NECİP F. BAHADIR | YORUM
Yolsuzluk konusunda en son konuşması gereken parti AKP… H. İsa boşuna söylememiş; “İlk taşı günahsız olan atsın!” diye. Günahkar veya suçlunun attığı taş hedefi bulmaz. Bulsa da etkisi olmaz. Şekil A’da görüldüğü gibi. AKP, belediyeler üzerinden CHP’yi yolsuzlukla vurmak için, devleti ve bütün propaganda araçlarını seferber etti.
Sonuç? Fiyasko…
Kendi tabanını bile ikna edemedi. Niyeti halis değil bir kere… Hedef yolsuzlukla mücadele değil, rakibini tasfiye… Amaç tamamen siyasi…
CHP’li belediyelere yönelik ‘yolsuzluk’ iddialı yargı operasyonları ‘bumerang’ oldu, AKP’yi vurdu. Unutulmaya yüz tutmuş ‘17-25 Aralık’ dosyalarını yeniden hatırlandı. CHP’li başkan yardımcısının baklava kutusu içinde aldığı ‘rüşvet’, ‘ayakkabı kutularını’ akla getiriverdi. Herhangi bir AKP’li ‘baklava kutusu’ diye ağzını açar açmaz, ‘ayakkabı kutusu’ cevabıyla yüzleşmek zorunda kaldı. Siyaset dünyasında hiç bu kadar etkili ‘bumeranga’ rastlamamıştım.
Belediye operasyonlarını protesto etmek için bir grup CHP milletvekili sloganlarla Adalet Bakanlığı’na yürüdü. Parti yöneticisi Gökhan Günaydın, Bakan Yılmaz Tunç’a ‘Cevap ver’ diye seslendi; “İçişleri Bakanı, Rıza Zarrab’ın önüne yatarım dediğinde… Oğlunda para sayma makinaları çıktığında… Sanayi Bakanı rüşvet kol saati aldığında… Çikolata bakan her cuma bir ayet salladığında… Kuvvetli suç şüphesi oluşturmadı mı?”
Evet, var mı bir cevabı bakanın… Yolsuzluk değildi, falanların darbe girişimiydi diyebilir mi? Derse kim inanır?
O ayakkabı kutusundaki paralar gerçek değil miydi? Para sayma makinalarını polis mi koydu? Bakanın koluna milyonluk saati kim taktı? O ‘rüşvet’ değil miydi? Bakan saatin parasını cebinden mi ödedi mi yoksa? Suç üstü görüntüleri bütün ülke gördü. AKP savunamadı. Topu taça attı. Her konuşanı susturdu, ‘17 Aralık’ diyeni hapse tıktı. Polislere yapmadığını bırakmadı. Her biri 10 küsur yıldır en ağır şartlarda ömür tüketmekte… Toplum gözlerin gördüğü gerçeği önemsemedi.
Seçmen daha önce siyasetçi söz konusu olduğunda yolsuzluk ve hırsızlığın ‘iddiasını’ bile yeterli görürken ortaya saçılan belge ve kanıtları ‘görmezden, duymazdan’ geldi. Yolsuzluk olduğunu biliyordu. Bakanların masum olmadığının farkındaydı. Dünya siyaset ve hukuk tarihine geçen şu cümleyi üretti; “Çalıyorlar ama çalışıyorlar…”
Yani ‘yolsuzluk’ yapmalarında bir sorun yok. “Hırsız, benim hırsızım!” Din ve kutsalları önemsediğini iddia eden kitleler ‘hırsız bizden’ diye sustu. AKP’nin sert politikaları karşısında da bu kez ‘zulüm bu bizden’ diye yutkundu. Bu isimde kitap yazıldı. Anadolu’nun en büyük utançlarından biridir bu.
AKP fanatiği gazeteci Cem Küçük, bir programda bakanların ‘yolsuzluğunu’ itiraf etti; “Bana sorarsanız 4 bakanla ilgili rüşvet doğru… Zaten doğru olmasa Erdoğan onları görevden almazdı…” Nokta…
AKP’nin hocası ‘ucube fetvalar’ üretti. Yolsuzluk doğruysa, hırsızlık gerçekse başka söze hacet kalır mı? Polis yasaların suç saydığı eylemin üstünü mü örtmeliydi? Kendi bakanı ve oğlu işin içinde diye gözlerini mi kapatmalıydı? AKP’lilerin o dönem en çok kullandığı cümle şuydu; “Polise mi kaldı operasyon yapmak?”
Evet, polisin görevi bu… Suçun takibini yapmak ve suçluyu yakalayıp adalete teslim etmek… Ne yapacaktı başka?
Erdoğan da biliyor bakanlarının yolsuzluk yaptığını… 17 – 25 Aralık’ın gerçek olduğunu… Bakanları görevden aldı, istifa etmeyeni azletti. Bir daha da ne milletvekili yaptı ne de başka bürokraside görev verdi.
Daha ötesini söyleyelim! O rüşvet ve yolsuzluk çarkının tepesinde kim vardı? Kendisi! Bizzat soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Celal Kara, yıllar sonra verdiği röportajda, “1 numara Erdoğan’dı!” demedi mi? Kendisinden izin almadan tuvalete bile gidemeyen bakanlarının Erdoğan’dan habersiz böyle uluslararası bir çarkı döndürme ihtimali var mı?Mümkün mü bu?
Dilinin söylediği gibi ‘hükümete darbe’ olsaydı, bakanlarına sahip çıkmaz mıydı? Biri istisna… Nedense Egemen Bağış’ı Avrupa’ya ‘büyükelçi’ olarak gönderdi. Onun kapının önüne koyamadı. Bir zamanlar çok yakınında bulunması, özel ve mahrem görüşmelerine tanıklık etmesiydi sebep. Yakınında, kontrol altında tutmak istemiş olabilir. ‘Suçlu psikolojisi’ bunu gerektirir.
‘17 – 25 Aralık’ dosyaları adeta cami avlusuna bırakıldı. Kimse sahip çıkmadı. Muhalefet iktidarın ekmeğine yağ sürecek ne varsa yaptı. CHP şimdi, başı sıkışınca, yolsuzlukla suçlanınca bir can simidi gibi ‘17 -25 Aralık’a sarıldı. 12 yıl önceki operasyon her CHP’linin dilinde… CHP Lideri Özgür Özel dahil… O da yüksek perdeden konuşmaya başladı. İyi de oldu. Dosyanın kapağını yeniden açtı. Vaatlerde bulundu. Erdoğan’a unutmak istediği ‘yolsuzluk kanıtlarını’ hatırlattı.
Erdoğan, muhalefetin o açık 17/25 Aralık yarasına yükleneceğini tahmin etmemesi mümkün mü? Grup toplantısında, “Yolsuzluk yapan ırak olsun, hırsızlık yapan bizden değildir…” gibi cümleler kurdu. Tabii ağzında çok iğreti durdu. Bu konuda en son konuşması gerekenlerden biri o… Sadece ‘17 – 25 Aralık’ değil, sonrasında da kaç bakanı suç üstü yakalandı. Kendi bakanlığına dezenfekte satan mı ararsın, hastane ve otellerine kıyak yapan mı? Kamuoyu daha çok azını biliyor. Asıl, yarın iktidardan düştükten sonra ortaya dökülecekleri görün…
Muhafazakar ve dindar iddiasındaki Erdoğan, CHP lideri Özgür Özel’e şu lafları söyletti: “Ben baklava kutusunu gördüm, derhal harekete geçtim. İki müfettiş görevlendirdim. ‘Taviz yok’ dedim, ‘Gereğini yaparız’ dedim. Benim baklava kutusuna tahammülüm yok. Ama senin ayakkabı kutularından sabıkan var. 17-25 Aralık’ta bakanların evlerinden ayakkabı kutularıyla para çıkarken, senin arkadaşların ‘Bunları Yüce Divan’a yollayalım’ derken, onları vermeyen, hırsızını bile savunan, onları Yüce Divan’a yollamayan, Yüce Divan’a yollamak isteyip, ‘Hırsızlık yapan kardeşim olsa kolunu keserim’ diyen Başbakan’ın kafasını koparan sensin. Hırsızına sahip çıkan sensin. Ayakkabı kutusuyla bu devleti rezil eden, bu milleti soyan sensin Erdoğan. ‘Babacığım babacığım paraları sıfırlayamadım’ diyen oğluna fırça atan, bu millet seni unutmadı. Gün gelecek o defterleri açacağız. O bakanları da ona sessiz kalanları da Yüce Divan’da yargılayacağız. Ant olsun…”.
Ne büyük trajedi, ne büyük dram. Siyasi iflasın bundan daha iyi göstergesi olabilir mi? Muhafazakarlığa, dindarlığa bundan daha ağır zarar verilebilir mi?
Özel’in ‘Ant olsun…’ diyerek ‘hesap soracağını’ vaat etmesi önemli. Erdoğan’ı en hassas yerinden vurdu. Hem yemin, hem söz… Bunu ne toplum unutur ne de tarih… 17 Aralık’la hesaplaşmaya operasyonun polislerini ziyaretle başlayabilir. Uzağa gitmesine de gerek yok, Silivri’de, Ekrem İmamoğlu’nun hemen yan koğuşunda bulabilir onları. Madem ki tarihin en büyük yolsuzluk operasyonu ‘17 – 25 Aralık’, ‘o operasyonu yapanları’ unutmak, görmezden gelmek vicdana sığar mı?
Özgür Özel, Erdoğan’ı en hassas yerinden vurdu… Yarasını deşti… Sinir uçlarına dokundu. Erdoğan ‘yanına bırakmak istemez’ lakin artık çok geç, son kurşunları attı. Yaşadığı tam bir ‘siyasi tükenmişlik’ ve ‘politik iflas’…
‘17 -25 Aralık’ yıllar sonra CHP’ye ‘can simidi’ oldu, AKP ve Erdoğan’a ise ‘bumerang’ gibi vurdu. Olansa polislere oldu.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***