Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Türkiye’de siyaset kime çalışıyor?

Türkiye’de siyaset kime çalışıyor?


MAHMUT AKPINAR | YORUM

CHP lideri Özgür Özel’in Meriç’ten kaçan mazlumları diline dolaması bir gaf değil; bir fotoğraftır. Türkiye’de muhalefetin iktidarla hangi zihinsel hatta/noktada buluştuğunu gösteren bir karedir. Güya muhalefet ederken bile Erdoğan’ın kurduğu hukuksuz düzene destek vermekte ve onu meşrulaştırmaktadır.

Meriç üzerinden ülkesini terk etmek zorunda olanlar suçtan değil; zulümden, hukuksuzluktan, işkenceden, keyfî tutuklamalardan kaçıyor. Şimdilerde CHP’liler de ülkeden kaçıp canını kurtarmanın yollarını arıyor. Zira ülke tımarhaneye döndü. Bunda tüm muhalefetin ama öncelikle ve özellikle CHP’nin katkısı büyük. Meriç adaletin boğulduğu bir ülkeden kurtuluşun sembolüdür. Çocuğunu sırtına bağlayıp, gecenin karanlığında buz gibi sulara giren insanlar, “siyasetin köpeği” haline gelmiş yargıdan ve yargıçlardan kurtulmaya çalışan mağdurlardır.

Özgür Özel, Erdoğan’ın ağzıyla konuşmakta, sanki ülkede bağımsız yargı varmış gibi siyaset yapmaktadır. Sanki KHK’lar, toplu ihraçlar, cezasızlık, işkence, hukuksuz tutuklamalar yaşanmamış gibi konuşmaktadır.

Ama şaşırmıyoruz. Çünkü Türkiye’de siyaset millet için yapılmıyor. Siyaset, ülkenin refahı, huzuru, adaleti için değil; başka hesaplar için yürütülüyor. 

Türkiye’de halk sandığa giderek, oy kullanarak demokrasiye katkı verdiğini, kendi iradesinin etkili olduğunu zanneder. En otoriter ülkelerde de seçim ve sandık oluyor. Ama sandığa gelene kadar yapılan hazırlıklar demokratik işlemiyorsa, siyasi partiler sivil ve rekabete dayalı, halkın denetiminde değilse halka sadece sandığa gitme hakkı kalır. Vatandaş önüne konan iki yemekten birini seçer ve buna “halk iradesi” denir. Bu topraklarda siyaset hiçbir zaman gerçek anlamda sivil olmadı. Halka dayalı siyaset çabaları acı ve ibretlik şekilde cezalandırıldı.

Adnan Menderes, biraz “bağımsız” davranıp Rusya’ya yaklaşınca ipi çekildi. 1960’tan sonra siyaset üzerindeki vesayet daha rafine bir hâl aldı. Toplumda var olan sosyolojik damarlara mukabil partiler ve liderler üretilip piyasaya sürüldü. Yıllarca siyaset, ordunun vesayetinde dar bir alanda yapılabildi.

Siyasi tarihimizde, MHP’yi en etkili proje partiler arasında sayarsak yanlış olmaz. Soğuk Savaş döneminde “komünizme karşı” kullanmak üzere alana indirilmişti. 1980 öncesi toplumu ayrıştırıp vuruşturmanın en önemli enstrümanlarından birisiydi. Şimdilerde neye/kime hizmet ettiğini bilemediğimiz projeleri dayatıyor topluma.

Geçenlerde gözaltına alınıp gözdağı verilen Levent Gültekin, Türkiye’de bir siyasi projenin yürürlükte olduğunu söylüyor. “Proje sadece Erdoğan’dan ibaret değil, muhalefet de yürütülen projenin parçası!” diyor. Yayınında görüşünü destekleyen argümanları sıralıyor. Proje Bahçeli’nin 2002’de koalisyonu dağıtıp ülkeyi Erdoğan lehine seçime götürmesiyle başlıyor.

AKP’nin nerede, nasıl, kimler, tarafından kurdurtulduğunu gazeteci ve asker Erol Mütercimler bizzat kendi şahitliğiyle anlatıyor. Aynı anlatıyı gazeteci Ali Bulaç, Abdurrahman Dilipak, siyasetçi Abdurrahim Karslı da teyit ediyorlar. 2015 seçimlerinde bu defa önce Baykal, sonra Bahçeli sahne alarak Erdoğan’ı kurtardı. 15 Temmuz’u müteakip Yenikapı’da bütün liderler Erdoğan’ın arkasında saf tutarak Tek Adam Rejimine yol açtı. O geceyi sorgulayanların hapsi boylaması tesadüf değil. CHP’nin dokunulmazlıkların kaldırılmasına “evet” demesi, TBMM’nin fiilen işlevsizleştirilmesini doğurdu.

Güya muhalif olan liderler neden kritik anlarda hep aynı yöne koşuyor? Çünkü bu ülkede siyaset halk için, halka dayalı, halkın denetiminde yapılmıyor. Liderler o koltuklara doğal ve demokratik yollarla oturmuyor. Siyasi partiler demokratik işleyişe sahip değiller.

Erdoğan bugün tükenmiş bir figür. Ekonomi çökmüş, kurumlar dağılmış, meşruiyeti toplum nezdinde sıfırlanmış durumda. Ama onu oraya oturtanlar “Yeter!” demediği için hâlâ koltukta. Şimdilerde Erdoğan kendisinden sonrasının tasarımını yapıyor. Bunu “emir komuta merkezinin” onayıyla mı yapıyor bilemiyoruz.

Bu anafordan çıkış mümkün mü?

Eğer partiler liderlerin çiftliği oluyorsa, delegeler liderler tarafından belirleniyorsa, demokrasilerin en önemli kurumu olan siyasi partilerde genel başkanlar tek ve tartışılmaz adam haline geliyor, partinin teşkilatları, organları liderin ağzına bakıyor, hizaya geçiyorsa çıkış olmaz.

AKP demokratik değil. Aynı zamanda çok kirli ve yozlaşmış durumda. İktidar olduğu, bütün kurumları ve gücü denetimsizce kullandığı için her alanı kirletiyor. Kirlilik, yozlaşma, devleti, ülkeyi, toplumu çürütüyor. 

MHP sivil değil. Bahçeli’nin kim hesabına, hangi saiklerle hareket ettiğini çözebilmiş değiliz. Ama millet ve milliyetçiler adına hareket etmediği açık. Bahçeli olmadık zamanda olmadık işlerle Türkiye siyasetine yön veriyor. Kendisine bir yerlerden sufle edilerek siyaset yaptığı, gündem oluşturduğu yaygın bir kanaat. Eski ülkücü Namık Kemal Zeybek, 2002’de bir telefonla Bahçeli’nin koalisyonu nasıl dağıttığını, AKP’nin iktidar yolunu nasıl açtığını anlatmıştı. (https://www.youtube.com/watch?v=cvTmNLXwn3o)

CHP, ana muhalefet partisi ama özellikle Erdoğan rejiminin muhalefet ihtiyacını karşılayan, Erdoğan söylemlerini dilinden düşürmeyen bir parti. Kemal Kılıçdaroğlu’nu millet “Yerli Gandi” zannetti. Şimdilerde anlıyoruz ki o da Erdoğan lehine hareket etmiş, sandıklara, seçim sonuçlarına sahip çıkmamış. Buruşturulup atılmış haliyle dahi Erdoğan’ın çıkarlarına malzeme oluyor.

Şimdilerde CHP’de halkı uyutma nöbeti Özgür Özel’e geçmiş görünüyor. Meydanlarda aksini ifade etse de Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş yargı eliyle bertaraf edildikten sonra “mecburiyetten” adaylığını açıklayabilir. Böylece Erdoğan’ın baştan beri kurguladığı noktaya geliriz.

HDP, siyasi bilinci yüksek bir tabana dayandığı için daha demokratik, sivil sanılır. Ama yıllardır üzerinde dağın/silahın gölgesi var. Ayrıca son dönem AKP ile kısa vadeli, kirli ve karanlık çıkar ilişkilerine girdiğini görüyoruz.

İYİ Parti Meral Akşener ile merkez sağda konumlanmaya çalıştı. Akşener “Erdoğan’dan kurtulmak için” çıkış yolu göründü. Toplum bu ihtimal nedeniyle oy oranlarını yüzde 20’lerin üstüne çıkardı. Ama günün sonunda O’nun da millete karşı tezgahlanan siyasi senaryoların figüranı olduğunu anladık. Akşener Bir hayal kırıklığı olarak tarihe geçti.

Ali Babacan’lı DEVA Partisi de AKP’ye alternatif olabilir umuduyla başlarda merkez sağdaki insanları heyecanlandırdı. Abdullah Gül destek veriyordu. Köşkünün bahçesine askeri helikopter inince tırstı ve tüm iddialarından vazgeçti. Aslında Ali Babacan epeyce olumlu özelliğe sahip, lakin fazla naif ve cesaretsiz. DEVA Partisi de merkez sağ seçmeni umutsuzluğa sevk etti.

Ahmet Davutoğlu’nun Erdoğan rejiminin kurulmasında büyük vebali var. Kendisini ‘dev aynasında’ gören ama halkta inandırıcılığı olmayan bir lider. Sık sık “Konuşursam yer yerinden oynar!” deyip susuyor. Bildiği hakikatleri söylese belki ülkenin bağırsaklarının temizlenmesine yardım eder. Siyasetçi ve aydın olarak tarihi sorumluluğunu yerine getirmiş olur.

1960 darbesinden sonra Menderes ve arkadaşları idam edilince siyaset yapmak kefen giymek olarak anılıyordu. Eski siyasetçileri çok eleştirdik. Bugün onların cesaretini, ufkunu, zor şartlar altında, asker baskısına rağmen siyasi yollar üretmesini mumla arıyoruz.

Siyasi partiler demokrasinin kalbidir, orada demokrasi, hukuk, liyakat yoksa hiçbir yerde olmaz.

Bizde seçmen devrimci değildir, sokak protestolarından çekinir. Zira sokağın kana bulandığı kirli ve derin provokasyonlara şahitlik etmiştir. Ama sandıkta akıllıca, hikmetle siyasi mesajlar vermiştir.

Seçmen Erdoğan rejimine karşı da üzerine düşeni yaptı. 2015’te iktidardan düşürdü ama muhalefet inisiyatif al(a)madı, birileri imdada yetişti. Erdoğan’ın ülkeyi kana bulayıp tehditle seçimi yeniledi. Mart 2024 yerel seçimlerinde halk Erdoğan’a yine kırmızı kart gösterdi. Özgür Özel “normalleşme, uyum” gibi sözlerle yerel seçimlerin enerjisini yok etti. Sonra da Erdoğan CHP’ye operasyonlara başladı.

Bu nedenle halkı aşağılamak yerine, halkın oylarına sahip çıkmayan muhalefeti, medyayı aydınları sorgulamak lazım. İnsanlar demokratik haklarını kullanıyor, sandığa gidiyor, itiraz ediyor, mesajını veriyor. Ama halkın iradesine sahip çıkacak siyasi liderler ve partiler yok. Çünkü siyaset halktan güç alan, halka hesap veren yapılanmadan uzak. Siyasi liderlere hangi odakların etki ettiği oldukça şaibeli ve karışık.

Türkiye’de parti içi demokrasi, etkili denetim mekanizmaları olmadığı veya işletilmediği için liderler ipotek altına alınabiliyor veya zaten bir operasyonla geliyorlar. Siyasetçiler Bülent Arınç’ın itiraf ettiği üzere “halkı ütmek”le meşgul. İstisnalar hariç siyasi liderlerin adil bir yönetim kurmak, refahı ve huzuru yükseltmek, millete hizmet etmek gibi dertleri yok.

 

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version