Bunlar bol miktarda.
Mesela, “Çarşı grubu Beşiktaş’ın gür ve cesur sesidir. Çarşı haksızlığa gelmez, yalana boyun eğmez. Çarşı centilmendir, siyasi faulleri kabul etmez” diye 2016’da övgüler düzmüş olan Bahçeli’nin, Fener maçındaki “Yalan, Dolan, İstifa Ulan!”lar ve Beşiktaş maçındaki “Hükümet istifa!”lar üzerine Beşiktaş üyeliğinden (verilmediği açıklanan!) istifası.
Bugün asıl konumuz, aynen Lozan Şehir Efsaneleri gibi yayılan Deprem Şehir Efsaneleri; ama buna geçmeden önce bikaç tane daha vereyim ne olur, yazık olmasın:
Mesela CB Erdoğan’ın Adıyaman’dan helallik istemesi pişkinliği. Sanki başta Hatay olmak üzere diğer illere zamanında müdahale edilmiş gibi! Ayrıca, niye “helallik” de özür değil? Ayıp veya zavallılık mıdır özür dilemek? Adıyaman’da çocuklara (sonra da Afşin’de büyüklere) sadaka verir gibi para dağıtmış; uzanan avuçları görünce utandım; bilin bakalım kimin açısından.
Asker niye çok geç geldi sorusuna Savunma Bakanı H. Akar’ın cevabı: “Hududu kim koruyacak, Suriye’de kim kalacak? Suriye’yi mi boşaltacağız, Irak’ı mı boşaltacağız?” Sanki yaklaşık yarım milyon mevcutlu TSK’den bahsetmiyoruz ve sanki TSK’nin görevi Türkiye’yi işgal ve felaketten korumak değil de komşu topraklarını işgal etmek. Ne diyoruz biz böyle şeylere, imam ile cemaat fıkrası diyoruz. Üstelik, müdahale etmesi engellenen 2. Ordu Komutanının “Beklemede kalalım” cevabı karşısında gözyaşlarını tutamaması var.
Sadece çadır değil, konserve ve kullanılmış giysi de sattığı açığa çıkan Kızılay’ın genel müdürü Kerem Kınık başlı başına bir fenomen. Olaya önce “Büyütülecek bir hadise değildir” demesi, ardından “Sonunda vatandaşımıza hizmet gitmiş” diye gevşemesi, ardından “Ahlakidir, akılcıdır, yasaldır” diye sahip çıkması, ardından “Haberim yoktu, öğrenince arkadaşları eleştirdim” demesi, sonunda şurada karar kılması: “Satış medyaya düşünce ben arkadaşları arayıp satışı durdurdum.”
Hele bu son söylediği “çok iyi” diyordum ki, ardından şöyle bi “mükemmel”i geldi: “Ortaya böyle bir başarı konulmuşken istifa etmem.” Ama bitmedi; şu da var: “Kızılay satmadı. Bir iştirakimiz satmıştır.” Yani burada tam yazamam, siz anlayın; şey değil şey.
Bu kara mizah örneklerini burada bırakalım çünkü tefrika olmaya gidiyor. Gelelim konumuza yani Deprem Şehir Efsaneleri’ne. Buradaki akademisyen (prof., doç. vb.) ağırlığına ve bunların yine ağırlıklı olarak Yeni Akit’te yayınlanmış olmasına dikkat ediniz, helal olsun deyiniz.
***
Wikipedia’nın “Herhangi bir uluslararası bilimsel yayını olmayıp Türkiye’de sözde bilim (pseudo-science)’ın meşhur temsilcilerindendir” dediği İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Ramazan Kurtoğlu depremin HAARP saldırısı ile gerçekleşmiş olabileceğini, İstanbul depremi olup bittikten sonra (Müslümanların Kâbe’den önceki kıblesi olan) Mescid-i Aksa’yı Yahudilerin yıkıp yerine Süleyman Tapınağı’nı yapacaklarını söylüyor. Taşları bile hazırmış.
Oysa, Süleyman Tapınağı’nın yeri (yani bugünkü Batı/Ağlama Duvarı) 150 dönümlük Harem-i Şerif (Tapınak Tepesi) alanının bir ucunda ve altın kubbesi nedeniyle herkesin Mescid-i Aksa bellediği Kubbet’üs Sahra’nın yanındadır. Mescid-i Aksa ise alanın öbür ucunda ve çok daha mütevazı bir görünümde.
Daha ileri gitmeden HAARP’ı özetleyelim çünkü bütün civanların ağzında. “Yüksek Frekanslı Etkin Kutup Işıkları Araştırma Programı”nın kısaltılmışı. İklim denetimi ve zihin kontrolü yaratabilmesi gibi pek çok farklı komplo teorisine konu olmuş. Amerikalılar 2014’te atmosferin uzayla buluştuğu yer olan iyonosferi incelemek için başlatıyorlar ve terim depremlerden sonra meşhur oluyor; belki de bizim “harp” sözcüğüne benzediği içindir kim bilir. Stanford Üniversitesi uzay laboratuvarlarının emeritus yöneticisi Prof. Ümran İnan açıklıyor: “Bunlar tamamen yanlış. Meteorolojik sistemleri ne yapsak bozamayız. HAARP’ın radyasyonu bir şimşeğin gücüne oranla çok azdır ki, dünyada saniyede 50-100 şimşek çakıyor.”
Bir hocayla daha devam edelim: Mustafa Kemal Üniversitesinden Doç. Sacit Uğuz şöyle diyor: “Şu an HDP Hatay’dan vekil çıkarabilir duruma yükseldi. Esad rejimi bu toprakları hâlen kendi vilayeti olarak gösteriyor. Fransızlar 1939’un rövanşını alma uğraşında. Hepsinin ortak noktası, Hatay’ı Türkiye’den koparmak.”
Güzel de, neyin rövanşı? Hatay’ı Türkiye Fransa’dan koparıp almadı ki. Bu meslektaşa Mülkiye’den 13 hocanın yazdığı TDP-I (1919-80) kitabını önermek lazım: Hatay’ı, II. Dünya Savaşına ALMANYA YANINDA GİRMESİN DİYE verdi Fransa Türkiye’ye 1939’da. Üstelik, burayı (İskenderun Sancağı, Sandjak d’Alexandrette) mandası Suriye’ye 1925 yılında vermişken.
Bir hoca daha sunalım: HAARP’ı Türkiye’de ilk gündeme getirenlerden biri olduğu bildirilen Prof. Mustafa Zülküf Altan konuşuyor: “Rusların bile kullandığı HAARP’ı sadece bir silah olarak düşünmeyin. İnsanların zihinlerine bile giriyorlar. Bana hiçbir şey tesadüf gelmiyor. Mesela ABD bayrağının [geçenlerde Boğaz’a demirleyen] USS Nitze gemisine alışılmış dışı büyüklükteki bir ABD bayrağının asılması normal mi? Sübliminal mesaj veriyorlar. Adamların size savaş açmasına gerek yok ki. Orada oluşan hiçbir şey normal değil bana kalırsa. HAARP’ın böyle bir potansiyeli var. Yapıldı mı, kimse bilemez.”
Ne kadar ilginç; kimse bilemez diyor, ama kendisi biliyor ki söylüyor. Üstelik, madem adamlar savaş açmaya gerek olmaksızın istediklerini beceriyorlar, niye sübliminal mesaj verip de bizi işkillendirsinler?
Akademisyen değil ama ondan daha önemli: Türkiye Uzay Ajansı Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım titanyum alaşımlı çubukları uzaydan gönderip deprem yaratıldığını söylüyor. Bu “Titanyum mızrakları teorisi” hücuma uğrayınca da geri basıyor: “Bu kısa video benim çok önce bir strateji enstitüsünde verdiğim konferanstan alıntı. Bu silah sisteminin fay hatlarını tetiklemek veya tektonik deprem oluşturmak gibi fonksiyonu yok. Dolayısıyla Maraş afetiyle ilgisi yok. Yanlış anlaşılmasını istemem. Bu silahın etkisi göktaşı çarpmasına kıyas edilebilir.”
***
Simpsonlar diye meşhur çizgi film dizisini biliriz. Ama Beyaz TV’ye konuk olan “araştırmacı yazar” Mustafa Kurnaz’ın açıkladığı ve göreni şaşkına çeviren ayrıntıyı duymamış olabilirsiniz: “Orada Maraş gemisi lafı geçen bir sahne var. Acaba bu Maraş bizim Kahramanmaraş değil mi?”
Ben anlayamadım. 35 yıldır New Jersey’de yaşayan Robert Kolej mezunu mühendis bir İstanbullu arkadaşıma sordum. Dikkatle seyretmiş, Kıbrıs’taki Maraş’tan bahsetmiş olabileceğini söylüyor. Çünkü kaptanın İngilizcesi Mısırlı şivesi ve “Çocukları Kıpti [copte] Hristiyan olarak yetiştireceğim” diyormuş. Yani kaptan Mısırlı. Ayrıca, şöyle bir cümle geçiyor: “You Cyprus splitting Turks!” Çeviren muhterem, altyazıda şöyle çevirmiş: “Çocuklarımızı geri getirin sizi Kıbrıs’ı bölen beyzadeler!”
Yahu, bu nasıl bi zihniyettir, ne işkilli şeydir adlı adınca söyletmeyin şimdi, yani zihniyettir? Korkunç bişey. En azından benim nüfuz etmem mümkün değil. Yukarıda bir hoca söylemişti ya, “Yapıldı mı kimse bilmez.” Var ama yok. Yok ama var.
Sondan bir evvel olarak, emekli futbol hakemi Ahmet Çakar’dan verelim: “Sayın Bahçeli planlı konuşur. Bu depremin yapay olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. Kariyerimin en riskli konuşmasını yapıyorum ama depremi oradan tetiklediler.”
Ne kariyeriymiş bu, anlaşılmıyor; futbol olmalı. Devam ediyor: “Türkiye’de en gergin fay hattı Kahramanmaraş’tı. Patlamaya en müsaitti. Yapay olarak onu patlattılar. Önce Kağıthane ile İstanbul’u denediler ama yapamadılar. Bu iş Rahmani bir deprem değildir. HAARP ya da patlama ile olmuştur gibisinden ben bunu bilemem. Fay hattındaki enerji maksimuma gelmişti. Bir teknoloji ile patlattılar. Gemi gelecek. Konsolosluklar kapatılacak. Gemiden yüksek bayrak dalgalandırılacak. Bu NATO’nun Türkiye’ye operasyonudur. Bana meczup deyin ama durum böyle.”
Haydaa, yine Amerikan gemisi, yine büyük bayrak, yine HAARP, yanında hediye olarak bi de konsolosluklar niye kapatıldı! Şimdi diyeceksiniz ki adam emekli bi futbol hakemi yahu. Sakın demeyin. Akademisyen laflarını makul olarak değerlendirdiğiniz sanılır.
***
Ağız tadını sona sakladım. Biyerlerde görmüştüm ama bulamamıştım; bilgisayarcı arkadaşım Bülent buldu. AKP Ankara Belediye Meclis Üyesi Sinan Burhan’dan bir tvit. Yorumsuz vereyim de tüyüne zarar gelmesin:
“10 ilde yaşanan deprem felaketinden sonra sıranın İstanbul’a gelmesini bekleyenlerin amacı, bu ilimizi tekrar Bizans’ın merkezi yapmak, patrikhaneyi devlet ilan etmektir.”
Baskın Oran: 1945 İzmir doğumlu. Uluslararası ilişkiler emekli profesörü. Özellikle azınlıklar üzerine çalışıyor. 1968’de bitirdiği SBF’de (Mülkiye) asistanken 1971 ve 1980 cuntaları tarafından toplam 9 yıl üniversiteden atıldı, her seferinde Danıştay’da kazanarak döndü. 1999-2009 arasında Avrupa Konseyi ECRI nezdinde ulusal irtibat görevlisi idi. Ekim 2004’te Başbakanlık İHDK’nın Azınlık ve Kültürel Haklar Raporu’nu yazınca mahkemeye verildi ve beraat etti. 2006’da erken emekliliğini isteyerek Oxford (2006) ve Harvard’da (2009) dizi konferanslar verdi. Aralık 2008’de Ermenilerden Özür Kampanyası’nı başlatan 4 kişi arasında yer aldı. Nisan 2013’te Kürt Barışı çerçevesinde Akil İnsanlar Ege heyetinde bulundu. Ocak 2016’da 1.128 akademisyenin Bu Suça Ortak Olmayacağız bildirisini imzalayanlardan biriydi. Mülkiye’deki lisansüstü dersleri Temmuz 2016’daki OHAL’den sonra kaldırıldı. 1985’te başlayan haftalık yazıları günümüzde Agos ve Artı Gerçek’de çıkıyor. 90’ı aşkın bilimsel makalesi ve 3’ü yurt dışında da olmak üzere 26 kitabı yayınlandı.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***