ve tahmin edilemeyen değişikliklere neden oluyor. Birden fazla yoldan (cilt, göz, solunum, ağız…) alınabiliyor ve temas yüzeylerinde ciddi hasarlar bırakabiliyor. VX sinir gazı, sarin, hardal, fosfor ve klor en tehlikeli ve en bilinen kimyasal silahların başında geliyor.  

 

‘YOK ETME’ AMACI

 

Tarihte pek çok savaş ve çatışmada “düşmanı yok etme” amacıyla kullanılan bu silahlar, günümüze kadar milyonlarca insanın yaşamını yitirmesine ve bir o kadar kişinin yaralanmasına neden oldu. İnsanların yanı sıra kullanıldığı yerlerdeki tüm canlıların ölümüne neden olarak, ekolojiye ciddi zarar verdi. Halen kimi yerlerde bu etkileri görmek mümkün. Vietnam, Japonya, Suriye, Belçika, Tokyo, Halepçe, Federe Kürdistan Bölgesi… Tarihten günümüze kimyasal silahların kullanıldığı yerlerden sadece birkaçı.  

 

ALMANYA ÖNCÜ OLDU

 

Kimi araştırmalara göre ilk kimyasal silah milattan önce antik Yunan döneminde Atina ordusu tarafından Kirra şehri kuşatmasında kullanıldı. Sonrasında en gelişmiş kimyasal silahlar, I. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın öncülüğünde kullanılmaya başlandı. Almanya, 1915 yılının başında, ürettiği yeni zehirli silahları Polonya’daki Bolimow bölgesi yakınlarında Rus kuvvetlerine karşı kullandı. Almanya, sonrasında ise Fransızlara karşı zehirli klor gazı kullandı. Her iki saldırıda da binlerce asker daha ne olduğunu anlamadan yaşamını yitirdi.  

 

1 MİLYON ÖLÜM

 

Almanya’nın bu hamlesine karşı cepheden de yanıt gecikmedi. İngiltere ve Fransa da sonrasında kimyasal silah geliştirmeye başladı. ABD de 1917 yılında kendi geliştirdiği kimyasal silahları batı cephesinde Alman kuvvetlere karşı yoğun bir şekilde kullandı. Birinci Dünya Savaşı boyunca kimi verilere göre, Almanya, Fransa ve İngiltere tarafından kullanılan zehirli gazlar nedeniyle 1 milyondan fazla insan yaşamını yitirdi. 

 

Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün (OPCW) istatistiklerine göre, savaş sırasında yaklaşık 100 bin ton kimyasal silah kullandı ve en az 100 bin kişi hayatını kaybetti. Bir milyondan fazla kişi de yaralandı.  

 

 

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI 

 

1939-1945 yılları arasında süren İkinci Dünya Savaşı’nda da kimyasal silahlar nedeniyle benzer bir katliam tablosu ortaya çıktı. Bazı kaynaklara göre yaklaşık 3 milyon, bazı kaynaklara göre 6 milyona yakın Yahudi bu savaş sırasında Naziler tarafından Auschwitsz ve Chelmno gibi toplama kamplarında zehirli gazlarla katledildi. Savaş boyunca diğer devletler de benzer zehirli gazlar kullandı. 

 

VİETNAM’DA NAPALM KULLANIMI

 

ABD, 1955 yılında başlayan ve 20 yılı aşkın bir süre devam eden Vietnam savaşında napalm ve portakal gazı bombaları kullandı. “Bitki öldürücü” olarak bilenen gazlar hem can kaybına neden oldu hem de bölge ekolojisine ciddi zarar verdi. Vietnam hükümetine göre bu kimyasal silahlar 400 bine yakın ölüme ve 1,5 milyon doğum kusuruna neden oldu.

 

 

HALEPÇE KATLİAMI 

 

I. ve II. dünya savaşları sonrası kimyasal silahlardan en çok nasibini alan coğrafya Orta Doğu oldu. Emperyal devletlerin suni sınırlarla böldüğü Orta Doğu coğrafyasında, bugüne kadar kimyasal silahlarla çok sayıda katliam gerçekleştirildi. Halepçe’de Kürtlere yönelik gerçekleşen kimyasal saldırı ilk akla gelen katliamlardan. 

 

Irak Federe Kürdistan Bölgesi’nin İran sınırı yakınlarında bulunan Halepçe’de, 16 Mart 1988 tarihinde insanlık tarihine kara bir leke olarak kazınan bir katliam yaşandı. İran-Irak arasında yaşanan savaşın sonlarına doğru Saddam Hüseyin, Kürtlere karşı Enfal Harekatı başlattı. Saddam Hüseyin, “Kimyasal Ali” ismiyle tanınan Korgeneral Ali Hasan al-Majid al-Tikriti’ye kimyasal bombaları kullanma talimatı verdi ve Irak ordusuna bağlı uçaklar Halepçe’yi 3 gün boyunca zehirli gazlarla bombardıman altına aldı. 

 

ELMA KOKUSU 

 

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) rakamlarına göre, elma kokusunu andıran kimyasal gazlar sonucu 5 bini aşkın kişi yaşamını yitirdi ve 7 binden fazla kişi yaralandı. 61 bin 200 kişi ise sakat kaldı. Katliamdan geriye, yanı başlarında patlayan bombalar arasında annesine koşan bir çocuğun dilinden dökülen “Dayê bêhna sêva tê. (Anne elma kokusu geliyor)” sözü kaldı. 

 

 

KÜRT SOYKIRIMI 

 

Halepçe’de katliam gerçekleştirilen “Kimyasal Ali” daha sonra Enfal katliamından yargılandı ve “İnsanlığa karşı suç işlemek ve soykırım” suçlarından 24 Haziran 2007’de ölüm cezasına çarptırıldı. Saddam Hüseyin, 30 Aralık 2006’da idam edildi. Halepçe Katliamı, 1 Mart 2010 yılında Irak Yüksek Ceza Mahkemesi tarafından “katliam-soykırım” olarak kabul edildi. Sonraki süreçte Irak Meclisi ve Federe Kürdistan Bölgesi Meclisi Halepçe’yi soykırım olarak tanıdı. Halepçe’nin içinde yer aldığı Enfal Katliamı halen birçok ülke tarafından “Kürt soykırımı” olarak kabul ediliyor. 

 

SURİYE’DEKİ SALDIRILAR 

 

Halepçe sonrası da Orta Doğu coğrafyasında benzer saldırılar yaşandı. 2011’den bu yana iç savaşın sürdüğü Suriye, kimyasal silahların kullanıldığı ülkelerin başında geldi. Suriye’deki ilk kimyasal silah kullanımı iddiası 2013’te gündeme geldi. Beşar Esad yönetiminin kimyasal silah kullandığı yönündeki haberleri üzerine Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Araştırma Komisyonu uzmanları ülkede araştırma yaptı. Komisyon tarafından hazırlanan ve Eylül 2013’te yayımlanan raporda, sarin gazı kullanıldığına dair bulgulara rastlandığı ancak hangi güçler tarafından kullanıldığının tespit edilemediği belirtildi. 

 

2016, 2017 ve 2018 yıllarında da kimyasal silah kullanıldığına dair görüntüler ve haberler ortaya çıktı. BM ve OPCW’nin yaptığı araştırmalarda, Suriye hükümetinin bölgede kimyasal silah kullandığına yönelik bulgulara rastlandı. 14 Nisan 2018’de ABD, İngiltere ve Fransa, kimyasal silah saldırısından sorumlu tuttukları Suriye rejimine “mesaj vermek” amacıyla Şam ve Humus’taki üç hedefe füze saldırısı yaptı.

 

KAZAN VADİSİ 

 

Türkiye’nin de kimyasal silahların kullanımı noktasında sicili kabarık. Türkiye’de ilk kimyasal silah kullanımı iddiası, 1994 yılında PKK’lilerle yaşanan bir çatışmada gündeme geldi. Hakkari’nin Çukurca ilçesinde bulunan Kazan Vadisi’nde, 22-24 Ekim 2011 tarihleri arasında yapılan bombardımanda 36 HPG’li yaşamını yitirdi. Olay yerine giden ulusal ve uluslararası heyetler, yanmış ve paramparça cenazelerle karşılaştı. Bulgular ve tespitlerin tümü HPG’lilerin kimyasal silah saldırısı sonucu öldürüldüğü yönündeydi. Buna rağmen buradaki bulgular bağımsız kurullarca ele alınamadı ve başlatılan soruşturmanın akıbeti halen bilinmiyor.  

 

KUZEY-DOĞU SURİYE

 

Türkiye ve bağlı paramiliter grupların, Kuzey-Doğu Suriye kentlerine yönelik operasyonlarda da yasaklanmış silahlar kullandığına dair iddialar bugüne kadar gündemden düşmedi. Türkiye’nin 2018’de paramiliter gruplarla operasyon düzenlediği Efrin’de bir köyde kimyasal silah kulandığı ve 6 kişinin bu saldırı nedeniyle hayatını kaybettiği ileri sürüldü. 

 

Yine 9 Ekim 2019 tarihinde Kuzey-Doğu Suriye kentlerinden Serêkaniyê’ye yönelik operasyonda da kimyasal silah kullandığına dair görüntüler ortaya çıktı. Özerk Yönetim tarafından duyurulan konu, uluslararası kamuoyunun da gündemine girdi. Serêkaniyê’de Mihemed Hemide isimli 13 yaşındaki çocuğunun bütün vücudunun fosfor bombası nedeniyle yanması tüm dünya basında geniş yer buldu.  

 

FEDERE KÜRDİSTAN BÖLGESİ 

 

Türkiye’nin kimyasal silah kullandığına dair haberler, son olarak Federe Kürdistan Bölgesi’nde 23 Nisan’dan başlatılan operasyonun 3’üncü ayından sonra gündeme gelmeye başladı. Fırat Haber Ajansı’nın (ANF) HPG açıklamalarına dayandırarak geçtiği haberlere göre, Türkiye son 6 ayda 323 kez kimyasal silah kullandı. Bundan kaynaklı bölgede 548 kişinin çeşitli şikayetlerle hastanelere başvurdu. 

 

Bu haberler üzerine birçok kuruluş, aydın, yazar, akademisyen ve politikacı, kimyasal silah kullanıldığı belirtilen alanlarda incelemeler yapılması için ilgili kurumlara çağrı yaptı. Avrupa’da bulunan 51 örgüt ve parti, OPCW’ye mektup gönderdi.

 

 

TÜRKİYE’NİN TAVRI

 

Türkiye, bugüne kadar kimyasal silahların kullanımına dair tavrını hiç değiştirmedi. Türkiye, Kazan Vadisi ve Kuzey-Doğu Suriye’de yaşanan saldırıları görüntülere rağmen yalanlamakla yetindi. Federe Kürdistan Bölgesi’ndeki kimyasal silah iddaları karşısında ise henüz bir açıklama yapılmış değil.

 

ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER

 

Bugüne kadar dünyada kimyasal silahların kullanımına dair atılan adımlar ise sonuç vermedi. Çünkü bu adımların neredeyse hepsi, kimyasal silahları üreten ve aynı zamanda kullanan devletler taraıfndan atıldı. Kimyasal silahların kontrolü ile ilgili ilk adım 1899 Lahey Sözleşmesi ile atıldı. Lahey Sözleşmesi’nin ardından I. Dünya Savaşı patlak verdi. Daha sonra 1925 tarihinde Cenevre Protokolü imzalandı. Bu protokol ile savaşta kimyasal harp maddelerinin kullanılması yasaklandı. Ancak sözleşmenin ihlal edilmesi durumunda nasıl bir yol izleneceği belirsizdi.  

 

Cenevre Sözleşmesi’nin ardından kimyasal silahların kullanımının devam etmesi ülkeleri yeni protokol ve anlaşmaları imzalamaya itti. 1968 Nükleer Silahsızlanma Anlaşması, 1972 Biyolojik Silahlar Konvansiyonu ve 1987 Füze Teknolojileri Kontrol Rejimi bunlardan bazıları.

 

OPCW SESSİZ 

 

1993 yılına gelindiğinde, dünyanın ilk çok taraflı silahsızlanma anlaşması olan Kimyasal Silahlar Sözleşmesi (CWC), BM tarafından imzaya açıldı. Son sözleşme 29 Nisan 1997’e kadar imzaya açık kaldı. 1997’de OPCW kuruldu. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 180’ni aşkın ülkenin üyesi olduğu OPCW, senede bir sözleşmeye taraf olan ülkelerin toplandığı konferans için toplanıp, sözleşme gereği ülkelerin faaliyetlerine yönelik bulgu, iddia ve araştırmaları görüşüyor. 

 

OPCW, ayrıca “dünyayı kimyasal savaş tehdidinden güvenli hale getirmeyi” amaçlıyor. Ancak OPCW, bugüne kadar özellikle Kürt coğrafyasında kimyasal silah kullanımına dair ortaya çıkan görüntü ve belgelere rağmen sessizliğini korudu. İddialar karşısında adım atmayan OPCW’nin bu durumu varlığının daha da sorgulanmasına neden oluyor.  

 

MA / Gökhan Altay 

Kaynak: Mezopotamya Ajansı
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version